Bir oyun tradutor Francês
8,250 parallel translation
Burada ekstra bir oyun alanı var ve, uh, ayrıca şu taraflar...
Il y a une aire de jeux supplémentaire par là. - Il y a aussi une clôture qui conduit à un espace naturel là-haut.
Biz de bu yüzden tam olarak onlara yeni bir oyun alanı inşa.
C'est exactement pourquoi nous voulons leur construire un nouveau terrain de jeu.
Dostane bir oyun oynuyorduk sadece.
On jouait juste tranquillement.
Garip bir oyun.
Jeu étrange.
Bu yüzden, tam da bu sorunla başa çıkabilmenize yardımcı olacak küçük bir oyun hazırladım.
Donc, je suis venu avec un petit jeu pour vous aider à régler ce problème.
Oğlumla tanışmaları için bir oyun mu hazırlıyorsun?
Tu joues un jeu pour trouver un rendez-vous à mon enfant?
Televizyonuma, oyun setime ve bütün oyunlarıma karşılık bir oyuna ne dersin?
Est-ce que ça te plairais de jouer pour ma télé, mes consoles et tous mes jeux?
Nasıl bir oyun oynadıklarını çözmeye çalışıyorum.
J'essaie encore de comprendre quel jeu ils jouent.
Hey, yarın, işten çıkabilirsen saat 6.30 gibi öğlen keyfi yapabiliriz? Görmeni istediğim bir oyun var.
Hé, demain, tu veux savoir si tu peux tomber du travail pendant que nous avons un rapport sexuel matinal qui dure jusqu'à, je ne sais pas, jusqu'à 06h30? C'est un jeu que j'aimerai voir.
Bir oyun planı çıkaracağım.
Je travaillerai sur un plan.
Ani ölüm kulağa eğlenceli bir oyun gibi gelmiyor Simon.
Mort subite ne semble pas être jeu marrant, Simon.
Karakter oyuncusu Margo Martindale'la bağımlılık yapan bir oyun oynamamı sağlayıp rock operamı mahvettin. Bunları bu şekilde söyleyince biraz gülünç durdu. Ama yine de önemsediğim bir şeydi ve yaptığın şey beni çok incitti.
Tu as gâché mon opéra rock en utilisant Margo Martindale pour me replonger dans mon jeu vidéo et, en le disant tout haut, ça semble ridicule, mais ça me tenait à cœur et tu m'as vraiment blessé.
- Decapathon diye bir oyun vardı.
Ce jeu, le Décapathon...
Çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun Laurel.
Tu joues un jeu très dangereux, Laurel.
Çünkü bunun bir oyun olmadığını fark etmedin hâlâ. - Gidelim.
Parce que tu n'as pas compris que ce n'est pas vraiment un jeu.
Ve her zaman uzun bir oyun oynarlar.
Et il joue toujours une longue partie de jeu.
Onu yakalamak sinir bozucu bir oyun gibiydi.
C'est comme un jeu pour lui.
Eskiden bir oyun oynardım.
Je jouais à ce jeu dans ma tête.
Bu senin için büyük bir oyun, değil mi?
C'est un jeu pour vous, non?
Bu eğlenmeniz için sergilenen bir oyun değil.
Ce n'est pas un spectacle pour votre distraction.
Artık umudumuzu yeşerttiğimize göre bir oyun oynayabiliriz.
Maintenant que nous avons raisonné notre espoir, jouons à un jeu.
- Winnie the Pooh'da geçiyor. Bir oyun işte.
De Winnie l'ourson.
Bir oyun konsolu, ama ben onu kırdım dolayısıyla daha hızlı işlemcisi, üç boyutlu videosu ve Bluetooth'u var.
C'est une console de poche, mais je l'ai améliorée alors allea un processeur plus rapide, vidéo 3D, Bluetooth.
Bu senin için bir oyun mu?
C'est un jeu pour vous?
Pekala bir oyun daha sonra dişler ve doğru yatak.
Une dernière, après les dents et au lit.
Oyunun içinde her zaman başka bir oyun vardır.
Il y a toujours un jeu à l'intérieur du jeu.
Hey. beni dinle bir daha böyle bir oyun oynarsan nehri boylarsın anladın mı?
Écoutez. Refaites ce coup-là, et vous finirez dans la rivière.
En azından bir oyun falan oynayıp vampirlik dışında bir şey yapabilir miyiz?
On pourrait au moins faire un jeu de société ou autre chose sans rapport avec les vampires.
Nasıl bir oyun oynamak istersin?
Tu veux jouer à quel jeu?
Onlar yeni bir uygulamaya koyuyoruz karşısında oyun...
Ils vont faire un nouveau terrain de jeu au coin de la rue...
Yeni oyun kadar gidiyor köşe onun etrafında, ve o bir demet oluşturmak için arıyor iki tarafında milyon dolarlık kınamak.
La nouvelle aire de jeu qui se construit au coin de la rue est à lui, et il cherche à construire un tas d'immeubles à 1 millions de dollars de chaque côté.
Senin için sadece bir oyun.
Tu t'amuses.
Bir dakika, benimle de mi oyun oynuyorsun?
Attends, es-tu aussi en train de me manipuler?
Ve yemin ederim eğer herhangi bir şeye öfkelenirsem, oyun biter.
Et je te promets, si je me fâche pour quoi que ce soit, on arrête tout.
İçimde bu akşam burada büyük miktarlarla oyun oynandığına dair bir his var.
J'ai l'impression que de gros enjeux se sont joués ici cette nuit.
Kimseye faydası olmaz, sonra da ucuza oyun endüstrisine satarsın onları ve onlar da bir savaş şeyinde savaşta harcanan erler haline gelirler.
Inutilisables. À vendre au rabais à l'industrie des jeux. Genre, chair à canon dans un truc de guerre.
Devam ediyor, " Sana sorum şu, ben uslu bir çocuğum, oyun oynamayı ve okula gitmeyi seviyorum ama bazen üzülüyorum.
Il continue : " Ma question. Je suis sage, j'aime jouer et j'aime aller à l'école. Mais parfois, je suis triste.
Lenny, yaşım ilerledi, biliyorum. Ama ihtiyar bir profesyoneli oyun dışı bırakmamayı herkesten iyi bilirsin.
Lenny, je suis un peu décati, mais toi plus que quiconque connais la valeur d'un vieux pro.
Bütün gece bir çeşit video grafik oyun oynamış gibi görünüyor.
Il a l'air d'avoir passé la nuit à jouer à un jeu vidéo.
Belki oyun kurucu Messner cinayeti hakkında bir şeyler biliyordu.
Peut-être que le quarterback savait quelque chose sur le meurtre de Messner.
Gerçekten güzel bir oyun.
C'est très un bon jeu.
Siz küçükken giyinip kuşanıp oyun oynadığınızı hatırlıyor musun? Bir keresinde sizi duymuştum.
Tu te souviens de quand vous étiez petites, vous jouiez à vous déguiser?
Çocukken, "Saat Kaç, Bay Kurt?" adında bir oyun oynardık.
Dire que ça m'amusait énormément serait un euphémisme.
Hayır. Bu bir çeşit oyun.
Non, vous me jouez un tour!
- Çoğumuz. Bir de sanırım anneler, çocuklarını eski oyun aletleriyle oynatmaya korkuyor.
La plupart et je crois que les mères ont trop peur de laisser leurs enfants jouer sur les vielles structures.
Kim bir cesedi parktaki oyun aracının altına tıkar ki?
Quel genre de personne pour un corps sous une structure de jeu?
- Bir takımdaysanız kötü bir gün geçirdi diye oyun kurucuyu öldürmezsiniz.
Quand vous êtes dans une équipe, vous ne tuez pas le quaterback juste parce qu'il a eu une mauvaise journée.
Bu bir oyun, manipülasyon.
C'est un jeu, une manipulation.
Özel bir çocuk için oyun arkadaşı bulmak çok zor olabiliyor.
Oui, je-ça peut être un challenge de trouver des amies pour une enfant exceptionnelle.
- Bu bir oyun gecesi değil Nick.
Mais ne te fais pas choper dans le quartier de la Ligne Rouge.
Bu tarz bir travma aklında oyun oynayabilir.
Ce genre de traumatisme... peut jouer des tours à ton esprit.
bir oyun daha 18
oyun 157
oyuncular 152
oyuncak 38
oyuncu 30
oyun bitti 163
oyunu 20
oyunlar 25
oyun oynama 28
oyun yok 20
oyun 157
oyuncular 152
oyuncak 38
oyuncu 30
oyun bitti 163
oyunu 20
oyunlar 25
oyun oynama 28
oyun yok 20