A lot of things Çeviri Türkçe
5,845 parallel translation
I was dealing with a lot of things.
Birden fazla şeyle uğraşıyordum.
If you were distracted, dealing with a lot of things...
Birçok şeyle aynı anda ilgilenmeye çalıştığın için dikkatin dağıldıysa...
On a lot of things.
Çoğu şeyi.
Pauline ranted about a lot of things : pink stars, a dome that would trap us and the four hands that would be its protectors.
Pauline pek çok şey hakkında konuşuyordu ; pembe yıldızlar bizi buraya kapatacak bir kubbe, onun koruyucusu olacak dört el.
You feel responsible for a lot of things.
Birçok şey için sorumlu hissediyorsun.
You know a lot of things, Hallie, because of me.
Benim yüzümden çok fazla şey biliyorsun Hallie.
You said a lot of things.
Çok fazla şey söyledin.
Because you say a lot of things you don't know shit about.
Bir bok bilmediğin konularda sallayıp duruyorsun.
There's a lot of things
Benim eskiden sevdiğim..
Elsa said a lot of things, like the twins ran away, but I'm not so sure, and neither was Paul.
Elsa çok şey söyledi, ikizlerin kaçtığını da söyledi. Ama ben emin olamıyorum. Paul da emin olamıyordu.
I worry about a lot of things, but I don't worry about you.
Birçok konuda kaygılıyım. Ama seninle ilgili bir kaygım yok.
We spoke to a cop in your neighborhood, He said you were suspected of a lot of things.
Mahallendeki bir polisle konuştuk, bir çok şey için şüpheli olduğunu söyledi.
I'm feeling a lot of things, but, uh, I wouldn't say restful is one of them.
Birçok şey hissediyorum. Ama huzur o hislerden biri değil.
I just wanted to tell you I... I knew Gary, and, uh, you're going to hear a lot of things said about him in the next few days.
Sadece Gary'i tanıdığımı ve önümüzdeki birkaç gün içerisinde onunla alakalı birçok şey duyacağınızı söylemek istedim.
There's a lot of things you don't know about the online dating world.
Online buluşma dünyasıyla ilgili bilmediğin çok şey var.
I didn't want to admit that that had happened because then I'd have to admit that I've been wrong about a lot of things.
Bunun olduğunu kabullenmek istemedim çünkü sonra birçok şey hakkında yanıldığımı kabullenmek zorunda kalırdım.
People say a lot of things about me, but I never want them to say Batman...
- İnsanlar benim hakkımda çok şey derler. - Ama bana hiç bir zaman Batman demelerini istememiştim.
He said a lot of things.
Çok şey söylerdi.
I should have told you about a lot of things.
Sana birçok şeyi anlatmam gerekirdi.
The FJ is definitely the underdog, but it does a lot of things really well.
FJ zayıf kalıyor, ama bir çok şeyi gayet güzel hallediyor.
That does a lot of things until it stops doing a lot of things, and then you're pretty much screwed.
Bu araç bir çok şey yapmayı bırakana kadar bir çok şey yapar. Ve o zaman epey hapı yuttunuz demektir.
We grow a lot of things, but nothing like this.
Bir çok ürün yetişir, ama hiç bunun gibi bir şey görmedim.
I worry about a lot of things where Elijah's concerned, but trust me.
Dinle söz konusu Elijah olan birçok konu beni de endiselendiriyor ama bana güven.
But people are running out of euphemisms for a lot of things around here.
İnsanlar pek çok şey için kibar davranmıyor şu sıralar.
Well, I know a lot of things.
- Bildiğim çok şey var.
That dress is doing a lot of things to me, by the way.
Bu arada bu elbise bana çok şey anlatıyor.
I need a lot of things.
Birçok şeye ihtiyacım var.
He said a lot of things.
- Bir sürü şey söyledi.
He did a lot of bad things.
Kötü şeyler yapardı.
Look, Jerome, I-I know you think we're all terrible, but white people have done a lot of good things for the world.
Bak, Jerome kötü olduğumuzu düşündüğünü biliyorum ancak beyaz insanlar dünya için bir sürü güzel şey yaptı.
Maybe you've been under a lot of stress and you just... lost your grip on things.
Belki de çok stres altındaydın ve sadece işler üzerindeki idareni kaybettin.
Don't you know the best time to forgive somebody for a lot of horrible things? Right in the middle of their wedding.
Yaptığı kötülüklerden için birini affetmenin en iyi yeri düğünleridir.
He spent a lot of time pulling teeth with these things.
Bu şeylerle diş çekmek için epey zaman harcamış olmalı.
I think a lot of times you only say things because they make you sound good.
Sanırım sen çoğu zaman sadece kulağına hoş gelen şeyleri söylüyorsun.
And these things, when you dissect them, don't look very human, it looks like a wax model in a lot of ways, but then you hit the hand.
Bu kadavralar pek insana benzemiyor. Birçok yönden, mumdan heykellere daha çok benziyorlar. Ama sonra, ellere geliyorsunuz.
Dell's done a lot of rotten things, but this?
Dell çok pis iş yaptı ama bu?
Look, kid, seeing how your mom is coming up on two months and hearing how she wants to stay in recovery, I think she said a lot of the right things.
Dinle delikanlı, iki aydır yaptıklarına ve tedaviye devam etmesine bakılırsa bence annen doğru yolda.
Yeah, I got a lot of things lined up...
Evet, birçok röportaj ayarladım.
We spent a lot of time rolling things out of the road.
Bu şeyleri yoldan çekerken çok vakit kaybettik.
I know you'll have a lot of other things to think about when it happens...
- Daha düşünecek çok şeyin var tabii ama yine de...
A lot of the things he does in his working practice as well as the application of paint are all kind of inextricably bound with what we treasure in them.
Boya kullanımı tekniği dahil, Caravaggio'nun çalışma pratiğine özgü pek çok şeyle bizim onun çalışmalarında değer verdiğimiz şeyler birebir örtüşüyor.
So a couple of Martinis in, and things got a lot less classified.
Birkaç martini ile işler daha az gizli hale geldi.
When I started work on the show and started digging into the origin stories of these great villains, one of the things I realized was there really is not a lot known about the early history.
Proje üzerinde çalışmaya başladığımda ve bu kötü adamların hikayelerinin kökenlerine indiğimde, fark ettiğim şeylerden biri de onların geçmişte ne yaptıklarına dair çok az şey biliniyor olmasıydı.
Uh, a lot of people like to argue that things are equal, but they're really not.
Birçok insan eşitlik konusunu tartışıyor ama değiliz.
- Yeah, I said a lot of things.
-... pis bir şaka yapmıştın. - Evet, birçok şey söyledim.
A lot of good things there.
Çok güzel şeyler var burada.
There's been no decision yet, but if things stack up, there's a chance you might see a lot more of your dad.
Henüz karar verilmedi ama eğer işler birikecek olursa babanı daha çok görme şansın olacak.
It can mean a lot of different things, but it usually just means "crazy."
Birçok anlama gelebilir, lâkin genelde "çılgın" anlamına gelir.
A lot of the things in that movie haven't been invented yet.
O filmdeki bir çok şey daha icat edilmedi ama.
I made a lot of mistakes in New York, some things I can't undo.
New York'ta bir çok hata yaptım, telafi edemeyeceğim bazı şeyler.
There are a lot of dangerous things you can do with your life, and I'm pretty well versed in dangerous occupations.
Hayatınızda yapabileceğiniz bir çok tehlikeli şey vardır. Ben tehlikeli işlerde epey tecrübeliyim.