Bumping into you Çeviri Türkçe
109 parallel translation
Listen, lvy, you know, it was funny, me bumping into you like this.
Dinle lvy. Sana böyle rastlamam çok garip.
Well, it's not like we'll be bumping into you.
Sana rastlayacak değiliz ya.
Just tired of bumping into you every 30 seconds.
sadece içindeki her 30 saniyede bir, vuran darbeden.
Fancy bumping into you here, Ms. Trevino.
Sizinle karşılaşmak ne hoş, Bayan Trevino.
- Hey! Did you accost him because he wasn't apologetic enough after bumping into you?
Size yanlışlıkla çarptıktan sonra, yeterince pişman görünmediği için bu adamı azarladınız mı?
I keep on bumping into you.
Hep sana rastlıyorum.
- I'm bumping into you.
— Dolaşıyordum.
Imagine bumping into you after all this time.
Farzet ki o kadar zamandan sonra sana rastlamışım.
It's quite a coincidence bumping into you.
Seninle karsılaşmak müthiş bir tesadüf.
It wasn't exactly random bumping into you at your house.
Sizin evinizde rastgele görüşmemiştik.
Well it was nice bumping into you.
Sana rastlamak çok hoş oldu.
It was really great bumping into you today.
Sana bugün çarpmam harika oldu.
I don't know what you're wearing. Well, fancy bumping into you, eh.
Ne güzel sana çarpmam değil mi?
I don't think I can face the thought of bumping into you any more.
Seninle bir daha karşılaşmamaya nasıl dayanacağım bilemiyorum.
It was nice bumping into you.
Sizinle tanışmak çok güzeldi.
Are you asking me what I do besides bumping into you?
Yani çarpışma dışında ne yaptığımı mı soruyorsun?
Fancy bumping into you here.
Sana rastladığım ne iyi oldu.
Well, it was nice bumping into you.
İkinizle de tanıştığıma memnun oldum.
Better be going, nice bumping into you.
Karşılaştığımıza sevindim. Evet.
Wow, I can't believe I'm bumping into you.
Size rastladığıma inanamıyorum.
Bumping into you.
Çarpışarak.
You beat him silly just for bumping into you?
Sana çarptı diye aptalca ona mı vurdun?
Good seeing you. Good bumping into you like that.
Joy.
But what a treat bumping into you.
Otur. Seninle karşılaşmak ne büyük bir zevk.
Ted, fancy bumping into you here.
Seninle burada karşılaşmak ne hoş, Ted.
Okay, Mom. Always great bumping into you.
Tamam, anne, sana çarpmak her zaman harika.
Bumping into you outside my office, that wasn't an accident?
Demek ofisimin önünde seni görmem tesadüf değildi.
Can you imagine bumping into a load of cops?
Bir sürü polise çarptım, düşünebiliyor musunuz?
You and me is always bumping into each other.
İkimiz hep karşılaşıyoruz.
Well, if you keep bumping into walls, Roberts, let me know who's pushing you.
Duvarlara çarpıp duruyorsan Roberts, iteni söyle o zaman.
Look, we kept bumping into each other, and, well, sicing the cops on you was the fastest thing I could think of to get you off my tail.
Bak, birbirimize rastlayıp duruyorduk ve senden kurtulmanın aklıma gelen en hızlı yolu polisleri üzerine salmaktı.
You keep bumping into things.
Eşyalara çarpıp duruyorsun.
You know, I got a bunch of scientists up there. They're just wandering, bumping into each other.
Etrafta dolaşıp duran bir grup bilim adamı var.
You know, it's funny how we keep bumping into each other.
Sürekli karşılaşmamız sence de komik değil mi?
You could be in a submarine bumping into a periscope.
Bir denizaltının periskopunu temizliyor da olabilirdin.
Well, you've stopped bumping into things.
Artık eşyalara toslayıp durmaktan vazgeçmişsin.
When you live on a tiny island like Manhattan the odds of bumping into the one who broke your heart are incredibly high.
Manhattan gibi küçük bir adada yaşıyorsanız kalbinizi kırmış birine rastlama olasılığınız çok yüksektir.
The odds of bumping into him when you look like shit are even higher.
Bu karşılaşma berbat göründüğünüz bir anda da olabilir.
You see, I can go anywhere on Earth without fear of bumping into someone... travelling at super light speed, but beings are coming and going all the time from K-PAX.
Süper ışık hızında giden birine... çarpmadan dünyada gezebilirim ama K-Pax'den varlıklar... sürekli gelip gidiyor.
Bumping uglies with an old man who body-jumped into a vampire is the closest you've been to a relationship in years.
Vampire dönüşen yaşlı bir adamla iğrenç vuruşmanın en yakın açıklaması yıllardır anlamlı bir ilişkiye sahip olmanız olsa gerek.
You should sit down because I'm here with Susan right now. And she's dying to meet you, so it's funny bumping into you.
Dinle, şimdi biraz oturman gerek çünkü Susan'la birlikteyiz.
So this history you have with this guy amounts to bumping into him a couple of times at work?
Adamla mazin iş yerinde birkaç karşılaşmanızdan mı ibaret?
You mean we're not just bumping into each other?
Yani tesadüfen rastlaşmadık mı?
He kept bumping into me, and you know... rubbing my hair.
Bana asıldı... bilirsin saçlarımı okşadı.
You know, you can't really measure it without bumping into it in some small way.
Biliyosun, onu çok küçük oranlarda parçalara ayırmaksızın ölçmek imkansız.
You know, we've got to stop bumping into each other. Why did you bring me here?
Biliyorsun ki, birbirimize darbe vurmaktan vazgeçmeliyiz.
Bumping into a dead body, outside your apartment, who, it turns out, happens to be the same man recently acquitted of raping you?
Oturduğun binanın hemen önünde bir cesede rastlıyorsun ve nasıl oluyorsa bu adamın sana tecavüz etmek suçundan beraat ettiği ortaya çıkıyor.
- You bumping into things?
- Bir şeylere mi çarpıyorsunuz?
Maybe if you hadn't sold your bike two years ago, we'd still be riding together, you'd be skinnier and you woudn't be bumping into it.
Kendi bisikletini iki yıl önce satmış olmasaydın, belki de şimdi beraber kullanıyor olurduk. Böylelikle bisikletim sana her defasında dokunmamış olurdu.
So what else do you do other than bumping into me everywhere?
Her yerde bana rastlamak dışında başka neler yaparsın?
If you could block out the moans of the living dead just outside, bumping into the walls at all hours knowing that at any second that rotten death can come crashing through the door, the moonlight on their decrepit bodies,
Eğer, boktan bir ölümün, her an kapımızı çalabileceğinin farkında olarak, şu dışarıda saatler boyu duvarlara çarpan canlı cenazelerin iniltilerini, dağılmış bedenlerine erişen ayışığını, mavi ışık altındaki pekmez rengi kanı,
you know 156049
you know what 23733
you see 13602
you will be 199
you got this 563
young 1055
you got it 4932
youtube 39
you suck 398
you can do it 1412
you know what 23733
you see 13602
you will be 199
you got this 563
young 1055
you got it 4932
youtube 39
you suck 398
you can do it 1412
your 1839
you bitch 789
you okay 9168
you're cute 195
your phone 169
your honor 7894
yourself 387
yours 1007
your own 34
your hat 64
you bitch 789
you okay 9168
you're cute 195
your phone 169
your honor 7894
yourself 387
yours 1007
your own 34
your hat 64
you know that 5741
you tell 24
youn 21
younger 104
you're welcome 5601
you are 6060
you got a pen 63
your full name 16
youth 73
you all right 5423
you tell 24
youn 21
younger 104
you're welcome 5601
you are 6060
you got a pen 63
your full name 16
youth 73
you all right 5423