Altın yok tradutor Francês
1,009 parallel translation
Altın yok!
L'or n'est plus là!
Git buradan, başka altın yok.
Partez, il n'y a plus d'or!
Bak artık viski için altın yok.
Fini, l'or contre le whisky.
Akabe'de altın yok!
Il n'y a pas d'or à Aqaba!
Akabe'de altın yok.
Il n'y a pas d'or à Aqaba.
Altın yok.
Pas d'or.
Ama yakında buluruz, değil mi? Bu civarda altın yok.
Chef, on a hâte de voir ces pépites.
Hayır... yer altının korkacağı bir şey yok.
Mais si, Svoboda!
Kont ve Kontes'inkilerde... hiç birşey yok fakat alt tabaka elçilik çayı için bir davetiye var gibi görünüyor.
Le comte et la comtesse de brancovis n'ont qu'une invitation pour un dîner avec le bas peuple à l'ambassade.
Beni kilit altında tutmaya çalışman anlamsız. Anahtar yok ki.
Tu ne m'enfermeras pas, il n'y a pas de clé.
O sözlerinin altında kötülük yok.
Il n'est pas méchant.
Harika bir masası ve altın bir tükürük hokkası varmış. yani gayet iyi. Merak etmene gerek yok.
Avec un bureau à cylindre et un crachoir en or... immanquable en visant d'ici.
Şimdi tezgahın altında ne var ne yok diye göz atmaya gidiyorum.
J'y vais.
- Bunun başka bir izahı yok. Altın, mücevher ve diş yapımı dışında bir işe yaramaz.
- L'or, ça sert jamais qu'à faire des bijoux et des dents.
Taşın altında kertenkele falan yok.
Le monstre n'y est pas.
Sana köyde söylemiştim, buralarda altın falan yok.
Je te répète : y a pas d'or par ici.
Size iyi bir şey söyleyeceğimi zannetmiyorum çocuklar... bizim hiç altınımız yok.
Je suppose que ca servirait a rien de vous dire que nous n'avons pas d'or.
- Altın çıktığından beri... herkes her şeyi değerinin dört katına satıyor, senin de onlardan farkın yok.
- Depuis qu'il y a la mine, tout le monde a quadruplé les prix, et vous aussi.
Her yer altın dolu ama çalışacak su yok.
Le sol regorgeait d'or, et pas d'eau pour l'extraire.
Sen yok olacaksın ahbap altınlar da benim olacak.
Vous êtes libéré, et j'obtiens la mine.
- Osan, senden başka kimsem yok... - İyi günler hanımefendi. - Bana 5 altın verebilir misin?
Pourrais-tu, s'il te plaît, me prêter un 1 / 2 kan d'or?
Hiç altınımız yok ki.
On n'a pas d'or.
Elbette hepimiz baskı altındayız. Bir çadırda üç kişi gerçekten çok fazla ama böyle kaba davranmak için bir sebep yok.
C'est vrai qu'il fait chaud et que trois dans une tente c'est trop, mais ce n'est pas une raison d'être aussi grossier.
Arabada altın falan yok.
Il n'y a pas d'or dans ce carrosse.
- Altın madeninin mi? Bir fikrim yok.
- J'ai ma petite idée.
Göklerin altında adil ve haksız olan, hiçbir şey yok. "
Le ciel n'est jamais juste ni injuste.
Çiftliğe harcadığım paranın bir kuruş altına satmam, öyle bir niyetim yok.
Je n'ai pas l'intention de vendre mon ranch un centime de moins que ce que j'ai payé.
Paltomun altında fazla kıyafetim yok.
Je n'ai pas grand-chose sur moi.
İncilde, altı yaşamın geri verilmesi hakkında herhangi bir şey yok mu?
N'y a-t-il rien dans cette Bible parlant de six vies sauvées, et même plus?
Fakat ne mutlu, bu yeryüzünün kibirli efendilerine sarsılmaz bir iradeyle karşı koyanlara, devlet adamlarının, hakimlerin giysilerinin altından yırtarcasına çıkan günahları ezerek yok edenlere ne mutlu.
Mais les délices sont pour celui qui, contre les dieux fiers et les commodores de la terre, dresse inexorablement sa personnalité. Qui détruit tous les péchés, même s'il les trouve sous la robe des sénateurs et des juges.
Maaş çeklerimizi bile bizi yok saymak için kapının altından atıyorlar.
Discrets et secrets comme s'ils n'existaient pas!
- Altınım yok.
- Je n'en ai pas.
Yaşlı şehre hakim iki şeyden biri olan Antonia Kalesi Roma iktidarının merkezi büyük altın tapınak ise yok edilemez bir imanın dış görüntüsüydü.
La ville était dominée par la forteresse romaine, l'Antonia. Et par le Grand Temple... symbole éclatant d'une foi profonde et impérissable.
Hiçbir şart altında gece yalnız başınıza çalılığa gidip maceraya atılmak yok.
En aucun cas vous ne devez vous aventurer seul dans la lande la nuit.
Altında sinir yok, kas ya da tendon da yok!
Il n'y a ni nerfs, ni muscles, ni tendons.
- Buralarda altın madeni yok.
- On n'a jamais eu de mine d'or par ici.
Alaskadaki bütün altınların, Onun küçük parmağı kadar değeri yok!
Tout l'or de l'Alaska ne vaut pas son petit doigt.
Sen ve ben, altı yıl, bu orduya hizmet verdik ve biliyorum ki savaşta seneden daha iyi bir asker yok.
Nous avons servi ensemble et il n'y a pas meilleur soldat que vous.
Yeterli altınımız yok.
Nous n'avons pas d'or.
Evet, bayım. Buraların en güzel toprağını alacak ve Tennessee Nehri'nin altında yok edecek
Il prend nos meilleures terres pour en faire le lit de la rivière.
Beş, altı sene önce moda olan takım elbiseler yok mu?
Vous n'avez pas quelque chose qui était à la mode il y a 5-6 ans?
Bu nehirdeki kadar altın hiçbir yerde yok.
Il y a plus d'or dans cette rivière qu'au Klondike.
Dünyanın belki de yok oluş eşiğinde olduğunu biliyorlar, ama evlerine ve ailelerine ulaşmaya çalışmak yerine, burada, denizin altında, bir insanın kanıtlanmış hiçbir bilimsel temeli olmayan çılgın planının peşinde yarış yapıyorlar.
ils sentent qu'on frôle Ie pire, et au lieu d'essayer de rejoindre leurs familles, ils sont sous Ia mer, Iancés dans une folle entreprise sans base scientifique sûre.
Ayrıca onun karısı ve altı çocuğu yok.
Il n'a ni femme ni six enfants.
Orta sınıf bizi yok etmek istemiyor. Sadece yerimize geçmek istiyorlar, gayet tatlılıkla bu arada belki cebimize bir kaç bin düka altın koyarlar.
La classe moyenne ne veut pas nous détruire... mais prendre notre place, avec de bonnes manières.
En ufak bir fikrim yok. Gerçek şu ki, 10 isimden altısının kaza sonucu ölmesi tesadüfen olamaz.
- Aucune idée mais six morts accidentelles sur dix noms ne peuvent pas être dues au hasard.
Yer altında neler olduğuna dair hiçbir fikriniz yok.
Vous n'avez pas idée, vous ne savez pas ce que l'on trouve dans ce sous-sol!
Aslında, davranışlarımın tam bir savunması yok. Tek söyleyebileceğim Buddy Love olarak söylediklerimin ve yaptıklarımın kontrolüm altında olmadığı.
En fait, je n'ai pas vraiment d'excuse pour ma conduite, en dehors du fait que... je n'avais aucun contrôle sur mes faits et gestes en tant que...
Yok, doğru değil, o altın yürekli ikinci sırada.
Non, en réalité, elle passe en second.
Bunları Apaçilere veririm, onlar da karşılığında altın ve gümüş verirler... ve düşmana arkadan saldırdığımızda tereddüt etme ya da duraksama yok.
Le plan est parfait, James! Les Apaches donnent de l'or en échange de ça.
Böyle bir yerde, kilit altında tutuluyken..... bana yardım edebilecek başka kimsem yok.
Enfermé ici, je n'ai personne d'autre vers qui me tourner.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65