Not allowed перевод на турецкий
5,270 параллельный перевод
You're not allowed in here!
- Buraya giremezsiniz!
Leases that we are not allowed to bid on as foreigners. And once again, The ewings failed to make good on their word.
Ve bir kez daha Ewingler sözünü tutmada başarısız oldu.
You know you're not allowed to smoke indoors?
Kapalı alanda sigara içilmediğini bilmiyor musun?
If I'm not allowed to know, I'm off to bed.
Madem anlatmıyorsunuz, ben de yatmaya gidiyorum.
The inside of my hat smells so bad I'm not allowed in most restaurants... Hey, hey!
Şapkamın içi o kadar kötü kokuyor ki bazı restoranlarda çıkarmama - Hey, hey!
Am I not allowed?
Okuyamaz mıyım?
- You know it's not allowed, Nick.
- Bunu yapamayacağımızı biliyorsun, Nick.
Look, apparently I'm not allowed to train you, because it turns out this lot are well racist.
Seni eğitmeye iznim yok çünkü burada ırkçılık yapılıyor.
You know you're not allowed to kill her.
Onu öldürmeye iznimiz yok.
- I'm not allowed to hold your bed.
Yatağını ayırmama iznim yok.
Anyway, that's why I'm not allowed to go near schools any more.
Neyse, okulların yanında uçmama işte bu yüzden izin vermiyorlar.
You're not allowed to die.
Ölmene izin vermiyorum.
I'm not allowed back on the Res.
Bölgeye girmeme izin verilmiyor.
I'm just not allowed it at home.
Evde yememe izin verilmiyor.
You're not allowed to give outside food to the patient.
Hastaya dışarıdan yemek getirilmesi yasaktır.
You're not allowed to give the patient anything besides fruits.
Hastaya meyve dışında herhangi bir yemek veremezsiniz.
I just told you that he's not allowed to eat outside food.
Sana hastaya dışarıdan yemek verilmeyeceğini söylemiştim.
Management's not allowed in the faculty lounge.
Yönetim fakültedeki öğretmenler odasına giremez.
I'm not allowed.
İzin vermediler.
I'm not allowed to discuss that with fourth-graders.
Bu konuyu 4. sınıf öğrencileriyle tartışmaya yetkili değilim.
A life... doing everything I'm not allowed to do as a man.
Bir yaşam... Bir erkek olarak yapamadığım şeyleri bir kadın olarak yapmak.
It's not allowed.
Buna izin yok ki!
What? Am I not allowed a little bit of sentiment?
Biraz da olsa duygu barındıramaz mıyım?
If it's the parent's idea, you're not allowed to let it get to you.
Eğer senin fikrinse hayıflanmaya hakkın yok.
I'm not allowed to park here.
Buraya park etmek yasak.
I'm, I'm not allowed to say.
Bunu söyleyemem.
I'm not allowed to?
Benim yaşamam yasak mı yani?
I got the same reaction from Caroline like I'm not allowed to smile or something.
Gülümsemem yasakmış gibi aynı tepkiyi Caroline'dan da aldım.
I think we need some rules here because if I'm not allowed to drive you home, then I definitely don't think you're allowed to ambush me in my bedroom.
Bence burada bazı kurallara ihtiyacımız var. Çünkü eğer benim seni eve bırakmaya iznim yoksa senin beni yatak odamda kıstırma izninin olmayacağından eminim.
- I'm not allowed!
- Babam izin vermedi.
I'm not allowed to let Goldman Sachs buy me breakfast.
Goldman Sachs'ın bana kahvaltı ısmarlamasına izin verme hakkım yok.
- You're not allowed back here.
- Buraya gelme iznin yok.
Besides, I'm not allowed to leave the fucking state.
Ayrıca eyaletten ayrılmama izin yok.
I'm not allowed to.
Benim yetkim yok.
Ironic, as I believe, by law, a woman's not allowed to enter a contract but through the agency of their husband. Nathaniel.
Nathaniel.
You're not allowed! No.
Buna izniniz yok!
I'm not allowed to say more.
Daha fazlasını söyleme yetkim yok.
We are not allowed to speak.
Konuşmaya iznimiz yoktu.
But you will not be allowed an abortion.
Ama kürtaj yapamayacaksın.
This should not be allowed to happen.
Bunun olmasına izin vermemelilerdi.
We're not allowed to have phones.
Cep telefonu bulundurmamız yasak.
That he and Lucille should not be allowed to come into the church.
... izin vermemeye karar verdik.
A phone which your own security would not have allowed - through any other way?
Özel güvenliğinizin içeriye başka bir yoldan girmesine isin vermeyeceği bir telefon?
You will be allowed limited access to facts not released to the public.
Basına açıklanmayan olaylara, kısıtlı erişim imkânın olacak.
It is the only room in the facility I am not legally allowed to monitor.
Orası tesiste yasal olarak dinleme iznimin olmadığı tek yer.
All these times, I not only allowed but encouraged you to break the rules... hell, the law.
Bunca zaman içinde hiç kimseye kuralları yıkması için, izin vermedim. Senin dışında- - ve kanunlara.
Look, we're not even allowed to have vitamins in our bags now.
Artık çantamızda bile vitamin olmasına izin yok.
If they lost, he would not be allowed to come home.
Eğer kaybederlerse evlerine gitmelerine izin verilmiyor.
We're not allowed to do that anymore.
Ona artık izin yok.
At MIT, the idea of going and running around on roof and tunnels that you weren't allowed to be in was not only a rite of passage, it was part of the MIT tour, and lockpicking was a winter course at MIT.
Girmenin yasak olduğu odalarda ve tünellerde gezinmek, MIT'de sadece bir geçiş ayini değildi, MIT turunun da bir parçasıydı bu. Kilitleri açmak için ders bile vardı.
Show me... show me any proof that says that I should not be allowed to work alongside you as an equal.
Göster... bana herhangi bir kanıt göster. Seninle yan yana eşit şekilde çalışmama izin verilmemesi gerektiğine dair.
allowed 24
not at all 5606
not anymore 2246
not at the moment 148
not again 976
not angry 22
not at home 25
not a soul 80
not a lot 168
not a chance 697
not at all 5606
not anymore 2246
not at the moment 148
not again 976
not angry 22
not at home 25
not a soul 80
not a lot 168
not a chance 697
not a bit 123
not at 40
not all at once 17
not at this time 60
not a bad idea 73
not another word 129
not at first 142
not always 307
not a clue 146
not a 133
not at 40
not all at once 17
not at this time 60
not a bad idea 73
not another word 129
not at first 142
not always 307
not a clue 146
not a 133
not a big deal 105
not a chance in hell 32
not at night 20
not a thing 280
not all of us 56
not all 133
not at the same time 17
not all of them 194
not all of it 125
not a good time 105
not a chance in hell 32
not at night 20
not a thing 280
not all of us 56
not all 133
not at the same time 17
not all of them 194
not all of it 125
not a good time 105