Ayrılmak mı tradutor Português
687 parallel translation
Ayrılmak mı istiyorsun?
Não! Queres deixá-la, não é?
- Ayrılmak mı?
- Separar?
Ayrılmak mı?
Você está indo?
Ayrılmak mı istiyorsun Ethan?
Quer desistir, Ethan?
- Ayrılmak mı?
- Separarmo-nos?
Şimdi burda mı kalmak istiyorsun yoksa burdan ayrılmak mı?
Quer ficar aqui ou voltar para lá?
Ayrılmak mı istiyorsun? Yalnız kalmak mı istiyorsun?
Queres separar-te, queres ficar sozinha?
İstediğin benden ayrılmak mı? Nasıl böyle sürdürebilirim?
Como posso continuar assim, até ao fim?
- Ayrılmak mı?
- Saída?
- Ayrılmak mı?
- Deixar-vos? !
- Ayrılmak mı?
- Deixar-me?
- İngiltere'den ayrılmak mı?
- Deixar Inglaterra?
- Ayrılmak mı?
"Partir"?
- Ayrılmak mı? Spock, ciddi olamazsın.
Não fala a sério, Spock.
Ayrılmak mı?
Embora?
Adadan ayrılmak mı?
D-deixar esta ilha?
- Ayrılmak mı?
Todos vocês?
Minnet borcum olmadığımdan ayrılmak zorunda kaldım.
Tive de ir embora porque não quis nada com ele.
- Konumum dayanılmaz bir hal almıştı. Ayrılmak zorundaydım. - Olamaz.
Minha posição está intolerável.
Bu anaokulundan ayrılmak zorundayım, Bay Garmes'la ilgilenmem gerek.
Desculpem, tenho de ir. Preciso de ir ver o Sr. Garmes.
Hayır Maurice, yarın sabah ilk trenle ayrılmak durumundayım.
Não, Maurice, parto no primeiro comboio da manhã.
Ayrılmak mı?
Despedida?
Efendim, ayrılmak zorundayım.
Senhor, é meu dever sair.
- Evet, erken ayrılmak zorunda kaldım.
- Sim, eu tive que partir.
Ayrılmak zorundayım.
Tenho de me ir embora.
Konuşacağımız o kadar şey varken, ne yazık ki, çabucak ayrılmak zorundasın.
É uma pena estar com pressa, quando há tanta coisa de que falar.
Ayrılmak zorundaydım, ofise dönmeliydim.
Tive de me vir embora, voltar ao escritório.
Adadaki tüm siyahları işe alırsak yaşlı kadının köşeye sıkışacağını ve adadan ayrılmak zorunda kalacağını düşünüyorsun sanırım.
Pensa que se tirar todos os negros da ilha... a velha ficará em dificuldades e também terá que partir. É isso?
Ama çığlıkların insanları çekti ve derhal oradan ayrılmak zorunda kaldım.
Mas os seus gritos atraíram as pessoas e eu tive de sair depressa.
Rosella, Tilde ve Enrico'ylayım. Ayrılmak üzerelerdi.
Está a Rossella, a Tilde, o Enrico, estávamos de saída.
Buradan ayrılmak zorundayım.
Tem que ficar cá.
Ayrılmak üzere olduğunu bilseydim, burs fonundan asla kaçmazdım.
Se eu soubesse que ias embora, eu não teria contribuído para o fundo de bolsas escolares.
Bir görev için ayrılmak zorundayım.
Tenho que sair em missão.
Yanınızdan ayrılmak zorundayım.
Tenho de deixá-los agora.
Birazdan ayrılmak zorunda olacağım.
Serei forçado em breve a tentar partir.
En çok canımı sıkan şey arkadaşlarından ayrılmak çocukları babalarını kaybetmekten daha çok üzmüş gibiydi.
Estava preocupada que as crianças se maltratariam, por... deixar seus amigos em Seattle, do que terem perdido o seu pai.
Oradan ayrılmak zorunda kaldım, çünkü pislikten bunalmıştım.
Parti porque fiquei deprimida com tanta porcaria.
Ayrılmak zorundayım.
Tenho de ir, estou com pressa.
İnandığım şeyi yapma cesaretini gösterseydim, senden ayrılmak yerine,
E se eu tivesse mesmo a coragem das minhas convicções, ao invés de romper contigo, eu... teria deixado a Lisa.
Büyük intikamımız bu ölümcül matemin ilacı olsun. - Ve ben ayrılmak zorundaydım.
- Eu tinha de estar fora!
Sanırım bitler böylesine namuslu bir kadından ayrılmak istememiştir. Karını kontrol et! Korpamoen'li Kristina, kendine gel!
Kristina, está-me acusando de encher o navio de piolhos!
- Gerçek şu ki, ben şirketten ayrılmak için oldukça hazırlıklıydım.
Na verdade, eu estava totalmente disposto a deixar a empresa.
Her buraya gelişinde, ben ayrılmak zorunda kaldım.
Sempre que ele aparecia, tinha de me ir embora.
Çok kez orada bulundum. Fakat aşığı her geldiğinde ayrılmak zorunda kaldım.
Ia lá muitas vezes, mas, sempre que ele aparecia, tinha de me ir embora.
Yakıt tankerinden ikmal yapmam da sözkonusu değildi çünkü hava kötüydü. Ayrılmak zorundaydım.
Não podia abastecer-me no navio-tanque por causa do mau tempo e tive de me retirar.
bize bir ev inşa etmek için gerekli ahşabı almak için. Çiftlik atlarımız olan Pet ve Patty, babamın çayırdaki otları kırpmak için ihtiyacı olan sabanı çekecek kadar büyük değillerdi. Onlardan ayrılmak üzücü olsa da, babam onları Bay Hanson'a bir çift öküz için sattı.
O Pat e a Patty, os nossos cavalos, não eram muito fortes para puxar o arado e alisar a terra, e por muito que pedíssemos que não o fizesse o pai trocou-os por um par de bois com o Sr. Hanson.
Anladın mıı? Ayrılmak istiyorsun, değil mi?
Não se falam, percebes?
Ayrılmak değil de, hayata atılmanın bir adımı.
Para mim é uma jogada estratégica profissional.
Şimdi sizden ayrılmak durumundayım.
Agora tenho de os deixar.
Beni kendimden nefret ettirdi, keşke seni tanımasaydım fakat seninle birlikteyken o kadar güzel ki. Senden hiç ayrılmak istemiyorum.
Faz com que eu me odeie e deseje nunca te ter conhecido... mas depois quando estou contigo o sentimento é tão forte que nunca mais quero largar-te.
Bir hafta önce Nairobi'den ayrılmak üzereyken... Mason'dan bir mektup aldım.
Recebi uma carta do Mason há uma semana, pouco antes de sairmos de Nairobi.