Yalnızlık tradutor Francês
1,472 parallel translation
Orada yalnızlık bekliyor
On se sent si seul dehors.
- Büyük yalnızlık.
- Je me suis sentie très seule.
Yalnızlık konuşabileceğim bir şeydir.
Etre seul est une chose. Là, je m'y connais.
Yashodara'nın, Siddharta onu terkettikten sonra... öfke kurbanı olmadığını, yalnızlık ve acıların esiri olmadığını nereden bilebiliriz ki?
Saura-t-on seulement un jour si Yaçodharâ a éprouvé de la colère, de la solitude ou de l'amertume après que Siddhârtha l'eut quittée?
Sevgili David, yalnızlık duyduğunda geçmişte, senin döneminden başka insanları geri getirebiliriz.
David chéri... quand tu te sens seul... nous pouvons ramener d'autres personnes de ton époque.
Evet, rahatlık iyidir, ama ya yalnızlık?
Le réconfort, c'est bien, mais la solitude?
Benim işimde insan yalnızlık ve ölümle çevrilidir.
Dans mon métier, on est cerné par la solitude et la fatalité.
Aslında yalnızlık mekanda değil, insandadır. Ben böyle düşünüyorum.
Quand on yréfléchit, iln ypas d'endroitisolé, mais seulement des gens seuls.
Doğrusu yalnızlık insan türünün devamını sağlar.
En fait, la solitude assure la propagation de l'espèce.
Yalnızlık, parasızlıkya da seks ihtiyaçları için.
Parce qu'ils sontseuls, émoustillés ou fauchés.
Yalnızlık ve tutku özlemiyle yanıp tutuşan umutsuz vakaları düşünüyordum yalnızca...
Je pensais seulement aux malades, aux sans espoir, qui ont une raison de gémir, à ceux qui crient de soif, d'ardeur, et de solitude...
Artık sanrılar görmüyorum. Yalnızlık hakkında her şeyi biliyorum.
Je n'ai plus d'illusions... je sais ce qu'est la solitude,
Yalnızlık çekiyor olmalısın.
Vous devez vous sentir seul.
Sanırım boş sokaklar yalnızlık demek oluyor.
Pour moi, la rue déserte évoque la solitude.
- Yalnızlık hissedeceksin.
Tu pourrais te sentir seule.
Buraya benim "yalnızlık kalem" diyor.
Il l'appelle ma "forteresse de la solitude".
Sevdikleriyle olmazlarsa, yalnızlık acısı çekerler.
Ils se sentent seuls si on n'est pas là.
İçinde bulunduğun bu yeni yalnızlık döneminde sana hepimizin desteğini iletmek üzereydim.
J'allais t'apporter notre soutien... dans ta solitude.
Bulmuyorum. İnsanların yalnızlık hissedebileceğini söylüyorum. Belki kendi yaptığı biri de olsa, yanında birinin olması hayatını kolaylaştırmıştır.
Je disais simplement que quand on se sent seul, on est bien content d'avoir quelqu'un, ne serait-ce qu'un robot.
Neden? Bence yalnızlık hissediyor.
- Je crois qu'il se sent juste seul.
- Neden? Yalnızlık mı çekiyorsun?
- Vous vous sentez seul?
Robbie, yalnızlık çektiğini bildiğim için sana küçük bir sürpriz hazırladım. Güven bana Robert, kötü bir şey yok.
Fais-moi confiance, Robert, tout va bien.
Bunların birkaçını bu gece okuyun. Bunu okurken Emily Dickinson'ın tutkular ve dünyayla ilgili yazdıklarını düşünü. Oysa hayatı yalnızlık içinde geçmişti.
Lisez-en quelques-unes ce soir et pensez au fait qu'Emily Dickinson a écrit de façon convaincante sur la passion et le monde malgré le fait d'avoir vécu telle une recluse.
Seks bağımlıları yalnızlık ve çaresizlik içindedir.
Les drogués du sexe sont seuls et désespérés.
Yalnızlık çekersen onu ara, tamam mı?
Si tu te sens seule, appelle-la, Ok?
Klingon dilinde "yalnızlık" için bir cümle var mı acaba?
Il existe un mot Klingon qui veut dire solitude?
Yalnızlık korkunç bir şeydir.
Oui, la solitude, c'est épouvantable.
Yalnızlık, izolasyon.
Solitude, isolation.
Görünüşe göre senin süper hızlı hayatında biraz yalnızlık da var sanki.
On dirait que... ta vie de jet set est assez solitaire?
Yalnızlık.
L'isolement...
Demek istediğim, yalnızlık güzel, beni yanlış anlama yüz yıl yalnız kalınca keçileri kaçırıyorsun!
La solitude... C'est drôle. Mais au bout de cent ans...
Kızgınlık ve bilmiyorum, belki de korku. Yalnızlık.
la colère et peut-être aussi la peur... la solitude...
Din, Salgınlar, Yalnızlık, Teknoloji ve New Yorker yazarı Susan Orlean çiçekleri kaleme aldı ve bang!
Tous ça pour arriver dans ce moment précis de l'histoire Et on termine avec Susan Orlean dans son bureau du "New Yorker" qui écrit aux lecteurs. Et bing!
Bazen, yalnızlık çekince.
Quelquefois... si, quand je suis seul.
Artık yalnızlık çekmene gerek yok, ben varım.
Bien, tu n'es plus seul, vu que tu m'as, maintenant.
Bu yalnızlık her erkeği delirtir.
Ça doit vous paralyser.
Haklısın, lanet bir yalnızlık.
Vous avez raison. On est vachement seul.
Yalnızlık belki de.
La solitude, peut-être.
Yalnızlık çekmemesini sağla.
Faites en sorte qu'il ne reste pas seul.
Bu kadar kalabalığın içinde yalnızlık çekiyorsun.
On peut être entourés et seul à la fois.
Eğer seçmişsen, yalnızlık değildir.
La solitude recherchée n'en est pas.
Herşeye hazır - yalnızlık, zorluk, yorgunluk.
Prêts à tout, la solitude, l'adversité, l'épuisement.
Yanında Doyle olursa yalnızlık çekmez.
Quoi? Ils devraient lui laisser prendre Doyle avec lui.
Siz ikiniz anneniz olmadığı için yalnızlık çekiyor musunuz?
Vous sentez-vous trop seules... sans mère?
Yalnızlık...
Seul.
Yarışmanın teması "yalnızlık" tı.
Le sujet c'était la solitude.
Ant içerek doğar, yalnızlığın dostlarını kıskanırız.
" Nous venons au monde solitaires et jaloux de notre solitude.
" Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın.
" N'assigne point à Dieu d'autres divinités, sinon tu te trouveras méprisé et abandonné.
Beni yalnızlığımdan 3 $'lık 6'lı paket hafif birayla mı kurtaracaktın?
Tu voulais me sauver de ma solitude avec un pack de mauvaise bière?
Sen kız kardeşini al. Yalnız ikiniz, daha hızlı gidersiniz.
Emmène ta sœur, vous irez plus vite à deux.
Hassas, yalnızlığın tutsağı olmuş kırılgan, güzel.
On voit Susan Orlean délicate, hantée par la solitude, fragile, magnifique.
yalnız 545
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnız mısınız 41
yalnızdım 64
yalnızsın 42
yalnızız 36
yalnız mı yaşıyorsun 33
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnız mısınız 41
yalnızdım 64
yalnızsın 42
yalnızız 36
yalnız mı yaşıyorsun 33