The right one перевод на турецкий
7,799 параллельный перевод
You've proven yourself resourceful, tenacious, with a commendable ability to convince others that your way is the right one, the way that needs to be followed, pursued despite the obvious repercussions such actions may incur.
Becerikli olduğunu kanıtladın. Gittiğin yolun doğru yol olduğuna, takip edilmesi gereken yol olduğuna yapacağın şeylerin neden olduğu sonuçların yankılarına rağmen asıl takip edilmesi gereken yolun senin yolun olduğuna azmetmişsin.
Looks like the right one to me.
Bana doğru oda gibi geldi.
For once, the simplest theory is the right one - - Suicide.
Bir kez de olsa en basit teori doğru olan çıktı intihar.
You had the wrong man, I have the right one.
Sen yanlış adamı yakalamıştın, ben doğru adamı yakaladım.
The simplest answer is most likely the right one.
"En basit cevap büyük olasılıkla doğru cevaptır."
I believe she'll make the right one.
Doğru olanı yapacağına inanıyorum.
I fed the right one. He didn't.
Ben doğru olanı besledim, o diğerini.
And if it's anything like what he did before, he may hunt and kill until he finds the right one.
Ve önceki gibi olacaksa aradığını bulana dek öldürmeye devam edecek.
I'm the one that gave it to him, right?
Ona veren bendim, değil mi?
And I really hope that you get to have a moment like this with your kid one day, so that you get to feel the way I'm feeling about you right now.
Ve umarım sen de birgün çocuğunla bu anı yaşarsın, böylece şu anda senin için hissettiklerimi sen de birgün anlarsın.
I mean, if the shoe were on the other foot and-and I were the one confessing to you, you would understand, right?
Yani, eğer tam tersi olsaydı be bu itirafı ben yapmış olsaydım, sen de anlardın değil mi?
Right now my friend is the only one who can stop them.
Şu anda dostum onları durdurabilecek tek kişi.
I just... I don't think that she's the right one for you.
Bence senin için doğru kişi değil.
They rented the one on the right to Lee and Claire. Cate still lives in the one on the left.
Sağdakini Lee ve Claire'e kiralamışlardı Soldakinde hala Cate yaşıyor.
You're really taking one for the team right now, and I appreciate it.
Takım için bir şeyi hallediyorsun ve seni takdir ediyorum.
She's acting like she's the only one on the planet right now.
Dünyadaki tek kişi kendisiymiş gibi davranıyor.
But I am the one asking those right now.
Ama şuan soruları sadece ben soruyorum.
Look, before the actual meeting and shit like that, just hit me right quick, one, two, let me know we in motion, all right?
Bak, asıl buluşmadan falan önce, beni her şeyden haberdar et, her hareketten, tamam mı?
- I'm not the one who needs help right now.
Şuan yardıma ihtiyacı olan ben değilim.
If there's one thing the right Reverend Isaiah Ott desires more than any other in this world, it's his fat thumb on the carotid artery of the LAPD.
Rahip Isaiah Ott'un şu dünyada en çok istediği şey o şişko parmağını Los Angeles Polisi'nin şahdamarına basmaktır.
He the only one standing in the way of what you want with Tasha, right?
Ve Tasha'yla istediğin şeyle arana giren tek şey de o, değil mi?
That's the purple one, right?
- Şu mor olan şey, değil mi?
Not one thing in the real world ever worked right for me.
Dünya üzerindeki gerçek hiçbir şey benimle iyi geçinmedi pek.
I said... Our class picture back from 2nd year. You're the one who took it right?
Diyorum ki 10. sınıftaki fotoğrafımızı sen çekmiştin değil mi?
I had to figure at least one of us would be on the other side of the law by now, right?
Ben şimdiye ikimizden biri kanun kaçağı olur diyordum.
Uh, that would be the handsome one right there.
Buradaki, yakışıklı olan.
- And, you know... - We're having a baby, right? The baby will be one or two years old by the time... get some of the bubblegum ones.
- Bebeğimiz oluyor, değil mi?
You're the one that needs the mood to be right all the time.
- Çünkü benimle iletişim kurmuyorsun.
Well, since you had to look, I want you to step up here, I want you to do five push-ups, four jumping jacks, then eight push-ups, then six jumping jacks so you will remember the name of the man standing to your right and you won't have to look next time.
Kopya çektiğin için,... öne çıkıp 5 şınav çekmeni,... 4 kere koordinasyon hareketi yapmanı, sonra 8 şınav daha çekmeni,... sonra 6 kere daha koordinasyon hareketi yapmanı istiyorum.
You know, and I knew right away it was wrong, and I was the only one that could see it.
Her şeyin yanlış olduğunun farkındaydım,... ama bunu görebilen tek kişi bendim.
That's the one right there.
Şuradaki araç.
Because if one of my exes came to visit, well, Herb would probably just drive his car right into the lake again.
Çünkü eğer benim eski sevgililerimden birisi ziyarete gelse Herb muhtemelen arabasını yine göle sürerdi.
Now, I know men in your industry aren't particularly versed when it comes to women, but when one's looking at you the way my sister's eyeballing you right now, means she wants you to leave.
Senin işindeki erkekler iş kadınlarla iletişime gelince pek iyi değillerdir ama sana birisi şu an kız kardeşimin baktığı gibi bakıyorsa, bu git anlamına gelir.
Not even if you know no-one else will know, no-one else will find out that it is exactly the right thing to do... because it never, ever is.
Kimsenin haberi olmayacağından emin olsan bile nasıl olsa kimse öğrenmez desen bile asla kolayına kaçma. Çünkü birisi öğrenir, birisinin haberi olur.
This is Latif's backpack, the one that you found in the alleyway that he would cut through on his way home from school, right?
Bu, Latif'in sırt çantası. Okuldan eve giderken geçtiği kestirme yolda bulduğunuz, değil mi?
Right now, Anna's the only one who could tell us what really happened out there.
Şimdilik, Anna, sadece orada neler olduğunu anlatabilir.
One of those hotel rooms where you roll off the bed right into the toilet.
Yataktan çıktığın anda kendini tuvalette bulduğun şu otellerden birine.
Well, I figure her number's in his phone... probably the last one he called. All right.
Numarası telefonunda vardır diyorum, büyük ihtimal son aradığı kişi.
You're the one that runs the orphanage, right?
Sen yetimhaneyi idare edensin, değil mi?
All right, actually, you're the one I wanted to talk to.
Aslında seninle konuşmak istiyordum.
Nick is trying to do what's right, and if you can't handle it, then... maybe you should be the one to leave.
Nick burada doğru olanı yapmaya çalışıyor. Bunu kaldıramıyorsan, o zaman gitmesi gereken sensin demektir.
If all goes right, he won't be the only one sleeping on the floor tonight.
Eğer her şey güzel giderse bu gece yerde yatan tek kişi o olmayacak.
If one of Strauss's students is operating in the vicinity of Red Hook, there has to be evidence, right?
Strauss'un öğrencilerinden biri, Red Hook semtinde aktifse, kanıt olmalı, değil mi?
All right, well, the car's got one of those anti-theft tracking devices, right?
Pekâlâ, arabalarda hirsizlik önleme sistemi var degil mi?
I want you to move closer to the house. One of the cottages right here.
Evin yakınındaki kulübelerin birine taşınmanı istiyorum.
This is our version of a plague, but a good one, one for all the right reasons.
Bu bizim yaptığımız bir salgın ama iyi olanı. Doğru amaçlar için.
One does the right thing, one doesn't.
Biri doğru olanı yapar, diğeri yanlışı.
You do this, and then you want something from me someday. But by then you're going to understand that right now I'm the one doing you a favor, because Katrina Bennett is an amazing lawyer.
Bunu yap ve sonra bir gün benden iyilik iste fakat o zamana kadar anlayacaksın ki sana şu anda asıl iyiliği yapan benim, çünkü Katrina Bennett inanılmaz bir avukat.
' Oh, "Hakuna Matata", that's the happy one, right? "No more worries."
Sahi, Hakuna Matata neşeli olandı.
I'm the one told you he wasn't right in the head!
- Kaçık olduğunu sana söyleyen bendim!
I-I want the one that you got on right there.
Taktığın şapkayı istiyorum.
the right way 29
the right thing 58
the right 75
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
the right thing 58
the right 75
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one year ago 42
one more shot 23
one more day 57
one more hour 17
one hundred 76
one more chance 34
one step at a time 173
one more minute 37
one more drink 18
one year ago 42
one more shot 23
one more day 57
one more hour 17
one hundred 76
one more chance 34
one step at a time 173
one more minute 37
one more drink 18
one more round 22
one more thing 865
one moment 967
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516
one week 142
one more thing 865
one moment 967
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516
one week 142