It makes me nervous перевод на турецкий
149 параллельный перевод
Oh, it makes me nervous to see money lying around.
Parayı ortalıkta görmek beni sinir ediyor.
Yes, it makes me nervous, watching you chew on it all the time.
- Sürekli puro çiğnemen beni deli ediyor.
- It makes me nervous.
Sinirlerimi bozuyor.
Don't shout. It makes me nervous. I might drop you.
- Bağırma, heyecanlanıyorum.
It makes me nervous!
Beni sinirlendirir!
Just the idea of it makes me nervous.
Fikri bile beni sinirlendirmeye yetiyor.
I don't like to holler, it makes me nervous.
İnsanlara bağırmayı sevmem. Sinirlerim bozulur.
It makes me nervous.
Geriyor beni.
It makes me nervous.
Tedirgin oluyorum.
You know it makes me nervous.
Biliyorsun, sinirimi bozuyor.
And if I can't go to the toilet, it makes me nervous and unhappy and that aint so good.
Tuvalete gitmediğimde ise asabi ve mutsuz biri olurum. Bu iyi bir şey değil.
It makes me nervous.
Sinirlerimi bozuyor.
It makes me nervous.
Beni sinirlendiriyorsun.
I guess I think you're not happy with me anymore. It makes me nervous.
Artık benim yanımda mutlu olmadığını hissediyorum ve..... bu beni sinirlendiriyor.
Jessica stop that music will you, it makes me nervous.
Şu zırıltıyı kesecek misin? Beni sinir ediyor.
It makes me nervous to think we might've been bugged. -
Dinlenmiş olabileceğimizi düşünmek sinirlerimi bozuyor.
It makes me nervous... - Look at you...
Bu beni sinirlendiriyor... — Kendine bir bak...
I like it, but it makes me nervous, like the psychiatrist said...
Hoşlandım, ama beni sinirlendiriyor, Psikiyatr istin dediği gibi... — Unut onu!
It makes me nervous.
Bu beni korkutuyor.
It makes me nervous to think about it.
Düşündükçe geriliyorum.
- It makes me nervous.
- Kaygılanıyorum.
When you yell at me, it makes me nervous.
Ama bana bağırdığında sinirleniyorum.
Stop ma'aming me, it makes me nervous.
Bana, "efendim" deme. Bana sürekli "efendim" demen sinirimi bozuyor.
But it makes me nervous.
Ama bu beni geriyor.
It makes me nervous.
Bu beni sinirlendiriyor.
It makes me nervous to see you here.
Seni burada görmek beni sinirlendiriyor.
It makes me nervous.
Bunu yapmak beni kaygilandirdi.
It makes me so nervous.
Sinirlerimi bozuyor.
It makes me nervous.
Beni geriyor.
That thing makes me nervous, even if it is five miles.
Beş mil olsa da bu beni rahatsız ediyor.
Don't go for a moment, Rosamund. Unless it makes you nervous to be here alone with me.
Gitme, Rosamund, tedirgin mi ettim seni?
Yes, it's just that this room makes me nervous.
Sadece bu oda beni geriyor.
No, it makes me very nervous when people watch me cook.
Yemek pişirirken seyredilmek beni geriyor.
It's the uncertainty that makes me so nervous, so furious.
Beni böyle sinirli ve öfkeli yapan yaşadığım tereddüt.
In the first place, it makes me terribly nervous.
En başta burası beni geriyor.
It's that machine- - it makes me so nervous.
Şu makina... ... beni çok geriyor.
It makes me nervous!
Bir kez daha içeriği acı, çünkü senin yaratılışın böyle.
Well, you see, I'm not used to going on a date with a grand jury, and it makes me a little nervous.
Daha önce bir jüri heyeti önünde randevum olmamıştı. Biraz gerginim. Seni böyle hissettirmek istemem.
Coffee makes me a mite nervous when I drink it.
Kahve içince biraz gergin oluyorum.
What makes me nervous is that after page... ... 87... ... it's all blank pages.
Beni huzursuz eden şu sayfa 87'den sonra sayfalar boş.
It makes me rather nervous.
Beni oldukça gergin yaptı.
But it still makes me nervous every time.
Ama yine de beni hep tedirgin ediyor.
It makes me nervous.
Burası biraz sinirlerimi bozdu.
I don't know about you, but it makes me a little nervous.
Sizi bilmem ama beni biraz gerginleştirdi.
It's like the guy was born yesterday, and that makes me nervous.
Adam sanki dün doğmuş gibi. Bu da beni sinirlendiriyor.
It just... You know, Katlin, it it makes me more nervous than you.
Sadece... bilirsin işte Katlin!
It only makes me more nervous.
Bu beni daha çok geriyor.
It makes me nervous.
Birbirleriyle konuşmamaları hoşuma gitmiyor.
It's just Hodges kind of makes me nervous.
Hodges beni korkutuyor biraz.
Clara, the problem is I'm dying for a smoke... and it's makes me nervous.
Clara. Canım çok sigara istiyor, o yüzden asabım biraz bozuk tamam mı?
It makes me awfully nervous.
Bu beni çok endişelendiriyor.
it makes no sense 207
it makes sense to me 16
it makes me feel 18
it makes me happy 38
it makes sense 359
it makes no difference 88
it makes me sick 76
it makes me sad 26
it makes no difference to me 22
it makes perfect sense 119
it makes sense to me 16
it makes me feel 18
it makes me happy 38
it makes sense 359
it makes no difference 88
it makes me sick 76
it makes me sad 26
it makes no difference to me 22
it makes perfect sense 119