Kıskançlık mı tradutor Português
278 parallel translation
- Kıskançlık mı?
- Ciúmes?
Biraz kıskançlık mı seziyorum?
Detecto um pouco de ciúmes?
Sesinde kıskançlık mı hissettim?
Será que noto um tom de ciúme na tua voz?
Kıskançlık mı?
Ciúme?
Kıskançlık mı?
Ciumeira?
Kıskançlık mı seziyorum?
Está com ciúmes?
- Kıskançlık mı?
- Inveja?
- Kıskançlık mı?
É simples curiosidade!
- Kıskançlık mı? Kıskanç değilim.
- Não sou ciumento.
- Kıskançlık mı?
- Enciumado?
Benim değerli ve bitkin Smithers'ım. Kıskançlık mı seziyorum?
Meu querido, cansado e velho Smithers, estou a sentir ciúmes?
Öfke nöbetlerine ve kıskançlık krizlerinde sana katlanmadım mı?
E eu não cuidei de você?
Birazdan kıskançlığa kapılacağım.
Senão, começo a ficar com ciúmes.
Eğer genç bir erkek olsaydım, kıskançlıktan deliye dönerdim.
Se eu fosse jovem, teria ciúmes.
Burada kalacağım, bu pis kıskançlığına rağmen.
Vou ficar, apesar do teu ciúme.
Herhalde bunu kıskançlık olarak yorumlamamalıyım.
Não posso interpretar isto como ciúme.
Kıskançlıktan çıldırmıştım.
Estava louco de ciúmes.
Onu Lola'nın başkasıyla olduğuna inandırdım böylece kıskançlık krizine girecekti, sonra onun nerede olduğunu söyleyecektim.
Disse que ela saía com outro para lhe fazer ciúmes e logo lhe disse onde vivia.
Benim kıskançlığımdı beni bu hale getiren böyle acımasız ve aksi yapan ve sanırım beni terketmekte haklıydın.
Foram os meus ciúmes que me puseram assim... duro e cruel como... Até que por fim tiveste de me deixar.
Çocukça kıskançlıklarınıza yardım etme niyetinde değilim.
Não pretendo contribuir para as vossas suspeitas e invejas infantis.
Biri benim nişanlımla fazla ilgilenseydi, kıskançlıktan çıldırırdım.
Conheci pessoas que eram muito ciumentas... se alguém desse muita atenção à sua garota.
Bu düşünce yüzünden kıskançlığım nefrete dönüştü.
E com aquele pensamento, o meu ciúme tornou-se ódio.
Söyle. - Aranizda kıskançlık var mı,?
Digam-me, existe ciúme entre vocês?
Kıskançlık, kravatında güzel durmuyor, hayatım.
Ciúme näo combina com você.
İlk defa, bir kadının kıskançlığı hayatımı kurtardı.
Esta é a primeira vez que sou salvo por uma mulher ciumenta.
Kıskançlıktan çatladım.
- Podes crer! Estou podre de inveja.
# Dizlerine mi kapanayım? # # Kıskançlıktan mı öleyim?
Queres que me escandalize ou que morra de ciúme?
Daima kıskançlıktı çünkü bu yarışları kazanmak için itibarımı alırım!
Sempre teve inveja, por eu ficar com os créditos das corridas.
Kıskançlık yüzünden kendini Klingonlara mı sattı?
E vendeu-se aos Klingons por ciúmes?
Albumün sahibi olduğun için sana halen biraz saygım var, fakat kıskançlık krizlerin beni karşına geçmeye zorluyor.
Eu ainda tenho algum resto de consideração por você. como o dono do albúm de selos, mas a sua demonstração violenta de inveja me joga contra você.
Artık ne kıskançlığım kaldı, ne de gururum.
Já me deixei de ciúmes e de orgulhos.
Yani, pipi kıskançlığının, hiçbir geçerliliğinin olmadığını mı söylemek istiyorsunuz?
Quer o senhor dizer que não existe validade nenhuma no conceito de inveja da pilinha?
Deedee, senin bu kıskançlık ve kırgınlıklarından bıktım!
- Estou farta do seu ciúme. - Eu também.
Tanrım, şu kıskançlık bir zehir aslında.
Mas esse ciúme. É venenoso.
Dur bakalım. Beni tanıdığın kadarıyla, buradaki herkesin hayatı söz konusuyken kıskançlık gibi önemsiz bir şeyin kararlarımı etkilemesine izin vereceğimi mi sanıyorsun? Öyle mi?
Ouve, no pouco tempo que me conheces, pensas que deixaria algo como o ciúme intrometer-se na vida de homens, mulheres e crianças, que podem estar em risco?
Kıskançlıktan ortadan ikiye çatlayacak sandım.
Pensei que fosse explodir.
... seni sıkmayacağımı, kıskançlık yapmayacağımı,..
E que não será possessivo nem zeloso.
Kıskançlık yapmayacağımızı sanıyordum.
Achei que não seríamos tão possessivos.
Ve sanırım bol miktarda mesleki kıskançlık da karışmış.
E acho que há uma certa dose de inveja profissional envolvida também.
- Şu anda kıskançlığına ihtiyacım yok.
Dispenso os teus ciúmes agora! Ciúmes?
Kıskançlığım için özür dilerim.
Eu estava errado. Peço desculpa.
Sesinde küçük bir kıskançlık tınısı mı duydum, Steve?
Noto um certo tom de inveja na tua voz, certo, Steve?
Koca ve karı olarak, iki kişi, aşkta tektir... böylece krallıklarımız da böyle bir bağa girsin... ve asla kötü niyet ve kıskançlık ki bunlar... kutsanmış evliliğin yatağında da sorun yaratır... bu krallıkların arasına girmesin.
Marido e mulher são somente um no amor. Possam nossos reinos unir-se de modo que... jamais má atitude ou ciúme... que tanto perturba o leito conjugal... perturbe o pacto destes reinos... rompendo sua indissolúvel união.
- Kıskançlığı mı?
- Ciúmes?
Kocam kıskançlık krizine girip, vurabilsin diye onun kocasını mı ayarttım yani?
Aliciei o marido dela para a cama para que o meu marido o matasse numa cena de ciúmes?
Neden öfkeleniyor? Kıskançlıktan mı, gaddarlıktan mı?
Porque é que ela se zanga, se magoa, se torna ciumenta e cruel?
Sadece kıskançlık hayatım.
É apenas um ataque de ciúmes, minha cara.
Şey, öncelikle şunu söylememe izin ver... Uzun zamandır seninle konuşmak istiyordum... ama kıskançlığım beni durduruyordu.
Primeiro devo dizer que há muito que queria falar contigo, mas os ciúmes impediam-me.
Kıskançlığınızdan dolayı bunun içine kokain koyduğunuz... doğru mu? Çünkü sizi aklından çıkarmıştı? Çünkü beslenmesi gereken kokain bağımlılığınız mı vardı?
É verdade que pôs a cocaína porque tinha ciúme... foi cortada do testamento e é viciada em cocaína?
Sadece kıskançlık, sanırım.
São apenas ciúmes.
Eğer senin kocan olsaydım kıskançlıktan ölürdüm.
Se fosse teu marido, morria de vaidade. Pois é.