Face the facts Çeviri Türkçe
181 parallel translation
Let us face the facts.
Gerçeklerle yüzleşelim.
Blackie, let's face the facts.
Blackie gerçekle yüzleşelim.
If you'd just face the facts squarely, as I did...
Gerçekleri kabul edebilseydin, benim yaptığım gibi...
We have to face the facts. I like people who face facts.
Gerçeklerle yüzleşen insanları severim.
Face the facts. What are they in your opinion?
- Peki sence, neymiş bu gerçekler?
Oh, face the facts, man!
Gerçekleri kabul et be adam!
- Why don't you face the facts? !
Gerçekleri görmelisiniz, Albay?
All right, then, Graham, face the facts.
Pekâlâ, Graham, gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi.
You've just got to learn to face the facts of life.
Yaşamın gerçekleriyle yüzleşmek zorundasın.
- Face the facts.
- Gerçeklerle yüzleş.
That's very loyal of you, but perhaps it would be better to face the facts.
Çok sadıksın, ama belki de gerçeklerle yüzleşmek daha iyi olur.
You might as well face the facts.
Gerçeklerle yüzleşsen iyi olur.
Face the facts.
Gerçeklerle yüzleş.
But it's "Willsville Time in Dixie," and we've gotta face the facts... deathwise, that is.
Ama yine vasiyetname zamanı geldi gerçeklerle yüzleşmeliyiz ölümcül bile olsalar.
I did. Clayton, we gotta face the facts.
Bu toplantının kimin isteğiyle ve ne maksatla yapıldığını tüm bu bağrışların sebebinin ne olduğunu bana söyleyin!
We must face the facts ;
Gerçeklerle yüzleşmeliyiz :
You have to face the facts.
Gerçeklerle yüzleşmek lazım.
Good God, woman, face the facts.
Ulu Tanrım, kadın, gerçeklerle yüzleş artık.
You don't. Face the facts, Felix.
Silmezsin ama gerçekleri kabul et artık Felix.
I'm sorry, but you've got to be made to face the facts.
Özür dilerim ama gerçeklerle yüzleşmek zorundaydın.
It was time to face the facts, stop beating about the bush... or I'd never be able to look myself in the bathroom mirror again.
Lafı dolandırmadan, gerçeklerle yüzleşmenin zamanıydı, aksi takdirde bir daha asla aynada kendime bakamayacaktım.
But the sooner you face the facts, the better.
- Çünkü gerçeklerle erken karşılaşman, - daha iyidir.
All right, let's face the facts.
Pekala, gerçekleri görme zamanı.
- Face the facts.
- Gerçekleri gör.
- Face the facts.
- Gerçekle yüzleş.
I have to face the facts, Sister Marta.
Gerçeklerle yüzleşmek zorundayım, Rahibe Marta.
But let's face the facts
Ama gerçeklerle yüzleşelim.
You've never been able to face the facts, have you?
Sen gerçeklerle yüzleşmeyi hiç beceremiyorsun, değil mi?
Mr. Brubaker, face the facts.
Bay Brubaker, şartlarla yüzleşin.
Face the facts, Tony.
Gerçeklerle yüzleş, Tony.
We have to face the facts!
Gerçekleri kabul etmek zorundayız!
- So face the facts and give her up.
- Gerçeği gör ve ondan vazgeç.
You may as well face the facts, Samantha.
Gerçeklerle sen de yüzleşebilirsin, Samantha.
- Hey, Apollo, you were a great fighter, but, look, we gotta face the facts too.
- Hey, Apollo, iyi bir boksördün, ama, bak, gerçeklerle yüzleşmeliyiz.
Your wine is delicious, but I have to face the facts. My ventures failed.
Şarabınız lezzetli ama gerçeklerle yüzleşmem gerek.
We all know what we're gonna do so let's face the facts.
Hepimiz ne yapacağımızı biliyoruz o yüzden gerçeklerle yüzleşelim.
We have to face the facts, honey.
Gerçeklerle yüzleşmeliyiz tatlım.
Wake up and look facts in the face!
Uyan ve gerçeklerle yüzleş!
And about the only fun you have left is pretending that there ain't any facts to face.
Ve sana kalan tek eğlence yüzleşecek gerçekler yokmuş gibi davranmaktır.
I'm sure you'd all agree with me if I said that now's the time to stop this nonsense, face facts, get down to brass tacks, forget about the war, and go fishing.
Şimdi bu saçmalıkları bırakıp, asıl mevzuya dönmenin ve balığa çıkmanın vaktidir desem, eminim hepiniz bana katılırsınız.
The way to face facts is to rescue him.
Olaylarla yüzleşmenin yolu onu kurtarmaktır.
I was going to say don't delude yourself, open your eyes... face facts and don't think you're going to be the only thing in his life.
Sana diyecektim ki ; kendini kandırma, gözlerini açıp gerçeklerle yüzleş ve onun hayatındaki en önemli şey olacağını sanma.
- Face the facts!
- Gerçeklerle yüzleş!
Oh, Harold, why don't you face up to the facts?
Oh, Harold, niçin gerçeklerle yüzleşmiyorsun?
I was hoping that you'd face up to the facts and tell the truth.
Olgularla yüzleşip, gerçeği söyleyeceğinizi umuyordum.
I wonder, if it is not better and more sensible, to participate, to look the facts in the face.
Acaba her şeyi olacağına bırakıp, gerçeklerle yüzleşmek daha iyi ve akıllıca olmaz mı?
Well it's a disgrace, it's a shame... it's absurd, ridiculous and its just plain silly and there's nothing else... to add unless it's to say that your stable is infamous, oh Caesar! But you really do have to face the facts oh Queen, that Egypt is decadent.
Ama Kraliçe, yüzleşmek zorunda olduğunuz gerçek, Mısır'ın itibarını yitirmekte olduğudur.
As I said, I decided to face up to the facts, stop beating about the bush or I'd never look myself in the bathroom mirror again.
Dediğim gibi, gerçeklerle yüzleşmeye, artık işi uzatmamaya karar verdim yoksa bir daha banyo aynasında yüzüme bakamam.
I want Chama to see the facts of life staring'him in the face.
Chama'nın gerçekleri görmesini istiyorum.
I mean, look, Hobbes was a lousy teacher. We've got to face the facts of life.
Hobbes iğrenç bir öğretmendi, bunu söylemek zorundayız.
If nothing else works, then a total pig-headed unwillingness to look facts in the face will see us through.
Başka bir şey işe yaramazsa, gerçeklerle yüzleşmedeki inatçı isteksizlik işimizi görecektir o zaman.
face the wall 60
the facts 28
facts 78
face it 390
face your fears 19
face me 51
face to face 80
face down 100
face forward 16
the facts 28
facts 78
face it 390
face your fears 19
face me 51
face to face 80
face down 100
face forward 16