Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ P ] / Point one

Point one перевод на турецкий

3,040 параллельный перевод
I get point one, you are really responsible.
İlk maddeyi anladım, sen gerçekten de sorumluluk sahibi birisin.
Jumped off a cliff, I wouldn't do it, because if you return to point one...
- Uçurumdan atlasa, ben atlamazdım. Çünkü, eğer birinci maddeye geri dönecek olursak...
I remember, at one point, this girl was running right towards the door.
Hiç unutmuyorum, bir noktada, şu kız doğruca kapıya doğru koşuyordu.
AND ONE DAY, I WOKE UP AND I REALIZED THERE'S NO POINT IN DWELLING IN THE DOOM AND GLOOM.
Ve bir gün, uyandığımda ölüm ve üzüntü ile yaşamanın bir anlamı olmadığını fark ettim.
What's the point of seeking only what's in front of one's eyes?
Sadece gözünün önündekine bakmanın sonucu bu muymuş?
Before I go, I need to point out one thing.
Gitmeden önce, bir konuyu belirtmem gerekiyor.
And with one count of violating Vehicle Code section 23-152-B driving with a blood alcohol content of point-zero-eight percent or greater.
Kanınızda 0,8 promilden fazla alkol bulunmuştur. Bu suçlar birleştirildiğinde, en fazla 6 ay olmak üzere hapisle cezalandırlıması istenmektedir.
For one point.
Bir puan değerinde.
What's the point of having all this money if no one will let me spend it?
Eğer kimse harcamama izin vermeyecekse bu kadar paraya sahip olmanın anlamı ne?
At any point, you're only seeing one side of the world.
Her seferinde dünyanın sadece bir yüzünü görüyorsunuz.
Look, I hate to say it, but at this point... Joey could be the only one keeping us alive.
Bunu söylemekten nefret ediyorum ama şu noktada bizi hayatta tutabilecek tek kişi Joey olabilir.
No one will point fingers at you.
Seni kimse parmakla göstermez.
What's the point in deviating from the royal path, even for one night?
Kraliyet yolundan sapmanın amacı nedir, bir geceliğine bile olsa?
And the one salient point is this :
Bunun çarpıcı bir noktası vardır.
- These were all full at one point.
- Evet. - Burası herkesin bir noktada toplandığı yer.
There'd be no point in killing you, because you're actually the one with the most hope of getting me what I need.
Seni öldürmenin de bir anlamı olmaz çünkü sen ihtiyacım olan şeye ulaşmamdaki en iyi umudumsun.
At one point, so did you.
Bir yerde sen de istemiştin.
After all, my son did use your body at one point.
Sonuçta oğlum bir zamanlar senin vücudunu kullanmıştı.
the point is, I'm number one on that fucking call sheet!
Olay, bu filmde bir numara olanın ben olmam!
I guess at one point it made sense to love somebody for your whole life, but it doesn't anymore.
Birini hayatının sonuna kadar sevmek mantıklı gelmiş olabilir bir ara, ama artık gelmiyor.
Well, you completely butchered one of my all-time favorite Kander and Ebb tunes, while completely missing the point of absolutely everything.
En sevdiğim şarkılardan biri olan Kander ve Ebb parçasını katlettiniz bu arada da esas noktayı tamamen ıskaladınız.
I'm sorry, sir. No one is allowed beyond this point.
Buradan öteye kimse geçemez.
This will shortly be followed by the magnificent final spin at which point, the cycle will end, the light will turn red... and I shall have the pleasure of sending you both to a better and, one would hope, cleaner world than this.
Akabinde, muhteşem son dönüş gelecek ki bu noktada, tur bitecek ve ışık kırmızıya dönecek ve ben de sizi, umarım, bundan daha iyi ve daha temiz bir dünyaya yollamanın mutluluğunu yaşayacağım.
No-one's to pass this point.
Hiç kimsenin bu noktayı geçmesin diyor.
She was a bit quiet at one point.
- Sessiz döneminde.
Well, Marie, I woke up one day and I realized at what point should you ever stop trying?
Marie, bir sabah uyandığımda düşündüm de, ne zaman bırakırsın uğraşmayı?
Anyway, I've realised there's no point in a fling if one's husband doesn't notice.
İnsanın kocası anlamazsa, kaçamağın bir anlamı olmadığını fark ettim.
Was there a point where one of us could've give way to stop all this nonsense?
Tüm bu saçmalıkları durdurmak için ikimizden birinin bir şeyler yapması gerekmiyor muydu?
It's to the point that you cannot separate one from the other if you do it right.
Bir süre sonra rhyme ve beatbox bütünleşir ve onları ayıramazsın, tabi eğer doğru yapıyorsan.
- One point.
- % 1.
No one, but if you're not gonna have fun, then what's the point?
Kimse, ama madem eğlenmeyeceksin, ne gereği var ki?
Point taken. But the option remains to vote no one or all candidates.
Mesele anlaşıldı.Ama kalan seçenekler bütün adaylar arasından oylanmıcak.
You were emotionally closed off in bed to the point where one time, I didn't come up because I couldn't find close enough parking.
Yatakta duygusal olarak öyle içe kapanıksın ki bir seferinde yakına park edemediğim için yukarı çıkmadım.
Armed with this knowledge, you confronted Ellis, and you asked him point-blank if he was the one that killed Veronica.
Edindiğin bu bilgilerle Ellis ile yüzleşmeye gittin ve ona Veronica'yı öldürenin o mu olduğunu sordun.
I guess my point is that there's been plenty of rules I've forgotten or discarded over the years, but that one's always stuck.
Demek istediğim şey, bunca yıl boyunca unuttuğum ve göz ardı ettiğim kurallar oldu ama bunu hiç unutmadım.
I believe it was your mistake that put everyone in this position in the first place, so you're really not one to point fingers right now.
Bence hepimiz bu duruma senin hatan yüzünden düştük. Milleti suçlayacak yerde gezmiyorsun yani.
- We only got one point, and...
- Sadece tek gol atabildik ve...
One point two million.
1.2 milyon dolarla.
The point is, I'm not helping, and I hope no one else is helping, either.
Demem o ki, ben yardım etmiyorum ve umuyorum kimse de etmez.
I mean, at one point, she even fell asleep.
Hatta, bir zaman sonra uyuyakalmış.
The point is, we kill one of them, even one, we're making the world a lonelier place.
Mesele şu ki, birini bile öldürürsek dünya daha ıssız bir yer olur.
The colonel at one point said,
Ve albay bir noktadan sonra dedi ki :
I thought about, at one point in time, hanging myself from the flagpole with a sign on me and explain- -
Bir keresinde, kendimi bayrak direğine asmayı düşünmüştüm. Üstümde bir tabela olacaktı ve o herifin kendisini kötü hissetmesi için olanları net bir şekilde söyleyecektim.
Okay, so I'll be popping back and forth with all my events, so I'm going to need you to be point on this one.
Wow. Okay, so I'll be popping back and forth with all my events, Bu konuda sana ihtiyacım var.
But... there comes a point in one's life in which... one feels compelled to make a change.
Ama herkesin hayatında öyle bir vakit gelir ki bir değişiklik yapmaya mecbur kaldığını hissedersin.
It may mean nothing physically, but the point is that a spur like this is incredibly rare, and they both have the exact same one.
Ama demek istediğim bu tip bir çıkıntının çok nadir görüldüğü ve ikisinin de aynı çıkıntıya sahip olduğu.
Stanground foundation did in fact at one point remove his yellow bracelet.
Sağlam Dur Vakfı'ndan Stan Marsh'ın sarı bilekliğini bir ara çıkardığına dair ihbar aldık.
Point zero zero zero zero zero zero zero zero one percent.
% 0.000000001 civarında.
I did invite you to Christmas brunch, and at one point in our lives, we were engaged to be married.
Noel kahvaltısına seni davet etmiştim. Ve hayatımızın bir noktasında evlenmek üzere nişan yapmıştık.
Well, believe it or not, at one point I was actually kinda fond of my ex-wife.
Eh, bir noktada aslında karıma çok düşkündüm.
unfortunately the clues point to one thing only.
Maalesef ip uçlan bizi bir tek yere götürüyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]