Ve şey tradutor Português
43,003 parallel translation
Ve şey... Belki de sadece...
O que... me parece é que...
Bağırıyoruz, çığlık atıyoruz ve şey...
Gritamos, e...
İşini bitirdi. Kalktı ve şey.. Hoşça kal dedi.
Acabou, levantou-se, e... disse adeus.
Çok okurum ve şey pek fotoğrafik hafızaya sahip olmasam da hızlıca okuyup geçmem ve hiçbir şeyi tam anlamadan bırakmam.
Eu leio muito e... Apesar de... Não ter memória fotográfica, não leio por cima e não salto nada.
Fakat annen sözünü tutmaması iyi bir şey mi? Annenin sözünün hiçbir değeri ve saygınlığı yok mu?
Você deve honrar a sua promessa mas a palavra da sua mãe deve desaparecer no ar!
Gecekler, ve gidecekler ve... sen hiç bir şey yapamayacaksın.
Vão partir e vão partir, e não poderão fazer nada para evitar isso.
Ve sonra çok garip bir şey oldu.
E depois aconteceu a coisa mais estranha.
Her şey mükemmel gittiği sürece ve o dışarı çıkıp hepimizi öldürmediği sürece.
Desde que tudo corra perfeitamente e ele não escapar e matar-nos a todos.
Şey, sorumluluktan ve kalıcılıktan kaçınmaya çalışıyorum.
- Mais uma razão. Tento evitar responsabilidade e permanência.
Bunu ödemek için para bile çalmış olabilirsin ama kast ettiğim şey bu değil ve bunu biliyorsun.
Se calhar também roubastes o dinheiro para pagardes para isso, mas não é disso que estou a falar e vós sabeis.
Evet Madeline, sen ve Nathan'ın teklif ettiği yemekten bahsetti. Bence bu bir fikirden güzel bir şey çıkabilir.
A Madeline contou-me do jantar que tu e o Nathan estão a propor, que me pareceu basicamente uma boa ideia.
Dün tek bir görüşme olacağını ve her şeyin biteceğini söylemiştin. - Öyle bir şey demedim.
Disseste que seria uma reunião ontem e que ficava arrumado.
Alışmak için birkaç günün olur ve sonrasında hiçbir şey yapmadığın bir yolun sürücüsü olursun.
Temos alguns dias para nos mentalizarmos, e vamos de carrinho até nos porem a fazer a dança suspensa.
Vaftizi için geri dönmem lazım sadece ve sonra her şey yoluna girer.
Só tenho de regressar para o batizado dele e tudo correrá bem.
Ona tapanlar bir şey vermek için arzulu ve bir şey aldıkları için minnettarlarmış.
Fiéis ansiosos por oferecer e gratos por receber.
Sen ve benim birlikte başardığımız şey ufak bir iş değil.
Aquilo que tu e eu alcançámos juntas é uma grande proeza.
Burada yiyecek bir şey yok ama pizza sipariş edebilirsin ve odanın hesabına yazdırabilirsin.
Não têm comida aqui, mas podes mandar vir uma pizza no quarto.
Sana bir şey söyleyeceğim ve bana vurmak isteyeceksin ama söyleyeceğim şeyin söylenmesi gerek.
Vou dizer-te uma coisa e tu vais querer magoar-me, mas o que vou dizer precisa de ser dito.
Ve sonra buraya, Chicago'ya geldik, her şey kötüleşti.
E quando viemos para aqui, Chicago, ficou tudo mau.
Neyse, merak etme her şey yakından izleniyor ve kontrol altında tutuluyor.
Enfim, não te devias preocupar, tudo isto é vigiado e controlado de perto.
Ve bir şey yaparsın diye korktum.
Tinha medo do que podias fazer.
Önce seninle tanışmamam ve bir şey hissetmemem gerektiğini düşündüm.
No início pensei que não te devia conhecer nem sentir nada.
Belki acayip bariz bir şey olacak ama eğer haklıysan ve bu duyulursa...
Correndo o risco de dizer o óbvio, se tens razão e isto se sabe...
Ünlü olmak çok tuhaf bir şey, bir gün önce size iyi davranan insanlar sizden ölümüne nefret ediyor ve arkanızdan konuşmaya başlıyor.
É muito estranho, mas quando nos tornamos populares, pessoas que gostavam de nós na semana anterior, ganham-nos um ódio de morte e falam de nós pelas costas.
Ama dans etmeyi, gösteri yapmayı, yılanlarla dans etmeyi ve kalbim başka bir şey yapmamı söyleyene dek oynamayı planlıyorum.
Mas tenciono dançar, representar, dançar com cobras e brincar até sentir que o meu coração me diz para fazer algo diferente.
Beni bu gezegende en mutlu edecek şey, oğlumu, torunumu kucaklamak, caz söylemek ve olabildiğince kız becermek.
O que me faz mais feliz neste planeta é abraçar o meu filho ou a minha neta, cantar jazz e comer as ratas todas que puder.
Kız kardeşime, anneme arabalar alıyordum, ona, buna, büyük evler ve daha bir sürü şey.
Eu comprava carros para a minha mãe, para a minha irmã, para este, para aquele, grandes casas e montes de coisas.
Komik ama üzücü bir şey. Bir kadın telefonu açtı ve
E tem piada, embora seja triste, mas a mulher atende o telefone e diz :
Bu biraz dengesizce gelebilir, geçen gece bir şey söylemeliydim ve işin aslı, değişimi sevmem ama bu değişim güzel görünüyor.
E percebo que isto possa parecer insípido e que devia ter dito algo na outra noite, e na verdade não gosto da mudança, mas esta mudança parece fixe.
İki sıcak çikolata ve Alex'in o günkü kahveli içeceğinin çözemeyeceği şey yoktu.
Não havia nada que dois chocolates quentes e o café sofisticado do Alex não pudessem melhorar.
Erkekler konuşur, kızlar dinler ve her şey birbirine girer.
Os rapazes falam, as raparigas ouvem e fica tudo uma confusão.
Bizim için zaten çok şey yaptın ama Hannah'nın dolabındaki kitaplardan birinin içinde bir şey bulduk ve ne anlama geldiğini bilmiyoruz.
Já fez tanto por nós, mas encontrámos uma coisa dentro de um dos livros no cacifo da Hannah e nós...
Acı sos, yaban turpu, karalahana, çiğ yumurta ve akşamdan kalmalığı geçirmek için tasarlanmış altı şey daha.
Molho picante, rábano, couve, ovo cru e mais meia dúzia de coisas para curar a ressaca.
Sana dostça davrandım ve insanların, hakkında öğrenmesinden korktuğun şey benim için önemli değil.
Tenho sido tua amiga. E isso que temes que as pessoas saibam sobre ti não tem importância.
Kimse bir şey düşünmeyecek ve söylemeyecek.
Ninguém vai pensar ou dizer seja o que for.
O borçla dükkânı satın alıp buraya taşınmasaydık Hannah yine kocaman, meçhul bir lisede, nefret dolu kızlarla birlikte olacaktı ve belki her şey yine böyle sonlanacaktı.
Se não o tivéssemos aceitado, comprado a loja e mudado para cá, a Hannah ainda estaria naquele liceu gigante e impessoal com as miúdas horríveis e talvez as coisas tivessem acabado da mesma maneira.
Korkunç bir şey ve ben...
E é horrível e não posso...
Aptalca bir şey söyledin ve sana bağırdım Zach.
Disseste uma coisa estúpida, Zach, e eu gritei contigo.
Ve hiçbir şey söylemedin.
E não disseste nada.
Hannah dâhil, sen ve diğerleri gibi arkama yaslanıp bir şey yapmadan duramam.
E não vou ficar sem fazer nada como tu e os outros, incluindo a Hannah.
Çünkü onun başına bir şey geldiyse ve bir şekilde buna karıştıysan...
Porque se lhe aconteceu alguma coisa e tu estavas envolvido de alguma forma...
Kasetlerdekinden çok daha fazla şey biliyorum ve kanıtlarım var.
Sei muito mais do que está nas cassetes e tenho provas.
Ben... Bugün birilerine mahkeme celbi gitmiş ve ben sadece sizinle şey hakkında konuşacaktım...
Eu soube que umas pessoas receberam hoje notificações do tribunal e eu só... queria falar consigo sobre...
Sana bu seferlik satacağım çünkü çaresiz görünüyorsun, elimde mal var ve ot kardeşliği diye bir şey var.
Vou desenrascar-te desta vez porque pareces desesperado e acontece que tenho que chegue. E pela fraternidade da erva.
Şanslıysan, uzun bir ömür sürersin sonra bir gün vücudun iflas eder ve her şey biter.
Se tiveres sorte, vives uma vida longa e um dia o teu corpo para de funcionar e acabou.
Bunun için en azından kuru maya, oksijenli su ve bir miktar da sıvı bulaşık deterjanı gerekir. Belki biraz da tuvalet ya da lavabo açacağı. Birkaç balon ya da o tarz bir şey.
Isso exigiria fermento seco, água oxigenada e um pouco de detergente líquido, talvez... soda cáustica para casa de banho, alguns balões ou algo parecido, e outras miudezas domésticas comuns.
Fakat doğru olduğunu düşündüğüm bir şey yaptım ve çok riskli bir durum olduğunun da farkındaydım.
Mas foi o que pensava ser o correcto. Sabia que os riscos eram muito altos.
Orada yaptıklarımız şu an yaptığımız şey Judith'e ve Glenn'le Maggie'nin bebeğine bir gelecek yaratmak bu savaşa karşı savaş vermek, yaşamak budur işte.
O que fizemos ali atrás, o que estamos a fazer agora, a criar um futuro para a Judith e para o bebé do Glenn e da Maggie. A lutar uma luta. Isto é viver.
Yani insan doğasını iyi bilirim ve tasavvur edilemez bir şey değildir.
O que estou a dizer é que conheço a natureza humana, e não é inconcebível.
İple yapabileceğin bir sürü eğlenceli ve ilginç şey var.
Há muitas coisas divertidas e interessantes que se podem fazer com cordas.
Bu da çok yazık ve ayrıca manyakça bir şey olur ama ne yapalım, herkesin fikri kendini bağlar.
Ou esperar que o velho David volte à vida e coma a tua cara, o que também seria uma pena, e meio louco, mas caramba, cada um na sua.
şeyde 37
seyirciler 18
şeydi 22
şey yani 16
şeyden 21
seyredin 30
şey evet 24
şey için 42
şeytan mı 26
şey gibi 140
seyirciler 18
şeydi 22
şey yani 16
şeyden 21
seyredin 30
şey evet 24
şey için 42
şeytan mı 26
şey gibi 140
şeyy 181
şey ben 70
şeye benziyor 18
şey mi 23
şey efendim 19
seyir subayı 22
seyret şimdi 29
ve seni seviyorum 36
ve seni 22
ve sen 727
şey ben 70
şeye benziyor 18
şey mi 23
şey efendim 19
seyir subayı 22
seyret şimdi 29
ve seni seviyorum 36
ve seni 22
ve sen 727