Değil tradutor Português
693,098 parallel translation
Bunu yapmamız mümkün değil.
- Não, não... - Não será nenhum dos dois a fazê-lo. Isso nem pensar!
Bu doğru değil.
Não está correcto.
İstediğin şey bu, değil mi?
É isso que queres, não é?
Tamam, tamam, sorun değil.
Pronto, está bem. Está bem.
Rittenhouse ya da değil, Flynn biz onu durdurana kadar durmayacak.
Com ou sem a Rittenhouse, o Flynn não vai parar enquanto não o detivermos.
Bu doğru değil.
Isto não está certo.
Hayır. Kesinlikle buralardan değil.
Pois não, ele não é mesmo daqui.
Capone değil mi?
O quê? E o Capone não é?
Karşılaştırınca değil tabi.
Em comparação, não.
Sandığın kadar uzun değil.
Não tanto quanto pensa.
Henüz değil.
Ainda não.
Ralphie değil.
Não é o Ralphie.
İyi olanlardan değil.
Mas não sou muito bom.
Ama cenazeye gelecek kadar değil.
- Claro! Mas não o suficiente para vires aos funerais.
Irkçılık yaparlar, bu iyi değil.
Não atendiam negros e eram péssimos.
Her seferinde bir problem, değil mi?
Um problema de cada vez, não?
Erkekler tuvaletinde değilse, öyle değil.
Não é no balneário dos rapazes.
Umrumda değil.
Não quero saber.
Hepsi bu değil...
E não é tudo.
Bunun için geç değil.
Bem, não é tarde demais.
İçine girmeden önce kıçını yıkamadın değil mi?
Ei, também não lavaste o teu rabo antes de entrar para aqui?
Evet, ama değil.
Pois, mas não é.
- Şu an öyle değil.
- Mas não é.
Zayn'in gittiğini biliyor değil mi?
Ele sabe que o Zayn se foi embora, certo?
Evet, O senin ancak o-town grubunda olabileceğini söyledi, One direction'da değil.
Pois, ele pensa que podias fazer parte dos O-Town, mas não dos One Direction.
Mümkün değil.
Nem pensar.
O yuva ağaçtan öylece düşmemişti, değil mi?
Aquele ninho não caiu da árvore, pois não?
Açık değil mi?
Olha em volta.
Bu Robin değil mi?
Sim, a Zelena pediu-me para tomar conta dela.
Sadece kıyafetimi değil.
Também a mim, e está a espalhar-se.
Park regülasyonu için yapılan bir kasaba toplantısı değil bu.
Não é uma reunião da cidade sobre regras de estacionamento.
Gideon, Kara Peri ya da başka bir şey değil.
Não no Gideon ou na Fada Preta, nem nada disso.
Korktuğumuz ya da öleceğimizi düşündüğümüz için değil doğru vaktin geldiğini hepimiz bildiğimiz için.
Não por medo, não por pensarmos que podemos morrer, mas porque sentimos que é a altura certa.
Sihrimin beni özel yaptığını söyleyen sen değil miydin?
Não foste tu que me disseste que a magia me torna especial?
Seni özel yapan sihrin değil.
Não foi a magia que te fez ser especial.
Yardıma geldik. - Bir şey değil.
Estamos aqui para te ajudar.
Daha değil, ama bulacağım.
Ainda não, mas vou ter.
Bir dakika, orada olmayacak değil mi?
Espere. Ele não vai estar lá, certo?
- Dışarı çıkmasına izin verecekler, değil mi?
- Vão soltá-lo, não vão? - Não sei.
- Sorun değil.
- Não há problema.
Genellikle babam bırakır ama iş yüzünden burada değil.
Por norma, é o meu pai que me traz, mas ele está numa viagem de trabalho.
Neden arkadaşlarıyla birlikte değil?
Onde estão os amigos dele?
Dışarı çıkmasına izin vermeyecekler değil mi?
Não vão soltá-lo, pois não?
Bu hiç de rahatsız edici değil.
- Bem, isso não é nada preocupante.
Chicago'lu değil.
- Já o viu? - Ele não é de Chicago.
Çok tatlı değil mi ya?
Passa-se alguma coisa?
Bariz değil mi?
Vim tirar-te daqui antes que acabes morta.
Başka ister misin, yeterince büyük de değil.
A Emma é uma princesa, o casamento dela é algo da realeza.
Işık büyüsü hiç umurumda değil.
Então, és a grande Rainha Má que lançou a minha maldição.
Bu doğru değil.
Mas isso não é verdade. Podemos voltar lá abaixo e ficarmos nós com os cristais.
Fena fikir değil aslında.
Não é má ideia. - Vegas?
değil mi 44479
degil mi 350
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
degil mi 350
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32