English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ C ] / Cross him

Cross him Çeviri Türkçe

578 parallel translation
You too he will destroy if you cross him! "
"Ona karşı gelirseniz, sizi de yok eder!"
Don't double-cross him or toss him around.
Onunla yanlış oyun oynamayın ve onu sağa sola itmeyin!
Your mother says I'm a crook, and your father thinks I tried to double-cross him.
Annen, dolandırıcı olduğumu söylüyor, baban da, kendisini kazıklayacağımı düşündü.
But I'll hate to cross him.
Ama ona ihanet edemem.
You know Little Boy if you cross him!
Little Boy'a oyun oynarsan nasıl olduğunu bilirsin.
You cross him, it means we're both out.
Onu karşına alırsan ikimiz de biteriz.
Don't ever cross him.
Onu kandırmaya çalışma.
I mean, if you cross him, do you think he'll do something?
Yani planını bozacak olursan kötü bir şey yapar mı dersin?
That's all part of his plan but you double-cross him.
Bütün bunlar planının parçası... ama sen ikili oynuyosun.
"I will go and tempt him with the Iron Double Cross!"
"Gideceğim ve onu çift demir haçla ayartacağım."
Watch me cross over, you'll see me stand beside him.
Beni onun yanında göreceksiniz.
If you find proof that clears him, give him the Southern Cross.
Onu temize çıkaracak kanıt bulursan, Güneyin Buharlısı'nı ona ver.
So you'd give him command of the Southern Cross, and no other reason.
Güneyin Buharlısı'nın kaptanı olsun diye ve başka bir nedeni yok!
Those guys decided to award the Congressional Medal to Drake and the Distinguished Service Cross to the officer with him.
Washington'dakiler, Drake'e Kongre Madalyası, yanındaki subaya da Üstün Hizmet Nişanı verilmesine karar verdi.
You might shake your fist at Him, spit in His face, whip Him with rods, and finally nail Him to a cross.
ona yumruk sallayabilirsiniz,... suratına tükürebilirsiniz,... onu sopayla dövebilirsiniz... ve sonunda, onu bir çarmıha gerebilirsiniz.
He must have been set pretty flat on his feet'cause I caught him with a no-more-than-ordinary right cross.
Herhalde dengesini kaybetmişti... çünkü basit bir sağ kroşem... onu yere deviriverdi.
Was it justice, or was it charity that gave me my orders when i put him to death on the cross?
Onu çarmıha germe emrini bana adalet veya merhamet mi verdi?
Take him to the cross.
- Ondan kurtulmalıyız.
And when I have become a knight I pledge to return to my father and aid him to regain what is rightfully ours and to restore the Cross of Christ to all our Vikings.
Ve şövalye olduğumda babamın yanına geri dönecek, hakkımız olan tahtı geri almak ve bütün Vikinglerin haklarını savunmak için çalışacağım.
The boys will take care of him for his long double-cross.
Uzun süredir gösterdiği ikiyüzlülük yüzünden çocuklar onu halleder.
This scorpion wanted to cross a river... so he asked the frog to carry him.
Bu akrep nehirden karşıya geçmek istemiş... ve kurbağadan onu taşımasını rica etmiş.
NOW WHAT DO YOU SUPPOSE EVER MADE HIM SETTLE HERE IN CROSS CREEK?
Niye gelip Cross Creek'e yerleşti ki?
Miss Cross, are you sure you haven't seen him?
Bayan Cross. Onu görmediğinize emin misiniz?
Miss Cross, yesterday you told the jury that your stepfather... disappeared from home a year and a half before you killed him.
Bayan Cross, dün jüriye dediniz ki : Onu öldürmeden önce, üvey babanız bir buçuk yıl eve uğramadı.
He's sly so we can't trust him even if we cross into Hayakawa.
Adam tilki gibi kurnaz, bu yüzden Hayakawa'yı geçsek bile güvenemeyiz.
If I have to cross the poison sea, I'll find him.
Zehirli denizi bile geçmem gerekse, onu bulacağım.
Tell him we're gonna cross over to china.
Çin'e geçeceğimizi söyle.
We could suggest him for the Cross of War.
Öncelikle yaralıyı düşünmeliyiz.
And that Peppe the Nut wanted him to cross the river to the other side and back, not just dip in and out.
Ve Peppe ona, erkeksen karşı kıyıya yüzer gelirsin öyle suya bir girip çıkmayla olmaz, demedi mi?
Forget about him. I was almost hoping he wouldn't cross over.
Buraya gelmeyeceğini umardım.
I'm on 257, halfway to Cross's Landing... and absolutely no sign of him.
257 numaralı yolda, Cross İskelesine yarı yoldayım... ama hiç görünürlerde yok.
You'd hang on the cross for him, wouldn't you?
Onun için çarmıha da gerilirdin, değil mi?
Go help him cross the street.
Sokağa devrildi, git ona yardım et.
Remember, the one that signed it with a cross, Pautasso Domenico... son of Pinot, you can say farewell to him.
Aklınızda bulunsun, haçla imza atmış olan Pinot oğlu Pautasso Domenico'yu bu son görüşünüz.
If any man has a mind to come my way let him renounce self, take up his cross, and follow me.
Ardım sıra gelmek isteyen,.. ... kendini inkar etsin, haçını yüklenip beni izlesin.
Piti Batchi is cross because the loud-speakers are doing him out of his business.
Piti Batchi sinirli çünkü, hoparlörler yüzünden işinden oluyor.
Cross over and cut him off.
Karşıya geçip yolunu kes.
And I don't believe you'll ever get him to cross that barrier!
Onun o duvarı aşmak isteyeceğini sanmıyorum!
You saw him giving me a light as I handed back his cross.
Ben haçı ona geri verirken ateş yakmıştı.
Running water will drown him. The cross will burn him.
Akan su onu boğar, haç yakar.
They let him cross, along with his French driver... because they're sure they'll catch him when he returns.
Sınırı Fransız sürücüsü ile geçmesine izin vermişler çünkü dönüşte yakalayacaklarından eminler.
The others watched him cross the ball field on his way to the gallows.
Diğerleri, onun top sahasını geçerek idam sehpasına gidişini izledi.
The rights of cross-examination. But most importantly, the right to be confronted by the witnesses against him.
Çapraz sorgulama hakkı, en önemlisi ise aleyhindeki şahitlerle yüzleşme hakkı vardır.
and had even absented himself without letting him know where. Since no admonition nor living care could longer help, the father had to bear his cross in patience, leaving the son to God's mercy, not doubting that it would hear his sorrowful plea, and effect that he should learn how conversion is to be attributed solely to the Divine Goodness.
Artık ne uyarılar ne de himaye bir fayda sağladığından, baba, acısına sabırla katlanmak zorundaydı, ızdırap dolu ricasını işiteceğinden kuşku duymadan, oğlunu Tanrı'nın merhametine bıraktı ve değişimin sadece ilahi erdemin bir vasfı olduğunu öğrenmesini diledi.
- But he's got to cross the wire before we can help him.
- Ama önce kabloları aşsın ki yardım edebilelim. - Kabloları mı?
I told him you can't be cross with me, and I didn't lie.
Ona söylerim başka türlü olamadığınızı, ve o da kızmaz bana.
Your sins seem so big to you my beloved one, even if you had helped to nail Him to the Cross you're so deeply sorry that He forgives you.
Günahların sana çok büyük gözüküyor sevgili oğlum, O'nun çarmıha çivilenmesine yardım etmiş olsan bile öylesine pişmansın ki, O seni affedecektir.
Help him cross the bridge.
Köprüyü geçmesine yardım edeceğiz.
Later, when he did cross-examine a witness and the judge stopped him, he cooly quoted the penal code.
Sonrasında, bir tanığı çapraz sorguya çektiğinde ve yargıç onu durdurduğunda sakin bir şekilde caza kanunundan alıntı yaptı.
If they brought in Jesus Christ fresh off the cross, I couldn't get him one.
İsa'yı çarmıhtan indirip getirseler ona bile özel oda bulamam.
We offer Morgan enough money to make him double-cross Colonel Ames.
Albay Ames'e sırt çevirmesi için Morgan'a daha fazla teklif edeceğiz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]