But to do so Çeviri Türkçe
2,417 parallel translation
We may be your new owners, but we don't want to reinvent the circus wheel here, so just go out, do what you do!
Yeni sahibiniz olabiliriz ama sirki yeniden icat edecek halimiz yok. Çıkıp numaranızı yapın!
Do you think that it's possible that you've shut out or alienated so many people that you had no other option but to go solo?
Birçok insanı yabancılaştırıp içeri sokmamanın mümkün olduğunu düşündüğünde..... diğer bir seçeneğin, yanlız devam etmek mi olur?
But there are not enough funds to do so.
Ama fazla bütçe yokmuş
But cam to cam costs more so if they wanna do it, you gotta do it.
Karşılıklı kamerada görüşmek biraz daha pahalıdır. Onlar ne yapmanı isterse onu yaparsın.
Okay, Michael, everything appears to be 100 percent on track... and you're getting everything done, famously... except that my data is showing that there are issues and problems... that I don't understand... so, let me do some more work... and let me get back to you, but stay the course, things are improving.
Herşey olması gerektiği gibi yüzde yüz yolunda görünüyor olabilir ve sorunlarla çok iyi bir şekilde başa çıktığın da aşikar fakat önümdeki monitörde bana akan verilere göre anlamlandıramadığım bazı sorunlar mevcut. Pekala, Michael... İzin ver bu konular üzerinde bir çalışma yapıp akabinde sana geri bildirimde bulunayım.
But for him, it's to make it better so he can keep on pushing it, destroying it, basically, and then maybe he'll just have to do it again.
Ama o'nun için iyileşmek, dizini daha çok zorlama ve mahvetme şansı anlamına geliyor esasen. Belki sonra bunu bir daha yapacak.
But I got to do what I got to do to hang in there. So...
Ama orada kalabilmek için yapmam gerekeni yapmalıydım.
But the thought of her decapitated head actually upset me, - so I decided not to do it.
Ama onu boynu vurulmuş hâlde düşününce üzüldüm, o yüzden yapmamaya karar verdim.
You do so much but you don't have to.
Bayağı şey yapıyorsun ama yapmak zorunda değilsin.
I'd assign a jump-capable ship if I could afford one, but I can't, so your sorry-ass Raptor will have to do.
Mümkün olsaydı sıçrama yapabilen bir gemi verirdim size ama yapamam o yüzden işe yaramaz Raptorunuza binip gideceksiniz.
We try to do everything, so they lack nothing, but when it comes to sex, we leave them in the dark.
Biz her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Bu yüzden hiçbir eksiklikleri yok. Ama seks söz konusu olduğunda, onları karanlıkta bırakıyoruz.
Uh, guys, I know what you're trying to do, and I really appreciate it, but Hunter and I are working on being honest with each other, so...
- Beyler, ne yapmaya çalıştığınızı anlıyorum ve minnettarım ama Hunter'la ben dürüstlükten yanayız.
I was gonna do it the old-fashioned way and ball it out of you, but you got all... Professional, so now I just got to come out and ask.
Eski tarzda halledip seni boğmak isterim ama madem profesyonel... davranıyoruz, gelip sorayım dedim.
Yeah, I mean, you don't have to sign it, but we can't process the checks until you do, so... it's fine.
Evet, demek istediğim, sen imzalamak zorunda değilsin ama sen imzalayana kadar çekleri işletemeyiz, bu yüzden... Peki.
I didn't want to do all this, but... you really forced my hand when you decided to move away so quickly.
Bütün bunların olmasını ben istemedim. Ama taşınmak için bu kadar hızlı karar vererek buna beni sen zorladın.
So it's no disrespect to you, but that's the reason you can't do business here.
Yani size saygısızlık etmiyorum, ama burada iş yapamayacak olmanızın sebebi bu.
I really appreciate everything you're trying to do, but, um... I'm just not part of this world, and I don't really think I wanna be, either, so just tell Nate I had to go.
Yapmaya çalıştığın her şeyi takdir ediyorum ama ben bu dünyanın bir parçası değilim ve gerçekten olmak istediğimi de sanmıyorum ayrıca bu yüzden Nate'e gitmek zorunda olduğumu söyle lütfen.
But, um, there are some things that I have to do, so maybe I can call you later, and we can hang out?
Ama yapmam gereken bazı şeyler var bu yüzden seni sonra arasam, beraber takılır mıyız?
No, he ain't do anything though, but I knew it was important to him, so I took care of it.
O hiçbir şey yapmadı ama onun için önemli olduğunu biliyordum ben de çaresine baktım.
I tried to lie, but... they do it so that you think you're drowning.
Yalan söylemeye çalıştım ama yaptıkları şey sana boğuluyormuşsun hissi veriyordu.
I tried to help, but in the public system, teachers can only do so much.
Yardım etmeye çalıştım ama bu sistem ile öğretmenler ancak bu kadarını yapabiliyor.
oh, that's crazy. come on with us. no, no, no. i'm cool. i've got too much to do, anyway, so, uh... but how about tomorrow night?
Her halükarda yapmam gereken bir sürü iş var ama yarın geceye ne dersin?
... If you would like to donate blood to help victims, you can do so by contacting your local red cross. I'll put the "Do not disturb" sign out in case the maid comes by, but... You should make sure that you put the chain on the door after I leave.
Temizlikçi girmesin diye kapıya "Rahatsız Etmeyin" uyarısını asacağım ama ben çıktıktan sonra mutlaka zinciri tak.
But I can't seem to do It In person, so I'm gonna try It theFIrehouseway.
Ama bunu yapacak bir kişi görünmediğimden, .. bu yüzden Firehouse yolunu deneyeceğim.
Look, all I've ever tried to do was be your friend, but friends don't treat each other the way you treat me, so if you really think you're better off without me, then why don't you try it out?
Bak, ben yalnızca arkadaşın olmaya çalışıyordum ama arkadaşlar birbirine senin bana davrandığın gibi davranmaz. O yüzden gerçekten bensiz daha iyi olduğunu düşünüyorsan neden bir denemiyorsun?
I prefer if you come out so we can discuss this like gentlemen. But I don't think you're going to do that.
Yüz yüze iki medeni insan gibi konuşmayı yeğlerdim ama tabii bunu yapacağını sanmıyorum.
But it seems to me that the national shareholding is valueless for the foreseeable future, so here's what I'm going to do.
Ama bana öyle geliyor ki ulusun yatırımı çok yakında değersiz olacak şimdi yapacağım şeye geliyorum.
I want to tell her, I do, but I'm just so bad with confrontation.
Ona söylemek istiyorum, gerçekten istiyorum. Ama yüzleşmek konusunda hiç iyi değilimdir.
All they do is fish and then eat fish, but I'm not allowed to stay alone. So, can I stay with you?
Tek yaptıkları balık tutmak ve yemek, yalnız kalmama izin vermiyorlar, sende kalabilir miyim?
I like it. It's a... it's an inspired choice, but... you know, all that dancing, means a lot of sweat, and Emma hates dirty, so, uh... you know, I don't want to do anything to trigger her. A lot.
Çok beğendim.
David, I am thrilled that Spanish has so many different ways to say "to be," but right now what I need to do is to learn how to say, "Stop using my toilet," to my maid.
- İspanyolcada "olmak" demenin bu kadar çok şeklinin olması çok heyecan verici ama şu anda hizmetçime "benim tuvaletimi kullanma" demeyi öğrenmem gerekiyor.
I, I've lost so much over these past few weeks. And I honestly don't know what the hell I'm gonna do to do with my life. But when I look back on my high school career the one thing, the one accomplishment that I'm gonna be so proud of is that I found a way to be your friend.
Geçtiğimiz haftalarda çok şey yitirdim ve açıkçası hayatımla ne yapacağımı bilmiyorum ama lise hayatıma baktığımda, tek şey, gurur duyduğum tek başarım seninle arkadaş olmanın bir yolunu bulmuş olmamdır.
Of course, he didn't like the idea, but I'm so focused on the project, that no matter what it takes, I'm willing to do it to make this happen.
Tabiî ki, fikirden hoşlanmadı, ama ne olursa olsun projeye öyle odaklandım ki bunu hayata geçirmek için can atıyorum.
But they're also waiting for you to finally grasp how awesome they are so when you do end up having sex for the first time, you're, you know, making love or some shit.
Ama aynı zamanda nihayetinde onların ne kadar süper olduklarını fark edip ilk kez seks yaptığınızda romantik bir sevişme falan beklerler.
I said, "not to come over all Disney on you," "because God knows we don't do that, " but you're kind of important to me, so I don't want you passing out at 5,000 feet. "
Bütün eğlenceyi kaçır demedim zaten bunu pek yapmıyoruz, ama benim için önemlisin ve 5000 feet'de bayılmanı istemem.
We didn't have the money to do it, so what we would do is, we'd just hold the traffic briefly, but because we were on these cameras, we could use ten of them'cause they're so cheap,
Bunu yapacak paraya sahip değildik, bu yüzden kısa süreliğine trafiği durdurduk, ama bu kameralardan daha fazla olmalıydı. böylece on tane kamera kullanmaya karar verdik, çünkü bunlar ucuzdu.
I think it could take power away from the DP, but I think it's your job as a cinematographer to try your best to see it through to the end, and I think they would do everything in their power to make sure they're present at the D.I. and that they supervise that so that their vision that they originally intended was executed.
Bence bu görüntü yönetmeninin gücünü elinden alabilir ama görüntü yönetmeni olarak senin işin yapabildiğinin en iyisini yaparak elindeki işi tamamlamak, ve bence sahip oldukları her şeyi kullanarak en iyi şekilde sunmak istiyorlar ve yaptıkları işe vizyonlarını katabilmek için tavsiyeler veriyorlar.
She tried to kill herself the day after she quit working for the president, and you're Olivia Pope, so, no, I didn't have a story. But now? Now I do.
Başkanlıktaki işini bıraktığı günün ertesi günü kendisini öldürmek istedi ve sen de Olivia Pope'sun yani evet, bir hikayem yoktu ama şimdi var.
But maybe if someone would've listened to their mentor, and wouldn't have been showboating. Then maybe Shane wouldn't have been so compelled to do a shit ton of cocaine.
Fakat birileri anlattığım yöntemleri dinleseydi, ve gösteriş budalası biri olmasaydı, belki de Shane amına koyduğum aşırı doz kokain yüzünden ölmeyecekti.
But you don't have to do this because I say so, not this time.
Ama ben söylüyorum diye bu sefer bunu yapmanıza gerek yok.
I know she was upset, but do you think Lois would've gone so far as to kidnap him?
Üzgün olduğunu biliyordum ama Lois onu kaçıracak kadar ileri gitmiş midir?
I'm sure you know we're appreciative, but Mother and I have so much to do.
Minnettarız, annemin de benim de çok işimiz var.
I'm sure you know we're appreciative, but mother and I have so much to do.
Minnettariz, annemin de benim de çok isimiz var.
But you do, so I want you to tell him from me that I think he's an asshole that is blasphemy, Daniel.
Ama sen inanıyorsun, bu yüzden ona götün teki olduğunu söyle. - Bu küfürdür Daniel, büyük bir günah.
But of the 14 Vice Presidents in our history who have gone on to assume the Presidency, do you know how many have done so without the endorsement of the President they served?
- Aramızdaki anlaşmazlıklar ne olursa olsun, bu ülkenin kadın bir başkanı olabilir. Ama geçmişte, başkanlığa soyunan, 14 Başkan Yardımcısı'ndan kaç tanesinin hizmet ettiği başkanın desteğini almadan bu işi başardığını gördün?
Now, I like a good old-fashioned witch trial as much as the next person, but I do not think we should be so quick to judge our long-time neighbors.
Şimdi, Sıradaki insan kadar eski moda... cadı davalarını seviyorum, ama çok uzun süredir komşumuz olan bu insanları... bu kadar kolay yargılamamalıyız.
Charming, driven, you come here to do business, but you still want to be perceived as an American company, so you downplay your association with China as much as you can.
Tahrik edici, çekici buraya iş yapmaya gelen ama hala Amerikan şirketi gibi görünmek isteyen bu yüzden Çin'le olan ortaklığı elinden geldiğince önemsiz gibi lanse eden bir tip.
But I have seven days to get my tour together, so do what you need to do, but stay out of my way.
Ama turumu halletmek için yedi günüm var, o yüzden ne yapman gerekiyorsa yap ama yoluma çıkma.
But how often do I get a chance to sit in audience with such a beautiful, talented singer, who, I think, quite frankly, is subverting the genre that you are doing so well. What do you think about that?
Ama ne sıklıkla, bu kadar güzel, ve bence, açıkçası, bu kadar farklı türde müziği çok iyi yapan yetenekli bir şarkıcıyla karşılıklı sohbet etme şansım oluyor ki.
Okay, so they stood to gain from Paulson's death, but what makes you think they had anything to do with the plane crash?
Tamam, yani Paulson'un ölümünden kazanç sağladılar. Ama uçak kazasıyla bir ilgileri olduğunu sana düşündüren ne?
Do you swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth, so help you God? I do.
Tanrı'nın huzurunda doğruyu, tüm doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyeceğine yemin eder misin?
but today 329
but to you 23
but tomorrow 92
but to be honest 96
but to me 124
but to no avail 30
but tonight 202
but to what end 17
but together 52
but to 17
but to you 23
but tomorrow 92
but to be honest 96
but to me 124
but to no avail 30
but tonight 202
but to what end 17
but together 52
but to 17
but to be fair 33
but to do that 43
but to keep them all together 37
but to tell you the truth 23
do something 1341
do something about it 43
do something else 33
do something for me 27
do solemnly swear 37
do so 53
but to do that 43
but to keep them all together 37
but to tell you the truth 23
do something 1341
do something about it 43
do something else 33
do something for me 27
do solemnly swear 37
do so 53
but that's not you 16
but thank you 574
but tell me 152
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but thank you 574
but tell me 152
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26