English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ H ] / He won't go

He won't go Çeviri Türkçe

689 parallel translation
I trust that my nephew won't go off the deep end... and he'll come back to his senses.
Çünkü yeğenimin sonuna kadar gitmeden aklını başına alacağından eminim.
He won't let me go, and I'm afraid to run away.
Onu bırakmama izin vermiyor, ben de kaçmaya korkuyorum.
He won't go anywhere.
Hiç bir yere gitmeyecek.
He'll take you back, but he won't go on.
Sizi geri götürecek, ama oraya gitmiyor.
First he shoots off his mouth. Then he won't go through with it.
ilk önce yüksekten attı daha sonra işi tamamlayamayacak.
However far this slave may go, he won't forget.
Bu köle ne kadar ileri gitse de unutmayacak.
He won't go.
Gitmiyor.
He won't go.
Gitmez.
Some day Jameson will go across the bay and he won't come back.
Bir gün Jameson körfezi geçecek ve geri gelmeyecek.
Then he is and he won't go to Heaven when he dies.
Yani o Amerikalı değil, ölünce cennete gitmeyecek.
I won't let him go. He's going to see Dr. Stoke.
Sen mağarada saklanmazsın.Öleceksin, Onun gitmesine izin vermem.
He won't do that! George won't go leave me!
Yapmaz öyle şey, George beni bırakmaz.
Curley won't go after you because he can't leave the passengers in a fix like this.
Curley peşine düşmeyecektir çünkü yolcuları böyle bir durumda bırakamaz.
And he won't let me go, sir, and I am afraid to run away.
Peşimi bırakmayacak bayım ve kaçmaktan korkuyorum.
He says the porters won't go that way.
Hamalların o yoldan gitmeyeceğini söylüyor.
And if he don't go at all, they won't go at all.
Eğer Tod hiç harekete geçmezse, hiç kimse geçmez.
Yes, he won't go without Tobel.
Evet, Tobel'siz gitmeyecek.
- Go see if Wally wants you. - He won't.
- Bak bakalım Wally bir şey istiyor mu?
If I go in there, he won't pay any attention to me.
İçeriye ben girersem, onun dikkatini çekmem.
He won't go away. Go answer it.
Çekip gitmeyecek.
As usual. He won't go to the gym unless we drag him.
Onu zorlamayınca ne yüzmeye ne de spor salonuna gidiyor.
He won't go through with it.
Böyle devam etmeyecek.
But he's trying to go straight. Except some gamblers won't let him.
Kendini toparlamaya çalışsa da, bahisçiler peşini bırakmıyor.
Only he's a man who can't be harnessed to your kind of life, who won't go near the big, bright cities.
Sadece bir adam senin yaşam biçimine karışmayacak, ama aynı zamanda, parlak ve büyük şehrin yakınına bile uğramayacak.
What guarantee do I have that he won't go cold on the deal?
Anlaşmadan vazgeçmeyecek, bunu nasıl garanti edeyim sana?
But he said that he won't go away until you return or I tell him where to find you.
Ama sen geri dönene ya da nerede olduğunu öğrenene kadar buradan gitmeyeceğini söyledi.
He has an idea about the mountain now and he won't go near it.
Şimdi de aklına dağ hakkında bir şey yerleşti ve bundan kurtulamıyor.
Well, he certainly won't go back there.
Kesinlikle oraya geri dönmeyecek.
I begged him to take a couple of weeks off... just go to Honolulu by himself but he won't do it.
Birkaç hafta izin alıp tek başına Honolulu'ya gitmesi için yalvardım, gitmeyecek.
He's in his room and he won't go out.
O odasında ve dışarı çıkmayacak.
He won't come out and nobody'll go in and get him.
Kendisi dışarı çıkmazsa kimse içeri girip onu ele geçiremez.
He won't go far.
Çok uzaga gidemez.
He says it won't be long, you'll get on one of them trains and just go lunkedy-plunk all the way to Tucson without even stopping once.
Trenler çok hızlıymış. İçlerinden birine binince, koca yolda hiç durmadan ta Tucson'a kadar gidebilecekmişin.
You all know Simon won't like missing the hanging, so we'll wait, but if he don't show up soon we'll go ahead without him.
Hepiniz Simon'un idamı kaçırmayı istemeyeceğini biliyorsunuz, o yüzden bekleyeceğiz, Ama yakında gelmezse onsuz başlarız.
If my former friend, Swiecki, should go to Warsaw, will he or won't he be taking his present secretary along?
Eski dostum Swiecki... Varşova'ya gidecek olsa... şu anki sekreterini... yanında götürecek mi, götürmeyecek mi?
But as long as he's in the saddle, he won't let his sabre go.
Ancak uzun süre eyerde olmasına izin vermezdim.
Well, he won't let me go back to school.
Okula dönmeme artık izin vermeyecek.
- He won't go anywhere.
- Hiçbir yere gitmeyecek.
"I won't go home, and he won't collect his $ 5,000."
"Eve gitmeyeceğim ve o da 5.000 Dolar'ını alamayacak."
If he made her like being in bed with him, she won't go out with me.
Yatakta kocasından memnun olsa, benimle olmazdı.
Let's hurry and cover it up with palm leaves so he'll go to sleep and the pirates won't know he's there.
Çabuk, palmiye yapraklarıyla üstünü örtelim... Uyuyacak ve korsanlar orada olduğunu bilmeyecekler.
- It's not my fault! He won't let go!
- Haydi, gidiyoruz!
Go chat with the sentry so he won't notice us... Got it?
Gidip muhafızla konuş ki bizi fark etmesin... anladın mı?
He won't go where he doesn't know the minefields.
Mayın tarlalarını tanımadığı bir yere gitmez.
- He's a monster, and this... ugly monster he won't let me go. - The examining magistrate?
Sorgu yargıcına mı?
He won't let you go.
Sizi bırakmaz.
And he won't go out and get ajob?
Sokağa çıkıp, bir iş bulamıyor mu?
And he won't let you go?
Gitmene izin vermedi mi?
He won't go to Bundi.
Bundi'ye gitmiyor.
He won't even go to trial.
Mahkemeye bile çıkmayacak.
Maurice won't go along with us until he talks to you.
Maurice seninle konuşuncaya kadar bizimle gelmeyecek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]