English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ I ] / In my house

In my house Çeviri Türkçe

6,602 parallel translation
I've been cooped up in my house for way too long.
Epeydir eve kapandım kaldım.
Not in my house!
Benim çatım altında olmaz!
You don't mean to be rude and you talk like that in my house?
- Kabalık etmek istemiyorsun ama evimde bu şekilde konuşuyorsun, ha?
- I don't want this problem in my house.
- Evimde bu sorunu görmek istemiyorum.
- There's something in my house...
- Evimde birşeyler var...
That's why I buy them, and I keep them in my house.
Bu yüzden onu alıp evimde saklıyorum.
Stay here in my house.
Burada evimde kal.
I have four cranky women in my house.
Evimde 4 tane çatlak var.
Yeah, I wouldn't mind having one of these in my house.
Evimde olsa fena olmazdı.
In my house, on my bed, with someone else..
Benim evimde, benim yatağımda, başka birisiyle...
Other than that, the only person who seems to have met the victim is sleeping in my house.
Onun dışında kurbanla tanışan tek kişi evimde uyuyor.
And in return, I tolerate your pathetic, mousy presence in my house.
Karşılığında da evimde o acınası, ürkek varlığa tahammül ediyorum.
I don't want this in my house.
- Evimden götür bunları.
You want to tell me why the fuck you're in my house, motherfucker?
Neden evimdesiniz söylemek istermisiniz?
WHAT ARE YOU DOING IN MY HOUSE?
Evimde ne işiniz var?
And what the hell are you doing in my house?
Ve evimde ne arıyorsunuz?
And what are you doing in my house?
Ve evimde ne arıyorsun?
You're just an animal living in my house.
Sen benim evimde yaşayan bir hayvansın sadece.
The man now living in my house ordered Miss Knight's abduction.
Şu anda evimde yaşayan kişinin bayan Knight'ın kaçırılması ile ilgisi var.
Uh, you said you knew my sister's address in Primrose Hill, so I expect you have men watching the house, see who comes and goes.
Bana kız kardeşimin Primrose Hill'deki evinin adresini bildiğiniz söylemiştiniz. Bu yüzden evi izleyen adamlarınız olduğunu tahmin ediyorum,... eve giren çıkanı görmek için.
Well prepare for the shaming of your life, because I am in love with Paul and I'm gonna go live with him and his kind and I'm gonna tell anybody that will listen to me who I am and who my daddy is and that I chose to be one of the outcasts, because anything is better than living with the evil that lives in this house.
O halde hayatının en büyük utancına hazır ol, zira Paul'a aşığım ve o ve onun türüyle yaşamaya karar verdim ve beni dinlemeye hazır herkese benim ve babamın kim olduğunu ve dışlanmışlarla yaşamaya karar verdiğimi söyleyeceğim çünkü bu dünyadaki her şey bu evde yaşayan şeytanla yaşamaktan daha iyidir.
So, including this estate and the house in Montauk and the stocks and bonds held in trust from my grandfather, the fortune left to me could easily sustain a small country.
Kısacası, bu ev ve Montauk'taki evle birlikte dedemin himayesinde bulunan marka ve hisseleri de hesaba katarsak kalan servetle küçük bir ülkeyi yaşatacak kadar paraya sahibim.
The only thing that I know about what happened in that house was my girlfriend was murdered and I'm in here for life.
O evde olanlarla ilgili bildiğim tek şey kız arkadaşım öldürüldü ve ben ömrümün sonuna kadar burada kalacağım.
What I'm gonna need you to do is I'm gonna need you to go over to Fish's house, look around, and find my shoes.
Benim için Fish'in evine gitmeni istiyorum ve... etrafa bakmanı ve ayakkabılarımı bulmanı istiyorum.
This nigga broke in my [Bleep] house!
Bu zenci benim am... evime zorla girmiş!
- Okay. Oh my God, get ready to meet the new in-house counsel for "Vogue" magazine.
"Vogue" dergisinin yepyeni avukatıyla tanışmaya hazırlanın.
So the other... the other day when Tammy and I were late, we were at my dad's place, you know, we were, like, looking at the house, and he walked in, and... and he was...
Hani... geçen gün Tammy ve ben geç kalmıştık ya babamın evindeydik bilirsin işte eve biraz bakınıyorduk. sonra o içeri girdi, ve... ve o...
And when I got back around 6 : 30, the house was a mess, and Alice was gone, along with most of my jewelry, Thad's laptop, all of our televisions.
Altı buçuk gibi eve geldiğimde ortalık savaş alanı gibiydi ve Alice gitmişti. Mücevherlerimi, Thad'in laptopunu ve televizyonlarımızı da götürmüştü.
It's a bit harder to do in my own house, isn't it?
Bunu kendi evimde yapmak biraz daha zor değil mi?
So, anyway, I got in my car, and I drove to my old house in Pilsen.
Yani, herneyse, arabama bindim ve Pilsen'deki eski evime gittim.
This was my house long before Christa, hell if I was gonna lose it in the settlement.
Eğer evlilik sözleşmesi yüzünden kaybedeceksem belirteyim bu ev Christa yokken benimdi.
Nobody is leaving this house until I have the stamp in my hand.
Pul elime geçmediği sürece,... kimse bu evden ayrılmayacak.
You cannot hide from me in my own house.
Kendi evimde benden saklanamazsın.
Like when my dad died, she gave my mom her house in the catskills for a few months so she could grieve in peace.
Babam öldüğünde, Catskills'deki evini birkaç aylığına anneme verdi. Kederini huzur içinde yaşadı.
I can't allow you to question a maid in this house - without my being present.
- Ben olmadan bu evin bir hizmetçisini sorgulamanıza izin veremem.
And here's my thinking life in a great house must be dull work.
Büyük bir evde yaşamak sıkıcı bir iş diye düşünmem işte bundan.
In my whole life, growing up in that house- - no cable.
Tüm hayatım boyunca, o evde büyürken kablolu yoktu.
I got my eyes on this sweet bottle in House Romero.
Romero hanesinde ki bu tatlı şişeye göz koymuştum.
I was here in my own house and I was terrified.
Kendi evimin içinde korkudan ölüyordum.
You were supposed to meet me outside My house, not in my room.
Evin önünde buluşacaktık, odamda değil.
I don't want to take my shoes off every time I go in a house.
Ayakkabılarımı çıkaramam her eve girdiğimde.
And then I got a very horrible letter from a burger chain that felt my in and out workout infringed upon the name of their burger chain. They were going after my house. They were suing me personally.
Ve sonra bir burger zincirinden çok korkunç bir mektup aldım ve onların burger zincirlerinin adı üzerinde egzersiz yerimizle ilgili bir ihlal yapıldı.
I fear for my future in this house when you are gone.
Siz gittiğinizde bu evdeki geleceğim için korkuyorum.
My mother always said, "A woman should never leave the house without lipstick unless it's in a coffin."
Annem her zaman kadın tabutun içinde olmadığı sürece ruj sürmeden evden çıkmamalı derdi.
Once I'm out, have the house secured and have my son arrested and brought down through the streets in handcuffs.
Dışarı çıktığımda, evin güvenliğini sağlayıp oğlumu tutuklayın. Elleri kelepçeli bir şekilde sokağa çıkarın.
Look, he deposited the money in installments, And I have the last one at my house.
Bakın, parayı taksit taksit yatırmıştı ve son taksidi de benim evimde.
Oh, my God, he's in the house!
Aman Tanrım, o evde!
Please don't speak that way to my daughter-in-law... not in this house.
Lütfen bu evde gelinimle o şekilde konuşmayın.
Anyway, you're living in my parents'house.
Yine de, ailemin evinde yaşıyorsun.
I'll sell him my half and he'll let Oso and his crew run the house in Stockton.
Kendi payımı ona satarım ve o da Oso ve tayfasına Stockton'daki evi işlettirir.
Most of my guys are in the house.
Adamlarımın çoğu evde.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]