Zamanında перевод на французский
20,257 параллельный перевод
Yine de zamanında getirdiğimiz iyi olmuş.
Il s'en est fallu de peu.
11 Eylül zamanında kurnaz hamleler yaptı.
Il a fait d'astucieux placements le 11.9.
Kenny B. Bu adam zamanında delinin tekiydi.
Kenny B. Ce type était complètement dingue à l'époque.
Karındeşen Jack bana şah damarını kesmenin faydalarını gösterdi zamanında.
Jack l'éventreur m'a montré les vertus de la rupture de l'artère carotide.
Tek bir tuşla yapılabilir. Eğer zamanında birşey yaptıysanız, bunu öğrenirler.
Si vous êtes allé en prison, ils le sauront.
İşim zamanında.
Mon travail fait à temps.
Zamanında binlerce Lily gördüm ben.
Au long de ma vie, j'ai vu mille Lilys.
Zamanında muhteşem bir yerdi.
En son temps, c'était magnifique.
Evet. Şu bilinsin ki zamanında tıbbi bitki bahçeleri, sayısız sebze tarlaları, hatta, bir keresinde komple bir şili akoryası bahçesi düzenledim, ancak hiç biri senin telgraf çiçeğin gibi karmaşık değildi.
Maintenant, sachez que dans mon temps, j'ai cultivé des jardins de plantes médicinales, d'innombrables potagers, en fait, et même une fois un immense potager inimaginable et pas un seul d'entre eux n'a été
Tristan bir akbaba, sapkın bir cihat uğruna zamanında savaştığımız her şeyi çiğneyip bizim hayalimizi çalan bir zorba.
Tristan est un vautour, un usurpateur qui a volé tous nos rêves.. Transgresser tout ce que pour quoi on s'est battus, tout ça au nom d'une croisade tordue.
Hepsini zamanında hazırlayabilecek misin?
Et tu peux obtenir tout ce qui est prêt à temps?
Her şeyi zamanında nasıl yetiştireceğim bilmiyorum.
Je... tu sais, je... je ne sais pas comment je vais avoir tout fini à temps.
Söylesene, tanımadığın Afganlar'ı korumak için zamanında tetiği çekmişken, şu an karını ve çocuğunu korumak için gerekeni yapamamak nasıl bir his?
Dis-moi ce que ça fait de voir, que tu n'avais pas de problème à appuyer sur la gâchette pour protéger un tas d'Afghans que tu ne connaissais pas mais que tu n'as pas le courage de faire ce qui est nécessaire pour protéger ta femme et ton enfant.
Doğrusunu söylemek gerekirse zamanında Glades için düşündüğüm şeyle farksız değil ama çok daha büyük bir alanda.
En fait ce n'est pas très différent, de mon vieux plan pour les Glades, mais à une échelle bien plus grande.
Tam zamanında geldin.
Pile à l'heure.
Zamanında Lois klozette otururken şişko adamın Lois'in bacaklarının arasından işediğini görmüştüm.
J'ai déjà vu le gros pisser entre les jambes de Lois, alors qu'elle était sur le trône.
Tam zamanında.
Juste à temps.
Modern dünya, etrafında inşa edilmeden çok zaman önce burası ayaktaymış zaten.
L'endroit a marché pendant longtemps avant qu'on ne construise alentour.
Kadınlar eskiden doğum sırasında ölürmüş ve her zaman dünyanın sonunun geldiğini düşünürlermiş.
Avant, les femmes mouraient en couches. Et elles croyaient la fin du monde proche.
Sana müjde o zaman ; belki yakında onu tekrar görürsün.
Bonne nouvelle, tu vas peut-être la revoir bientôt.
Üçümüz arasında Pouch her zaman dürüst oynar.
Sur nous trois, Pouch file toujours droit.
Aslında, gaza o zaman bastım.
En fait, c'est quand je suis monté sur le gaz.
Zamanımda birçok kişinin yanında çalıştım ve savaştım.
J'ai travaillé et combattu au côté de nombreuses personnes dans ma vie.
- Ne zaman kongre binasında olman gerekiyor?
Quand dois-tu être au Capitole?
O zaman ücretim hakkında ciddi olarak konuşmamız lazım.
Dans ce cas, il va falloir parler de ma rémunération.
Onunla konuştum. Açıklama yapacağı zaman yanında olacağımı söyledim.
J'ai dit que je serai avec lui.
Hastaneden çıktığımda anladım ki S.H.I.E.L.D hiçbir zaman var olmadı. Sadece arkasında saklanan Hydra vardı.
Quand je suis sortie de l'hôpital, il est apparu qu'il n'y a jamais eu de SHIELD, juste Hydra se cachant derrière.
Ne zaman olacağı yakında belli olacak.
J'ignore encore quand, mais bientôt.
- 1963 yılında burada görevli değildiniz o zaman? - Hayır.
- Vous n'étiez donc pas là en 63.
Dinlenme odasında takıl o zaman.
Allez dans la salle de pause.
Bütün zamanımı kilise sırasının altında saklanarak geçirdim.
J'ai passé toute la cérémonie caché sous un banc.
O zaman neden ben bu işin dışında kalıyorum?
Mais pourquoi je dois t'extorquer ce genre d'info?
Sonrasında da zaman yolcusu arkadaşlarınla beni öldürmeye çalışmıştınız.
Et ce jour-là, vous et vos amis voyageurs du temps avez essayé de me tuer.
O zaman ben de ailesi Nazi kampında ölmüş Polonyalı bir Yahudiyim.
Et je suis un juif polonais qui a perdu ses parents dans un camps Nazi.
Her strese girdiğinde, ne zaman bir şeyler düşünmeye başladığında, mantrayı tekrarla... Sonra da gel beni bul.
Dès que tu t'inquiéteras, dès que tu commenceras à divaguer, repense au mantra et viens me trouver.
Eğer zamanınız varsa bu konu hakkında sizinle konuşmaktan memnuniyet duyarım.
J'apprécierais d'en parler avec vous si vous avez le temps.
O zaman zarfında odana giren tek kişi o muydu?
Et il fut le seul à y entrer durant toute cette période?
Söyle, görebiliyor musun seherin ilk ışıklarında kodamanın son entrikasında gürültüyle göç ettiğimiz zamanı?
( d'après l'hymne américain ) Oh, dis, peux-tu voir... À la lueur de l'aube, quand on céda si bruyamment à l'ultime ruse du chat gras?
Her zaman yanında olacağım.
Je ne vous quitterai pas.
Yeraltı mezarlığında olduğundan beri dünyada bir ay geçti zaman burada on kat daha hızlıdır.
Un mois est passé dans le monde, pourtant ici dans les Catacombes, le temps est passé dix fois moins vite.
Kendra ile o kadar zaman geçirmedim aslında.
Je n'ai pas vraiment passé beaucoup de temps avec Kendra.
Bazen, aslında çoğu zaman kontrolümü kaybediyorum.
C'est juste que parfois, la plupart du temps, je perds le contrôle.
Babanın hiçbir zaman kendi dışında kimseye söyleyecek iyi bir şeyi olmadı.
Ton pa'a jamais rien de bon à dire sur les autres à part lui.
Kaplumbağa Zamanı'nda olmak nasıldı?
À quoi ça ressemble d'être dans le temps de la tortue?
Bugün, dört yaşında olduğun zamanı düşünüyordum.
Plus tôt aujourd'hui, je pensais à la fois quand tu avais quatre ans.
Aiden öldüğü zaman Jackson Meydanı'nda günlerce oturup yüzüğü çıkarmaya cesaret edebilirdim pes edebilirdim sanırım benim bir tarafım bir daha asla öyle mutlu olamayacağımı biliyordu.
à me défier de retirer ma bague, d'abandonner, et je pense qu'une part de moi savait que plus jamais je n'allais être aussi heureux.
Bunca zaman sonra, senin yanında yer alacağımızı nasıl düşünürsün?
Après tout ce temps, Comment as-tu pu penser que l'on te suivrait?
Ben size Shadowspire hakkında bilgi verdiğim zaman beni nezarethaneden çıkarırsınız sanmıştım ama aklımda bu yoktu.
Tu sais, j'avais espéré, comme je te donne des infos sur Shadowspire que tu pourrais me laisser sortir de ma cellule mais ce n'est pas ce que j'avais en tête. Salut, Lyla.
Ve ne zaman karşısında dursam bir yere varamadım.
Ce sont les ténèbres, et à chaque fois que je me suis retrouvé face à ça, ça n'a rien donné.
Dünya mantar bulutlarının altında toplandığı zaman burada olduğundan mutlu olacaksın.
Et quand le monde entier sera sous un champ de champignons atomiques tu seras content de l'être.
Bu zaman... Zaman hakkında...
Cette fois... il est temps...
zamanı 41
zaman 286
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zaman 286
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37