Point Çeviri Türkçe
71,911 parallel translation
That's not great, but I'm gonna do nice things for every goober in this place until my point total is so high I can rub it in all their smug faces.
Tamam iyi değil ama buradaki herkes için o kadar çok iyi şey yapacağım ki puanım tavan yapacak karşılarına çıkıp havamı atacağım.
- Well, at some point, you'll respond, right?
Ama geç de olsa karşılık verirsin herhalde değil mi?
So just a-point to where the guacamole money is, and I'll-a install-a da safe-a in da, how you say, a-place?
Guacamole paralarının nerede olduğunu söyle de gidip kasayı oraya siz nasıl diyor, kurayım.
Not one more point. What the fork?
Bir puan bile artmadı bu ne moktan bir iştir.
There's no way to increase my point total because everything I'm doing is out of self-preservation.
Puanımı artırmam imkansız çünkü yaptığım her şeyi çıkarım için yapıyorum.
Yes, voluntarily sacrificing herself and heading to the Bad Place would be a point in her favor.
Evet gönüllü olarak Kötü Yer'e gidiyor olması onun lehine olabilirdi.
I put your mail on your desk and you have an appointment later with the Director of Point Calculations.
Postalarını masana bıraktım. Puan Hesap Müdürü seninle görüşmek istiyor.
Good point, bud.
Doğru düşünmüşsün.
The point is, if she's going down there because of me, I'll never be at peace.
Sonuçta benim yüzümden giderse burada huzur bulmam mümkün değil.
Point of order. I don't accept this offer.
Yanlış karar, bunu kabul edemem.
This is a 14 million-point plan.
14 milyon puanlık bir plan bu.
And I'm talking a 12-point, 275 pounds, a real prize animal.
12 boynuzlu, 125 kiloluk gerçekten vurmaya değer bir hayvandan bahsediyorum.
You never point your gun at another person, ever.
Silahını asla başka bir insana doğrultma. Asla.
They were arguing about something, and the other guy just fucking shot him, point blank!
Bir şey hakkında tartışıyorlardı ve diğer adam vurdu bir anda bunu!
That's my point.
Onu diyorum işte.
Point taken, but there's a man out there somewhere wearing a suicide vest, probably in an area packed with innocent civilians.
Anladım ama dışarıda intihar yeleği giymiş bir adam var. Masum sivillerle dolu bir yer olabilir.
There's a main sewer access point in the power hub on the south side.
Güney tarafındaki güç merkezinde bir kanalizasyon çıkışı var.
There's no point in talking here!
Burada konuşmanın manası yok!
If you were working in Los Angeles in the'90s, any time in there, you'd run into Sandy Wexler at some point.
1990'larda Los Angeles'ta calistiysaniz ona rastlamissinizdir.
The point is, is that history is littered with cases of shortsighted companies who didn't recognize what the customers wanted, and ended up going belly up.
Mesele şu, tarih, müşterilerinin ne istediğini fark edemeyen ve sonunda da iflas eden basiretsiz şirketlerle tıka basa doludur.
The point is, I alter clothes because I know what my customer wants.
Kıyafetleri değiştiriyorum çünkü müşterimin ne istediğini biliyorum.
And by this point, the... The entire Pizza Hut is looking at us.
Ve bu noktada, bütün Pizza Hut bize bakıyor.
Even worse, she completely missed the point of The Elephant Man.
Daha da kötüsü, Fil Adam'ı hiç anlamamış.
This brings me to my second point.
Bu da beni ikinci konuya getiriyor.
I'm my best self from ten to two, so, maybe you could point me toward my workstation?
Saat 10'la 14 arası en verimli zamanım. Çalışma yerimi gösterir misin?
Lower price point than I would have guessed.
Düşündüğümden daha ucuz.
This conversation has reached a natural stopping point.
Konuşmamız doğal bir durma noktasına geldi.
I mean, what's the point, you know?
Yani, ne anlamı var, değil mi?
I was just being dramatic to prove a point.
Bir şey ispatlamak için sadece abartıyordum.
You're totally missing the point.
Esas noktayı kaçırıyorsun.
Yes, that's the entire point of this exercise.
- Konuşmanın kilit kısmı burasıydı evet.
No, he says if that collection's not for everyone, then what's the point of even having it here?
Hep demiştir : Paylaşmayacaksan koleksiyonun anlamı ne?
Look, I don't even know James Palmer, so whatever he said- - He didn't have to say anything, all he had to do was point.
James Palmer'ı tanımıyorum bile o yüzden ne dediyse... Bir şey demesine gerek kalmadı küçük bir işaret yeterli oldu.
But I suppose that is exactly their point, then, isn't it?
Ama sanırım amaçları da tam olarak bu öyle değil mi?
I was just trying to prove my point.
Söylediğimi kanıtlamaya çalışıyordum.
And I'm not hurt, because this was all a rhetorical exercise to make a point.
Ve canım yanmadı çünkü bunu açıklama yapmak için uydurdum.
The point of our arrangement is to give us time to find a solution to save everyone.
Anlaşmamızın gayesi herkesi kurtarabileceğimiz bir çözüm yolu için vakit kazanmaktı.
I'm not gonna kill myself... what's the point?
- İntihar etmeyeceğim. Ne anlamı var ki?
I didn't see much point in fixing it.
Düzeltme gereği duymadım.
What's your point?
Ne demeye çalışıyorsun?
You make a fair, if somewhat intense, point.
Haklı olabilirsin. Evet.
Agent MacKenzie has a point.
Ajan MacKenzie haklı.
Daisy and I can take point on the rescue mission.
Daisy ve ben kurtarma görevine öncülük edebiliriz.
I know we're only looking for a body at this point, but it's still the right thing to do.
Bir ceset aradığımızı biliyorum ama bu hâlâ yapılacak en doğru şey.
But this time he has a point.
Evet. Ama bu sefer hakkı var.
- Rally point set and confirmed!
Süvari sonunda ortaya çıktı.
May's the only one who would know I gave it to Billy, so I think we know where to point the finger.
Kitabı Billy'ye verdiğimi bilebilecek tek kişi May. Yani sanırım kimin kaçırdığını biliyoruz.
I didn't want to know. That was the whole point in giving it to him.
Kitabı vermemin amacı buydu zaten.
Think that's the point.
Sanırım amaç da bu.
I think he has a good point.
Bence haklı.
Fair point.
Doğru dedin.
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point made 26
point one 17
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point made 26
point one 17