Bir at перевод на английский
197,144 параллельный перевод
Bu yüzden daha tayken bir at satın aldım.
So I bought one as a foal.
Ne yazık ki, beni kötü bir zamanda yakaladın.
I'm afraid you caught me at an inopportune time.
Bir saniye, kapı çaldı da...
Uh, hang on. There's someone at the door.
İnsanlar onlara sunduğumuz şeyi bir görseler zaten şaşıracaklar.
I mean, if people would just look at what we're offering, I think they'd be blown away.
- Bak. Bunlardan bir kaçını Hoolicon'da kuracağız.
Look, we set up a bunch of these at Hoolicon.
Sitesine bir bakın.
- Yeah, look at his website.
Gavin, şunu söylemeliyim. Deponun kapısı açıldığında, bana doğru sırıtışını görünce, bir melek gördüm sandım.
I gotta say, Gavin... when that storeroom door opened, and I saw your face grinning down at me,
- Richard, en azından bir bak.
- Richard, at least look it over.
Çok kritik bir zamanda katıldınız.
You are joining at a very critical time.
Sana diyeceğim peder, bu atın gözlerinin içine baktığında bir ruhu olduğunu görürdün.
I tell you, you look into those eyes, Father, and you knew that horse had a soul.
Şuna bir bak hele.
Look at that.
Şuna bir baksana.
You know, look at it.
Belki de zaten elimizde olanlara bir şey olmadan tehlikeye atmaktan vazgeçmeliyiz.
Maybe we need to stop poking at what we already have before it breaks again.
Tatlım bugün işyerinde kötü bir gün geçirdim.
It was a total crap day at work, hon.
Bir kişi öldüğünde Adaletsizlikle Bulutlu bir günde, kasvetli bir yerde.
When a person dies with injustice in a cloudy day, at a gloomy place.
Sai Kung'da bir şüpheli rapor var.
There is a suspect report at Sai Kung.
Peki ya ben sana, bunun bir mucize olmadığını söyleseydim.
What if I told you it might not be a miracle at all.
Şuna bir bakın.
Look at her.
Selam tatlım, hastanede bir güvenlik toplantısı var ama size pizza aldım...
Oh, hey, honey, I have a-a safety meeting at the hospital, but I brought home some pizza for the...
Tamam, ama o resimlere bakıyordu bir şeyler biliyor olmalı.
Okay, but he-he was looking at those pictures, he must have known something.
Suratındaki gülümsemeye bir bak.
Look at the smile on her face.
Son buluşmamda Hofstra'daki arkadaşlarımla pek bir ortak nokta bulamamıştım.
I found at my last reunion, I didn't have much in common with my Hofstra friends.
Max, Kurt Mahkemesi en az bir yıldır çalıştığımız bir iş.
Max, Wolf Trials has been in the works for at least a year.
Akdeniz'de keşfedilmemiş bir adada,... kocamın parasını harcayıp, onla bunla kırıştırıyordum.
I was at an undisclosed island in the Mediterranean spending my husband's fortune and cruising for [bleep]
Araştırmalarıma göre, kendisinin Jessup Çiftliğinde kudururken çekilmiş rahatsız edici bir video var.
According to my sources, there is disturbing video of her raving at the Jessup Farm. Wow.
Bunu bana biri bir yıl önce biri sormuş olsaydı. Benim efsanevi krallığımda savaşa hazırlanırken, karıma hava atıyor olurdum.
If someone had told me a year ago that I'd be venting to my wife, while preparing to do battle on behalf of my mythical kingdom...
Niye kızıyorsun, hani bir şansım vardı?
What are you mad at me for? You just said I had one chance!
İş yerinde boktan bir gün geçirdim. Sevdiğimiz iki şeyi yapmaya geldim.
I had a shit day at work and I came over here to do the two things we love.
Gerçi çocuk Heather'la Colt'un, yani o konuda bir şansım olabilir.
Well, it is Colt and Heather, so I might have a shot at that one.
Şu hâle bak, bir çiftliği idare ediyorsun.
Look at you runnin'a ranch.
Ben şu diğer veterinerlere de bir bakayım.
Well, maybe I could just take a look at the rest of these vets on here.
Mallarının bir kısmını çiftlikteki buzluğa taşırız.
We can move some of your stuff to the freezer at the ranch.
Bir şeyi yoktu. 12 biradan sonra sen de üzerine bir zürafa geliyormuş gibi hissederdin.
Oh, come on, he was fine. You drink a 12-pack and tell me that don't look like a real griffin coming at you.
Her zaman masamızda bir yerin var.
You'll always have a seat at our table.
Üniversiteye gitmişsin, harika bir işin var, annen, ablan ve çocuklarıyla yaşamıyorsun.
You went to college, you got a great job, you don't live at home with your mom, your sister and her kids.
Seninle binlerce kez oturduğumuz bir yerde oturmuş, senin hep pirzola ve salata söylediğini düşünüyordum.
I'm sittin'there at a place where you and I have been a thousand times before, and I'm thinkin'about how you always ordered the rib eye and a salad.
Şirket bütçesinden striptiz kulübünde bir gece ayarlamaya çalıştın.
Rooster, you tried to expense a night at a strip club.
Her gece yeni insanlarla tanışman için seni farklı bir masaya oturtuyorlar.
And every night, they seat you at a different table so you get to meet all kinds of new people.
Valiz hazırladım, umarım bir otelde kalırız.
Well, I packed a bag so hopefully, we're staying at a hotel somewhere.
Mağazadan alınmış bir şeye benzemiyor.
Doesn't look like something you picked up at the ampm.
Heather, bir şey soracağım. Farz edelim ki bebek üstüne doğru gelen bir şey gördü aradan çekilebilir mi acaba?
Um, hypothetically speaking, right, if the baby saw somethin'comin'at it... could it, like, get out of the way?
Horoz'a önce kulübeyi verdin, şimdi de barda çalışıp bütün gün içebileceği bir iş mi veriyorsun?
First, you give Rooster the huntin'cabin and now you're givin'him a job where he works at a bar and he gets to drink all day?
Peyton Manning'e de laf edersen beni bir daha göremezsin.
You take a shot at Peyton Manning, you'll never see me again.
Bu adam sadece Bize bir bilet vermek için can atıyorlardı.
This guy is just dying to give us a ticket.
Buraya bir göz atın.
Take a look at this place.
Bir adamı başka bir adamı öldürüp izlersen, Ve sonra döner Ve sana bakıyor Gözleri yumuşak, Rahat, neredeyse tatmin,
When you watch a man kill another man, and then he turns and looks at you, his eyes soft, relaxed, almost satisfied, you know you're in the presence of a real killer.
Ah... evet, bize bir bakın.
Oh... yeah, look at us.
Mesela, alışveriş merkezinin yeni restoranları veya polis karakolunun yanındaki tatlıcı veya gerçekten kalabalık ve aydınlık olan herhangi bir yer.
You know, maybe check out the new food court at the mall, or the churro spot next to the police station, or really anywhere else extremely public and well-lit.
Yani, beni romantik bir haftasonu geçirmek için patronunun, Kafatası Dağ'ının tepesindeki evine götürecek.
I mean, he's taking me away on a romantic weekend to his boss's house at the top of beautiful Skull Mountain.
Hey, en azından ondan güzel bir bilezik kaptın.
Hey, at least you got a nice bracelet out of it.
Gerçekten Batman'in geçenlerde hapşırırken sırtını incitmiş orta yaşlı bir adama bakıp "Hey, işte yeni harika çocuk" demesini bekliyorsun?
You actually think Batman is gonna look at you, a middle-aged man who pulled his back last week sneezing, and say, "Hey, there's my new Boy Wonder"?
ateş 1641
athena 34
atlanta 129
atlantis 50
attica 24
atticus 45
attila 28
atlantic city 103
atış 62
athos 38
athena 34
atlanta 129
atlantis 50
attica 24
atticus 45
attila 28
atlantic city 103
atış 62
athos 38
atladı 21
ateşli 35
atım 21
ateşim var 24
atma 21
atina 92
ateşkes 51
ateşin var mı 136
ateşi var 45
atlar 92
ateşli 35
atım 21
ateşim var 24
atma 21
atina 92
ateşkes 51
ateşin var mı 136
ateşi var 45
atlar 92
ateşle 61
atilla 45
ateş et 239
ateş yok 22
atlantik 52
atıyor 16
ateş etmeyin 472
ateşiniz var mı 50
ateş serbest 41
atın 43
atilla 45
ateş et 239
ateş yok 22
atlantik 52
atıyor 16
ateş etmeyin 472
ateşiniz var mı 50
ateş serbest 41
atın 43