In my room Çeviri Türkçe
6,298 parallel translation
You knew a girl was murdered in my room and you still let me live in it.
Bir kızın odamda öldürüldüğünü biliyordun ama yine de orada uyumama müsaade mi ettin yani?
Having a mirror in my room will be like having company!
Odamda ayna olunca yanımda biri varmış gibi olacak.
I'll sleep on the couch, and you guys stay in my room.
Ben kanepede yatarım, siz de benim odamda.
What the hell are you doing in my room?
Odamda ne halt yiyorsun?
I'll be in my room.
Ben odama çıkıyorum.
You should go look in my room.
Odama gidip bakmalısın.
Coach is in my room, and you guys are now moving in together.
Koç benim odamda. Siz ikiniz birlikte yaşamaya başlıyorsunuz.
'A thief in my room.'
Odamda bir hırsız var.
I'll be in my room.
Odamda olacağım.
You want in my room?
Gelmek mi istiyosun?
I almost stayed in my room.
Adeta odamda kısılı kalmıştım.
I'll "B" in my room B'ing awesome.
Odamda, muhteşem olacağım.
Hey, hey. Hey. No kissing in my room.
Odamda öpüşmek yok.
If you need anything else, I'll be in my room.
Başka bir şey istersen odamda olacağım.
No, I'm not putting bunk beds in my room, Schmidt.
Hayır, odama ranza koymuyorum, Schmidt.
In my room.
Benimkine.
First you snoop about in my room, unearthing my belongings, and now...
Önce odama burnunu sokuyor, eşyalarımı ortaya döküyorsun, şimdi de...
Why don't we go talk in my room?
Neden odamda konuşmuyoruz?
Jess, I'm putting my stuff in your room.
Jess, senin odana yerleşiyorum.
And I spent so many nights, late at night, pacing the floor in my living room, on my eighth beer, my ninth beer, my tenth beer.
Günlerce uyumadım. Gece yarılarında oturma odamda dolaşıp durdum. Sekizinci, dokuzuncu onuncu biramı içerek.
He would run into my room in the middle of the night convinced that something was coming up the stairs to get him.
Gecenin bir yarısı odama gelip bir şeyin merdivenlerden çıkıp onu almak için geldiğine beni ikna etmeye çalışırdı.
I mean he's not in the room, he's not in the parlor, and my keys are gone... my car keys.
Odada değil, salonda değil, anahtarlar da onda. Arabamın anahtarları da...
I took reasonable action to ensure my safety. And the safety of the two civilians in the room.
Kendi güvenliğim ve odadaki iki kişinin güvenliği için mantıklı olanı yaptım.
I swear on my- - You couldn't find a smaller room for us to talk in?
Daha küçük bir oda bulamadın mı?
I would be appalled to see the father of my hanya tavo stay in a brothel when we have ample room.
Burada bu kadar boş odamız varken, gelinimin babasının bir kerhanede kalması beni de çok üzerdi.
You can have my room in like two minutes.
Oh, merhaba. Odayı iki dakika sonra kullanabilirsin.
Hey, if I'm messy, it's'cause I'm crammed into half a room instead of having my own room in a mansion that we can't afford'cause they put all our money into Sue's mouth!
Dağınıksam odamın yarısını birisiyle paylaştığım ve kendi odamın olacağı bir köşkte yaşayamadığımız içindir. Çünkü tüm paranızı Sue'nun diş tellerine yatırıyorsunuz.
What? Yeah, a bomb went off in my dressing room.
- Evet, soyunma odamda bir bomba patlamış.
I'm not gonna let a bunch of hypocrites tell me to keep my pants on at work when this place was built on all of you feeling each other up in our on-call room!
Bu yer sizin zamanınızda da... aynen böyleydi!
I have to go to the ladies'room And wash whatever is on my mouth and in my mouth off my mouth and out of my mouth.
Tuvalete gidip ağzımın içinde, dışında, sağında, solunda ne varsa yıkamalıym.
But my parents threw me a prom in our living room.
Ama annemler oturma odasında benim için bir balo düzenlediler.
I knew there was a camera in the room when my phone picked up interference.
Telefonumda parazit olunca odada bir kamera bulunduğunu anladım.
I'm not gonna talk about my romantic life with a dead body in the room.
Bir cesetle aynı odadayken aşk hayatımdan konuşmayacağım.
There's more room in my life for... fun.
Artık hayatımda eğlenceye daha çok yer var.
And there's always room in the tum-tum for my newest obsession :
Ve midem de yeni takıntım için her zaman yer var :
And now I have to get tested, which means I have to go down to the campus free clinic, and sit in that waiting room with warts on my face.
Ve şimdi ben de test yaptırmak zorundayım, ki bu da aşağıda ki ücretsiz okul kliniğine gitmem, ve yüzümde bu lekeyle bekleme odasında oturmam demek.
- Schmidt is living in my room.
- Schmidt odamda kalıyor.
Like, you stay in the living room on the couch, and I stay in my bedroom.
Mesela sen koltukta yatmaya devam edersin, ben de yatak odamda.
I don't get how my brother, the same person who protected me from all those bullies at school, is sitting in an interrogation room trying to convince me he's not a crackhead!
Ben asıl kardeşimin, beni okulda her şeyden koruyan ile aynı kişinin, sorgu odasında oturmuş beni kokainman olmadığına inandırmaya çalışmasını anlamıyorum.
Anyway, about my idea for the fridge in the break room...
Neyse ne diyorduk mola odasındaki bu buzdolabı ile ilgili..
I'm as motivated to find my brother as anyone in this room. May I remind you, there's still no proof that he compromised the agency.
Teşkilatı zor durumda bıraktığına dair henüz herhangi bir kanıt olmadığını hatırlatmak isterim.
Three weeks ago, I took the papers out of the tech area and hid them in my dorm room.
Üç hafta önce, kağıtları teknoloji alanından alıp kendi odama sakladım.
I left it in my dorm room, okay?
Yurt odamda unutmuşum, tamam mı?
I went to my daughter's room to tuck her in.
Kızımı odasına götürmeye gittim.
But why's it happening in my living room?
Ama neden benim oturma odamda?
My men found this gold in your room, stitched into your valise.
Adamlarım bu altını odanda, valizinin içine iğnelenmiş halde buldu.
I know he's in my thoughts, he's in my heart, and some people would say he's in this room, but Detective Barry Frost isn't sitting here.
Biliyorum o hep aklımda, kalbimde, hatta bazı insanlar bu odada olduğunu bile söyleyebilir, ama Dedektif Barry Frost burada oturmuyor.
I'm standing in my board room, people downstairs handcuffing themselves to the receptionist's desk, honking horns, not letting us out of the building.
Ben yönetim kurulu odamda dururken,... aşağıda insanlar kendilerini resepsiyona kelepçeliyorlar,... kornalara basıyorlar, bizi binadan dışarı çıkarmıyorlar.
I live in Sunset Park, but I'm not allowed to keep my birds there. Even though there's room on the roof.
Sunset Park'ta yaşıyorum ama çatıda yer olmasına rağmen orada kuşlarımı besleyemiyorum.
There's a phone in my daughter's room.
Kızımın odasında da telefon var.
I feel like, in my heart, that that was a... that was the wrong to say, especially to two women who are sitting alone in a room together.
İçimde bunun söylenmeyecek bir şey olduğuna dair bir his var. Hele hele bir odada baş başa oturan iki kadına.
in my opinion 572
in my heart 96
in my country 72
in my bed 49
in my mind 161
in my view 52
in my experience 382
in my dreams 78
in my world 69
in my defense 150
in my heart 96
in my country 72
in my bed 49
in my mind 161
in my view 52
in my experience 382
in my dreams 78
in my world 69
in my defense 150
in my house 118
in my case 131
in my hand 30
in my day 121
in my head 141
in my eyes 40
in my family 33
in my own way 47
in my book 75
in my dream 57
in my case 131
in my hand 30
in my day 121
in my head 141
in my eyes 40
in my family 33
in my own way 47
in my book 75
in my dream 57
in my life 110
in my apartment 37
in my home 30
in my pocket 58
in my office 200
in my car 54
in my 68
in my professional opinion 37
in my time 45
in my hands 18
in my apartment 37
in my home 30
in my pocket 58
in my office 200
in my car 54
in my 68
in my professional opinion 37
in my time 45
in my hands 18