English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ F ] / Face down

Face down Çeviri Türkçe

1,619 parallel translation
- Face down!
- Yere bak!
- Both of you, face down. Now! - please.
- İkiniz de, başınızı kaldırmayın, derhal!
How does he end up face down in the middle of the bath?
Peki ya banyonun ortasına kafa üstü düşebilmeyi nasıl becerdi?
Face down in a puddle of your own sick?
Kendi kusmuğunun üstünde yüzükoyun mu bulacağım?
Body floats in the water face down... Arms drag below, the knuckles scrape on the bottom of the shallow shore.
Vücudu suyun üzerinde yüzüstü yatıyordu, kolları vücudunun altındaydı ve kıyıdaki sığ yerlerde elleri dibe sürtündü.
- Face down, face down.
- Yüz üstü uzan.
It goes like this, I'm gonna turn 10 cards face down...
Neyse, şimdi 10 tane iskambil kağıdını ters çevireceğim.
Plus he can't even see his own cards, they must face down. I know they must...
Kartlarını da göremediğim için çevirmen gerekiyor.
Make sure the ink part's face down. KEVIN : Got it.
- Mürekkepli tarafın aşağıda olduğuna emin ol.
You've got to stay on that mark, the blue mark down there, that's for you to stand on'cause that's where the camera is pointing and then we can see your face.
Yerinde durmalısın. Mavi işaretin orada durmalısın. Kamera oraya bakıyor.
Throw down any weapons, put your hands up and turn and face me!
Silahlarını yere at, ellerini kaldır ve yüzünü bana dön!
Five minutes later, comes out, tears strolling down his face.
Beş dakika sonra gözlerinden yaşlar akarak dışarı çıkar.
Coming up today, what made rising star Andy Millman punch a defenceless Down's syndrome child and his elderly, wheelchair-bound mother in the face?
Bugün ki haberimiz. Başarılı yıldız Andy Millman'ı down sondromlu bir çocuğu ve yaşlı, kötürüm annesinin suratına yumruk atmaya ne itti?
Pulled down their pants and laid a big mud monkey right on your mom's face?
Ve tam annenin yüzünü doğru b.kunu serse nasıl hissederdin?
Come down and face me, you bastard!
Gel ve yüzleş benimle, seni aşşagılık!
Get out of my face. Why don't you just settle down, tell us where he is.
Çekilin başımdan.
You came all the way down here just to rub it in my face?
Bu kadar yolu suratıma bunları vurmaya mı geldin?
Don't get in my face and tell me I don't know what went down the bar last night.
Yüzüme bakıp dün gece orada, barda neler olup bittiğini bilmediğimi söyleme sakın.
She's giving the thumbs up, a huge smile on her face while millions rain down on the ghetto.
Gecekondu mahallelerine milyonlar yağarken yüzünde kocaman... -... bir gülümseme zafer işareti yapıyordu.
* As the tears I saw rolling down your face *
* Gözünden aktığını gördüğüm yaş gibi *
- Face up or down? - Face up.
- Yüz üstü mü sırt üstü mü?
In other words, L was waiting for the task force to get down to the people he can trust and who will face evil without fear.
Diyorsun ki L özel timde sadece hayatlarını riske atacakların kalmasını mı bekliyordu?
If you know that a face and a name are needed, then couldn't we cut down the number of victims by censoring crime reports?
Eğer Kira'nın isim ve yüzlere ihtiyacı olduğunu biliyorsak, medyaya suçluları göstermemelerini söyleyemez miyiz? Ölümlerin sayısı böylece azalmaz mı?
He was sittin'face to beak with an upside down chicken... and he didn't even flinch.
Başaşağı duran bir tavukla yüz-gaga oturuyor ve.. hiç ürkmüyordu.
A face-down snow angel... in a pile of angel vomit.
Arkasi donuk bir melek... melek kusmuklari icinde.
I know, it just takes a lot to put a frown on that face of yours James but... I was so focused on tracking down spaceships that I wasn't much of a friend.
Kaşlarını çatman için üzerine fazlasıyla gidilmesi gerektiğini biliyorum James ama uzay gemilerine öylesine odaklanmıştım ki, bir arkadaş gibi davranmayı unuttum.
But, Nick, for the past forty years, I've read every look on his face like it was code, wondering if he was gonna come down to bed and ask me or tell me he knew or...
Ama... Nick, kırk yıldır, yüzündeki her ifadeyi sanki yazılıymış gibi okudum hep birgün yatağa geldiğinde bana onu sormasını veya bildiğini söylemesini bekledim.
Tomorrow would be best. ( Shiny Toy Guns ) * hello, little boys, little toys * * we're the dreams you're believing * * crawling up the walls * * running down your face * * razor sharp, razor clean *
En iyisi yarın olsun.
What they did is they put these gas masks, basically on their face, and they pumped pot into it, but without additional oxygen, so after "X" amount of time, the brain shut down.
Yaptıkları şey onların suratlarına gaz maskelerini takmak ve otu oradan pompalamaktı. Ama oksijensiz. Bu durumda, "X" zaman sonra, beyin kapanır.
So you can pack the camera in the snow, have it pointing straight down the face of the cliff and then...
Kamerayı karın üstüne oturtur, tepeden aşağıya çevirir ve sonra...
I have to have a sit-down with the man that's been badmouthing me to anybody that'll put a camera in his face?
Önüne kamera koyan herkese benim hakkımda kötü konuşan biriyle oturup konuşmam gerekiyor?
A european face like yours, like Grace Kelly's, might be a road we could go down.
Sizinki gibi Avrupalı, Grace Kelly gibi bir yüzü kullanabiliriz.
Doc pulled it down just enough to see her face, but I could tell -
Doktor örtüyü yüzünü görecek kadar çekti, Ama anlamıştım- -
And when I sit down on the jolt throne, I'll be lookin'into Ma's sweet face as my tongue explodes in my mouth and the goo boils in my eyes.
Ben o hükümdar tahtına oturduğumda da ağzımın içinde dilim parçalanırken ve gözlerim kaynamaya başladığında anneciğimin tatlı yüzüne bakıyor olacağım.
Blood was streaming down Will's face.
Will'in yüzü kanlar içindeydi.
There's Einstein coming down with a big smile on his face.
Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle gelen Einstein.
Judith Myers'nude body was found lying face-down in a pool of blood in an upstairs hallway.
Judith Myers'ın çıplak bedeni üst kattaki koridordaki kan gölünde yüzü koyun yatar halde bulundu.
Nothing beats skiing down a trail with the wind in your face!
Yüzüne çarpan rüzgarla yokuş aşağı kaymak gibisi yoktur.
There's no expression on his face, tears streaming down.
Yüzündeki ifadeyi dile getirmeye kelimeler yetmiyor. Gözyaşları sel olmuş akıyordu.
I slipped while having a fish fight, slid down an ice ramp got tackled by a penguin and fell face first into a fake ice boulder.
Balık kavgası sırasında kayıp buz rampasından düştüm bir penguenle güreştim ve suratımı sahte buz kayalığına çarptım.
I watched my mother being half beaten to death And watched as blood and tears streamed down her face.
Annemin ölesiye dayak yediğini yüzünden kan ve gözyaşının aktığını gördüm.
No honey, no, my face this falling down.
Hayır, tatlım. Yüzüm kırışmaya başladı.
Two of his best runners end up face-down in a drainage ditch out there in Riverside.
En iyi iki adamı nehir kenarında ölü bulundu.
Fred, not everybody falls down on his face in front of the girl he loves.
Aşık olduğum kızın önünde yüzüstü düştüm, daha ne olsun?
- Face down! - Hands on your head!
- Yüzüstü yat hemen.
I walk down the street, I see her in someone else's face clearer than any of the pictures you carry with you.
Sokakta yürürken onu bir başkasının yüzünde görüyorum. Yanınızda taşıdığınız resimlerin hepsinden daha net.
You ever see a guy walking down the street looking so happy and content you wanna find the nearest brick and turn his face into hamburger meat?
Hiç sokakta yürürken çok mutlu ve memnun görünen bir adama bulabildiğiniz en yakın tuğla parçasıyla vurup suratını hamburger etine çevirmek istediniz mi?
His teeth were ground down to a powder and the front of his face exploded out the back of his skull.
Dişleri tuz buz olmuş. Yüzünün önü kafatasının arkasından çıkmış.
You, with your little down face.
Seni asık suratlı seni.
Now if Lyle wants to come down here and screw me over, let him do it to my face.
Bak Lyle'ın aklından geçen beni sömürmekse, bunu gelip yüzüme söylesin.
Except every time I walk down Main Street I have to see her face.
Main Caddesi'nden her geçişimde yüzünü görecek olmam hariç.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]