Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ S ] / So go on

So go on перевод на турецкий

3,406 параллельный перевод
meenama u sing so Go on go on..
meenama u şarkı böylece halindeyken git..
So go on.
Buyur.
No, you thought you'd come and poke around my ruddy leg again, and I won't have it, so go on, git!
Yine bacağımla uğraşmak için geldiğini biliyorum. Bu sefer izin vermeyeceğim. Git buradan.
I'm going to see how far you rise, so do your best. We're not doing this for you, so go on and mind your own business.
Gitmeden önce sana söylemek istedim.
So your brother-in-law didn't go on his honeymoon and is staying at your house?
Yani, enişten balayına gitmedi ve şu an sizin evde mi? Evet...
What did you hear? Because of me, you'll give up your duel. Because you like me so much that you can't go on.
Önümde söylemediniz ama duygularınız sarsıldı.
So it's back on, and we gotta go tonight.
Soygun işine tekrar döndük ve bu gece girmemiz gerek.
I'm going on, like, now, so go get a cab.
Ben de seni özledim. Kaçtım ben, kendine bir taksi tut.
Well, Karen, like, filled out this application thing for me to go on this fashion exchange to a school in Paris next year so that we could be apart, because she's...
Karen bu moda öğrencisi değişimiyle gelecek yıl Paris'te bir okula gitmem için bu başvuru zımbırtılarını doldurdu.
And someone, like, told Karen that there's so much of that stuff on the web that if you just don't make a big deal about it, it'll go away.
Ve birisi Karen'a demiş işte, böyle şeylerden internette o kadar çok varmış ki, fazla büyütmezsen geçer gidermiş.
Oh, watch out for me, without you, with no place to go My heart's on the blink So heavy it sinks I'm teetering on the brink
Dikkat, zavallı geliyor, sensiz hayat nasıl olurdu ağır kalbim batıyor batıyor dibe batıyorum
One day, I was at a loose end, so I chopped up two of her shelves and I fixed them to some wheels that I'd found uh on a cart from the hospital, so that we could go gliding together in the moonlight.
Bir gün, yarım işleri tamamlarken Duvardaki iki rafı söktüm ve hastanede bulduğum bir arabanın tekerleklerini monte ettim böylece ay ışığında beraberce kayabilecektik.
So... why don't me and John discuss this deal while you go put your fight face on.
John ile olan anlaşmamıza göre, sen orada yere kapaklanacaksın.
So you do not have permission to go belly-flop on a grenade.
O yüzden kendini bu şekilde ateşe atmana izin vermiyorum.
I did feel a sense of pride when the Higgs was announced, but I felt a sense of pride for humanity, that, you know, we little people on a little planet with tiny brains can go so deep and understand what happens.
Higgs anons edildiğinde biraz gurur duydum açıkçası ama insanlık için gurur duydum. Bu küçük gezegendeki, küçük beyinleri olan küçük insanlar olarak, çok derine inip neler olduğunu anlayabildik.
So I was rather surprised to go to a cocktail party, as we did in the time, someplace on the East Side, where... the prominent young publishers were there, some publicity people and some editors.
Bir gün alışılagelmiş bir kokteyl partisine gitmiştim. Doğu Yakasında bir yerlerde. Seçkin yayıncılar oradaydı.
So, I'm gonna go out on a limb here, but my friend Natalie is recently single, and...
Gözümü karartıp söyleyeceğim, arkadaşım Natalie kısa süre önce bekarlığa geri döndü de...
You're getting on that train because if you don't I swear that I'll kick you on to it so you can go after him.
O trene bineceksin çünkü yapmazsan, yemin ederim onun peşinden gitmen için seni trene ite kaka bindiririm.
I may be old, but I'm all right up here, so you can go and play your silly little games on someone else.
Yaşlı olabilirim ama daha burayı yitirmedim git aptal oyunlarını başkasına oyna!
Aha. And that is why I'm taking her on a trip to Houston after this so she can go and see NASA
Bu yüzden bu olaydan sonra onu Houstan'a geziye götüreceğim.
So could it just be that Mark let this guy go on purpose?
Yani Mark bu adamı amacına ulaşabilsin diye mi serbest bıraktı?
So here we are, at the end of it all I've done what I can for you, now you have to go out and think on your own time to fly or die.
İşte buradayız ve nihayet sizin için elimden geleni yaptım, artık dışarıya çıkıp kendi başınıza uçmak ve ölmek arasında seçim yapmalısınız.
The guys who went on before me said that there's a producer in the audience and that they're meeting up with him at Wally's, so I think I might just go meet up with them.
Benden önce sahneye çıkan çocuklar seyirciler arasında bir yapımcı olduğunu söylediler ve onunla Wally's de buluşacaklarmış ben de onların yanına gideyim.
If we win, the only thing that happens is we have to go up there on those thrones, wave a scepter around while they play the school song, and then, uh, do a little dance so everyone can see how idiotic we look.
Kazanmak istiyorsak, bunun tek yolu onlar okul şarkısını çalarken oradaki tahtların üstüne çıkıp, asayı sallamak. Ve Sonra kısa bir dans ederiz ki, herkes ne kadar mal olduğumuzu görebilirsin.
They're meeting on a bus bench in a public place so Alan needs to convince Chow to go someplace more private.
Kamuya açık yerde durakta buluşacaklar. Alan, Chow'u daha sakin bir yere gitmeye ikna etmeli.
So you can go on eating.
Böylece yemeye devam edebilirsin.
- You guys go on, I find him so.
- Siz çocuklar devam edin, ben onu bulurum.
He has the studio for three months, and then we go on tour, so I think we're staying for six?
Üç ay boyunca stüdyosu var sonra da turneye çıkacağız... -... yani altı ay kalacağım.
So you go on some fancy vacation, then what do you come home to?
Jane. Pahalı bir tatile gideceksin, tamam, peki eve döndüğünde ne bulacaksın?
I ask you ten questions, you get half of'em right, so, five, and then I'll let you go.
Sana on tane soru soracağım, yarısını bilirsen, yani beşini gitmene izin vereceğim.
And I didn't want to go on living without you, so I jumped, and, well...
Ve sensiz hayatıma devam etmek istemedim, o yüzden atladım ve...
I can be like a traveling store and I can sell things on the road, so if I wanna go to Oklahoma tomorrow,
Bir gezgin mağaza gibi olabilir... ve yoldaki şeyleri satabilirim,... bu yüzden Oklahoma'ya yarın gitmet istersin,
I mean, how does a voice this sweet go so sour on me?
Yani, nasıl oluyor da böyle tatlı bir ses bana somurtuyor?
But you don't go on a session sheet then, so no royalties.
Ama anlaşma belgesiyle gitme. Lisansın yok.
Uh, well, we've only just started analysis on this one, so why don't we get cause of death first and then I'll go take a look with you.
Bunu analiz etmeye yeni başladık, o yüzden neden önce bunun ölüm nedenini bulmuyoruz. sonrada ona bakarız.
We are so low on fuel we have to go down.
Yakıtımız çok azaldı, inmemiz gerek.
no if you dont have ticket, so it won't go on.
yok Eğer bilet yok ise, bu yüzden devam etmez.
Michael had made good on a long-standing threat to go to Phoenix, and even though the Phoenix he went to was online, he still enjoyed the full college experience by living in a dorm room while doing so.
Michael uzun süredir savurduğu Phoenix'e gitme tehdidini gerçekleştirmişti. Phoenix'e ancak internet üzerinden gitmiş de olsa bir yurt odasında kalarak üniversite hayatını yaşama fırsatı bulmuştu.
Because I went to you for a simple signature, not so I could just make a movie about the family, but so that I can move on with my life, and you told me to go to hell.
Çünkü senden yalnızca bir imza istedim. Sadece ailemizin hakkında bir film çekmek için değil aynı zamanda hayatımı düzene sokmak için. Ve sen bana cehenneme git dedin.
I'm gonna go get some things done, and then I'm gonna go to my daughter's ballet recital, so you're on your own until lunchtime.
Ben biraz angarya iş yapacağım sonra da kızımın bale resitaline gideceğim. Öğle yemeğine kadar yalnızsın.
- That's on me. - So let's go find him.
- Gidip bulalım o zaman.
So, the stories you write every night, I mean do you just make them up as you go... or is it based on actual outside experiences?
Her gece yazdığın hikayeler, yani onları öylece uyduruyor musun... yoksa da gerçek olaylardan mi esinleniyorsun?
Hold on, wait a minute, so we go back...
Az dur hele, Öyleyse...
So next time you go on a bender, the show won't suffer.
Böylece bir daha alem yapmaya gittiğinde acısını şov çekmeyecek. Hayır, sadece seyirci çekecek.
So I don't want you feeling all secure when you go up there and you close it... and you push that little button on the handle.
Yukarı çıkıp kapıyı kapattığında güvensiz hissetmeni istemem kolun üzerindeki küçük düğmeyi itersin.
That could've been avoided if the Bob Williams deal didn't go so bad on me.
Kaçınılması olabilirdi ki Bob Williams anlaşma beni çok kötü gitmedi.
I'm gonna go to Paris with what little money I have left and bang on that man's door so loudly he's gonna pay for me to go away.
Ona kaptırmadığım üç kuruş parayla Paris'e gideceğim ve kapısını öyle bir çarpacağım ki, gitmem için para verecek bana.
So, all you gotta do, go upstairs, clickity-clack on the computer, beat off to the highlights.
- Tek yapman gereken yukarı çıkıp bilgisayara tıklamak ve önemli anları izlemek.
But, uh, so we'll just stick a mic on her and go.
Kıza mikrofon takıp bakacağız.
So you think we could go on a real date sometime?
Sence bir gün gerçek bir ilişki yaşar mıyız?
So why don't you just hand it over and we can all go on our merry way?
Kutuyu bize teslim etsen de hepimiz keyifle yolumuza gitsek nasıl olur?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]