Ağır mı tradutor Português
2,063 parallel translation
Ağır ol bakalım, j. Vaktini Blair'a giderek harcama.
Espera um pouco J. Não percas tempo a apelar à Blair.
Ağır olun bakalım.
Mais devagar.
Cruz 9 dokuz aydır bizimle Tavio'nun dağıtım ağını çökertmek için çalışıyor.
O Cruz tem trabalhado connosco nos últimos nove meses, a ajudar-nos a desmantelar a rede de distribuição do Tavio.
Evet, suç kayıt ağından hepsine ulaşmaya çalışırım.
Baran.
Bu dünya ne kadar karmaşık olsa da ona hep inandım. Uzlaşma zayıflar içindir ve durum ne kadar acil olursa olsun, bu zayıflığın bedeli de çok ağırdır.
Sempre quis crer... que apesar da imensa complexidade deste mundo, ceder é para os fracos, e o custo dessa fraqueza é um preço demasiado alto, não importa quão horrendas as circunstâncias.
Ağır ol bakalım.
Calma aí!
Aldığım sorumluluk her açıdan çok ama çok ağır.
É uma responsabilidade que levo muito a sério em todos os sentidos.
Ağır cisimle öldürülen adam olayındaki çekicin tipi hatırında mı?
Dex, aquele homem que foi espancado, lembras-te do tipo de martelo?
Ben de sadece ağır cisimle öldürülme vakalarını aktardım.
Por isso, reduzi ao espancamentos.
Dua da edemiyorum, ne kadar istesem de, günahım ağır basıyor, dua isteğimden.
Não posso rezar, embora a inclinação seja em mim tão forte quanto a vontade. A força da minha intenção cede à maior força do crime.
Bu çok ağır, bir başkasını verin bakayım.
Este é pesado demais. Quero ver outro.
Fakat hatırladığım kadarıyla, Ramadi'de ağır çatışmalar yaşanıyordu.
Mas pelo que me lembro, houve fortes confrontos em Ramadi.
Lütfen kocama yardım edin, gerçekten ağır yaralandı.
Por favor, tem que ajudar o meu marido. Está muito ferido.
25 yıl boyunca kargo şirketinde en ağır kolileri indirip kaldırdım.
25 anos a levantar caixas pesadas para a World-Send.
Tanıdığım en tatlı insanı alıp ona ağır bir zırh yüklüyorum.
Pego no tipo mais simpático que conheço e imagino-o com uma armadura brilhante.
Bardaklarımızı, hayatlarını feda eden insan oğlunun ulaştığı en uzak yere giden ve bunun en ağır bedelini ödeyen iki kâşife kaldırıyoruz.
Levantamos os nossos copos a 2 exploradores, que deram as suas vidas. Que alcançaram o mais longe que algum homem conseguiu E pagaram com o maior sacrifício
15 makineli silah 30 saldırı silahı, bir düzine ağır silah, 150 tabanca ver veya al ve 1919 yapımı 6 Brovning var.
Tenho 15 metralhadoras... 30 Fuzis de assalto, uma dúzia de Dragunovs, 150 pistolas pelo menos... e seis Browning 1919.
Kız arkadaş biraz ağır oldu Brad, tamam mı?
Namorada é um bocado demais, Brad, está bem?
Ağırdır, sana yardım edeyim.
Isso é pesado, deixe-me ajudá-la.
Hayır, Divisoria'dan aldığım sebzeler çok daha ağır.
Os legumes que eu compro à Divisoria são mais pesados.
Yaptığım kan serpintisi testine göre Ashley'e bir buçuk ile üç santim kalınlığında ağır bir cisimle vurulmuş.
Quando fiz o teste de padrão do sangue, confirmei que foi objecto pesado que foi para bater na Ashley, algo com um diâmetro de 2 a 4 centímetros.
Yapma hayatım, büyük oluyor, ağır geliyor, bileğinde sallanıyor...
Vá lá, querido, é grande, é pesado, anda às voltas no teu pulso, e...
Bana deli dediler. Eğer IG'nin soruşturmasında ve Fred Hinson'ın çalışmasında, ağır şuç işlendiğine dair bulgu oluşursa, Amerikan halkına bunu açılayacak mısınız?
Se, no decurso das investigações dos inspectores-gerais e do trabalho de Fred Hinson, vier a deparar-se com provas de actividade criminal dirá a verdade ao povo americano?
Hani Savunma Bakanlığı'nın ağına girip denizaşırı insansız uçaklarımızı gezintiye çıkarmaya çalışan?
Aquele que entrou no sistema do Departamento de Defesa, que tentou roubar os nossos aviões internacionais para dar uma volta?
Bunun ağır bir suç olduğunun farkında mısın?
- Nunca na vida. - Isto é um crime muito grave.
Etraftaki bütün ağır işleri ben mi yapacağım?
Sou eu que tenho de fazer o trabalho forçado por aqui?
Taşıdığın sorumlukların ne kadar ağır olduğunu anlamakta yetersiz kaldım.
Falhei em reconhecer que o fardo que carregas deve ser bem pesado.
Kullanım alanları konusunda ağızlarını sıkı tutacaklardır.
Vão manter a rédea curta, quanto às suas aplicações.
Yarım saat öncesine kadar Will'in ağır suç davasına bakıyordum.
Estava no caso Will, até há 30 minutos.
"Ağır silahlı bir grubuz." diyor, sonra da " Harekete geçmek zorunda kalacağım diyor.
"Somos uma milícia extremamente armada," seguido de, "Serei obrigado a agir."
SWAT Takımı ve ağır silahları göze alanlara, elbette var.
Para quem quiser ir direitinho para as armas da SWAT.
Moz, ağır ol canım.
Moz, tem calma.
Ağır ol bakalım, ateş etmeden evvel güvenli silah kullanımı kursuna katılman gerek.
Calma, antes de disparares, tens de fazer um curso de segurança.
... çok büyük bir nafaka almanı sağlayacak kadar ağır yaralandığını mı iddia ediyorsun?
" Afirma que ficou tão magoada que precisa de um grande julgamento?
Ağır ihmal suçuna karşı özgürlükler anayasasını mı kullanmak istiyorsun?
Quer usar a Primeira Emenda para atacar uma queda?
Ağır ihmal davasında mı? Din özgürlüğü, sorumluluğu kaldırır.
A liberdade religiosa supera a responsabilidade.
Bir ağır ihmal suçunu, özgürlükler anayasası meselesi olarak mı düşünüyorsunuz?
Pretende enfrentar uma queda com a Primeira Emenda?
Ama sanırım sahtecilikten dolayı alınmış iki ayrı ağır ceza ile iş bulmak zor olacak. Öyle değil mi, George?
Suponho que seria bastante difícil ser contratado com duas acusações de falsificação, não é, George?
- Ağır makineleri oraya götüreceğim komutanım.
- Vou chamar a maquinaria pesada.
Ben kusurlu bir insanım ve ağır bir bedel ödedim.
Sou um ser humano com defeitos. E paguei um preço pesado.
Ağır ol bakalım.
Tenho de ligar ao Darren.
Ağır ol bakalım.
Afastem-se.
Aparatımızın böyle ağır kapılarda işe yarayacağını düşünmezdim.
Nunca pensei que o nosso aparato moveria portas tão pesadas.
Bakalım inancınız mı yoksa yaşama isteğiniz mi daha ağır basacak.
Será a sua fé contra a sua vontade de viver.
Ağır ol bakalım, ahbap!
Bem, bem, bem, meu amigo.
Umalım da ağır iyonlarla ilgilenenler hata yapmış olmasın.
Vamos esperar que ninguém faça nenhuma asneira.
Ağır ol bakalım. Fukaradan para mı dilenirmiş!
- Ei, tu estás a pedir ao pobre de mim.
Bu yerin perili olduğu yönündeki inancım ağır basıyor.
Mas acredito que esta casa esteja assombrada.
Sanırım evinde "Kitap Eleştirisi" editörünü misafir olarak ağırlıyor.
Acho que tem lá como convidado o editor da "The Book Review".
Ağırdan mı almak istemiştin? Ne kadar ağır? 10 yıl falan mı?
Uma lenta progressão de 10 anos?
Aslında ben oralıyım ama ağır iş yapmadım ve bakın şu an neredeyim.
Bem, na verdade sou de lá, mas trabalhei no duro e olhe onde estou agora.