It makes перевод на турецкий
24,436 параллельный перевод
Think it makes you less... worldly or some shit?
Bunun seni daha az dünyevi falan mı yapacağını düşünüyorsun?
- Even if it makes a convincing story?
- İnandırıcı olsak bile mi?
It makes everything taste like metal.
Her şeye metal tadı veriyor.
So it makes the drug more addictive by reducing the painful side effects.
Yani bu şekilde ilacı daha da bağımlı yaptıracak hale getiriyor Ağrılı yan etkilerini azaltarak.
But that's the thing about having no options... it makes you call people you hope you never see again.
Ama insanın başka seçeneği olmayınca, hiç görmek istemediklerini bile arıyor.
It makes no sense.
Hiç akla yatkın değil.
Well, it makes a certain amount of sense that our John Doe would emulate the Midnight Ranger, as opposed to other heroes in the Superlative library.
Madem öyle, Bizim Hasan Yılmaz'ın Üstün Çizgi Roman'daki başka karakterler yerine Gece yarısı korucusunu taklit etmesi, hiç de mantıksız sayılmaz.
If you'll stay, it makes me feel the solo.
Eğer kalırsan soloyu hissetmemi sağlayacaksın.
It makes sense, you know.
Biliyorsun ki mantıklı ama.
Dad, I don't want to hurt your feelings. The harder you try to be involved in my personal life, the more it makes me want to... drink or something.
Baba, duygularını incitmek istemiyorum ama sen benim özel hayatıma karıştıkça ben de o kadar alkol gibi bir şeyler içmek istiyorum.
I... I don't like the way it makes me feel.
Bu yolun bana hissettirdiklerinden hoşlanmıyorum.
It makes no sense, right?
Bu çok saçma, değil mi?
It makes you more beautiful to me.
Bence seni daha güzel yapıyor.
If it makes you feel any better we're all there with you.
Eğer seni daha iyi hissetirecekse bu işte hepimiz seninle birlikteyiz.
And if it makes you feel any better, okay, I will make sure absolutely nothing goes wrong.
Eğer kendini daha iyi hissedeceksen her şeyin yolunda gideceğinden emin olabilirim.
If it makes you feel better, I'm gonna throw Todd into the equation.
İçin rahat etsin istiyorsan Todd'u da teste sokarım.
If it makes you comfy, could call me God.
Eğer rahat edecekseniz bana tanrı diyebilirsiniz.
Yes, when it makes sense.
Evet zamanı geldiğinde.
He doesn't care who runs a company as long as it makes him money.
Ona para kazandırdıkça şirketi kimin yönettiği umrunda değildir.
It makes double the work for me.
Bu benim işimi ikiye katlar.
♪ It makes a full glass of water ♪
* Benim için bir bardak su olur *
I know it makes you feel dirty and hate yourself, but I really need it.
Biliyorum kendini kirli ve nefret dolu hissediyorsun ama buna ihtiyacım vardı.
You have your daughter in your head. And that might make you a very good father, but it makes you a terrible president.
Aklın hep kızında ve bu seni çok iyi bir baba yapabilir ama korkunç da bir başkan yapıyor.
It makes things complicated, the polls.
Anket sonuçları işleri karıştırıyor.
But it makes sense.
Ama mantıklı duruyor.
It makes me sick to think about being in the same room with him.
Onunla aynı odada olmayı düşünmek bile midemi bulandırıyor.
Well, it makes no difference to me. I'm in here alone.
Hmm benim için farkeden birşey yok. yalnız geldim buraya.
We both know there's a 100 % chance that she'll die if she doesn't get the heart and only 10 % if you use the blood, so, statistically, it makes sense to do the surgery
İkimiz de kalp nakli olmazsa % 100, kan alırsa % 10 ölüm şansı olduğunu biliyoruz yani istatistiksel olarak riske rağmen ameliyatı yapmak daha mantıklı.
That makes it so hard.
İşleri çok zorlaştırmıştır.
The e-mail makes it sound like she's just gonna wander around and then wander away.
Mailde yazana göre bir süre etrafta dolaşacak sonra da geldiği gibi gidecek.
Dawg, that makes it sound like you were cruising for the D.
Kardeşim, anlaşılan D için arayıştasın.
Hey, w-wouldn't it be funny if after all your years of hard work, I'm the one who makes a scientific breakthrough?
Sen bunca sene sıkı çalıştıktan sonra bilimde çığır açan bir buluş yapan ben olsam komik olmaz mıydı?
And so this cop, she keeps marching toward this kill zone, and unless she makes an about-face, it is not going to end well.
Ve bu polis, Savaş ve ölüm bölgesine doğru yürümeye devam ediyor ısrarla, Taa ki kendini yüz yüze uyaran biri gelene ve,
It's meaningful. That three feet makes all the difference in the world.
Dünyadaki tüm değişim o bir metreye bağlı.
I'll say one thing about the animal apocalypse. Makes it easier to bribe hotel employees.
Hayvan kıyametleriyle ilgili bir şey söyleyebilirim ki o da otel çalışanlarına daha kolay rüşvet verilebildiği.
Yes. It's too big an area for volunteers to secure, so the drone makes it easier to monitor.
Alan çok büyük olduğundan insanlarla güvenliği sağlamak yerine İHA ile monitörden izlemek işi daha kolaylaştırıyor.
He makes the same money. And it's branding.
Aynı parayı kazanacak ve marka değerimiz artacak.
- That makes it okay, then.
O zaman sorun yok.
And the deception at its core makes it all the more sinister.
Merkezindeki aldatmaca da her şeyi daha da kötüleştirdi.
Spoofing tech makes it seem like it's coming from Hotch's cell and using his voice.
Yanıltıcı teknoloji ile Hotch kendi sesiyle aramış gibi göstermişler.
When something makes us scared, must face it again right away.
Bir şeyden korktuğumuz zaman onunla hemen yüzleşmeliyiz.
It uses nightmares to simulate the conflict. Makes sense.
Bu çatışmayı taklit etmek için kâbusları kullanır.
What makes you think it has to be hostile?
Düşmanca olması gerektiğini düşündüren şey nedir?
It just makes my life a little easier.
.. belki o zaman biraz daha rahat olur hayatım.
And if Chandler makes it home to rally the troops, all of our lives become much more difficult.
Eğer askerleri toplamak için Chandler eve gelirse hepimizin hayatı çok daha zorlaşır.
It's a bug factory. The old code makes it impossible to keep track of the reentrant looping.
Resmen hata fabrikası olacak.
It just makes sense.
Mantıklı ol.
BOTH : ♪ What makes it so good is we just said ♪ ♪ We shouldn't be having sex right now ♪
* Kesinlikle şu an seks yapmamalıyız * * dedikten sonra yaptığımızdan *
What is going on In Abuddin makes it even more important for us To put the pressure on.
Abuddin'de olup bitenler bizim baskı kurmamızı daha da önemli hale getiriyor.
Whatever is in that vault makes people into monsters, and I'm not gonna be responsible for letting it out.
O mahzendeki her neyse bir kötülük yayıyor ve ben bu kötülüğün dışarı çıkmasından sorumlu olmayacağım.
Sometimes that only makes it worse.
Bazen işleri daha kötü hale getirecek.