So there we were Çeviri Türkçe
417 parallel translation
" So there we were.
" Açıktaydık.
So there we were facing a whole squad of bonies.
Izbandut da yanımdaydı.
We were going to be married on Tuesday, and then we postponed it, so my sister could get there from New Hampshire, remember?
Salı günü evlenecektik, ve sonra erteledik çünkü New Hampshire'dan kız kardeşim gelecekti, hatırladın mı?
We were so shocked, we just stood there for a moment.
Çok şaşırdık, bir süre orada kalakaldık.
There was so much enthusiasm and we were always together.
Çok hevesliydik ve her zaman beraberdik.
Unfortunately, there were no witnesses so we've only your word for that.
Maalesef başka tanık olmadığı için sözünüze güveneceğiz.
- So you told me. And though we made every precautionary check, we never went to extremes like this unless... Unless you were tipped that there was to be an attempted assassination.
Her ihtiyati kontrolü yapsak da, aşırılığa hiç kaçmazdık... tabi bir suikast girişimi konusunda ihbar almamışsanız.
Things were going so swimmingly for The Four Donahues, one winter, we even vacationed there.
İsler o kadar yolundaydı ki, bir kış biz de orada tatil yaptık.
There were so many people around the other day, we hardly had a chance to talk.
Diğer günler burada çok insan vardı, Konuşma fırsatı bulamadık.
There were so many places we had planned to travel but he was occupied with his work here.
Seyahat etmeyi istediğimiz bir sürü yer vardı... ama buradaki işinin başından ayrılamıyordu.
There was berlin to worry about and indochina, and algeria and all the other myriad problems, major and minor that somehow had lost their incisive edge of horror because we were so familiar with them.
Berlin, Çinhindi ve Cezayir'i düşünebilirdik. Ve irili ufaklı sayısız diğer sorunu. Ama bir şekilde hepsinin belirgin korkuları geçmişti.
There were no trains so we were bored.
Hiç tren yoktu haliyle biz de sıkıldık.
We were a bit elated back there, it is because we live so isolated.
Orada bir parça mutluyduk zira, çok izole yaşıyorduk.
If so, the Romulans could attack into Federation territory before we knew they were there, before a vessel or a planet could even begin to get their defences up.
Orada olduklarını tam bilemeden saldırabilirler, bir gemi veya gezegen savunmaya geçmeden yapabilirler.
it seems that there's some mistake, because I have come here under the assumption that we were to have a date tonight, and, uh, it seems that Miss Bishop knows nothing about it... and so I would like to find out what's happening here.
Öyle görünüyor ki, burada bir hata var, çünkü ben buraya randevumuz olduğunu düşündüğüm için geldim ama görünüyor ki Bayan Bishop bu konuda hiçbir şey bilmiyor. Neler olduğunu öğrenmeye çalışıyorum.
So, there we were in front of the fireplace... and making love... which was new to me - to make love to a man.
Şöminenin önündeydik ve sevişiyorduk. Bir adamla sevişmek benim için yeni bir tecrübeydi.
But in case there were some survivors, we took MacDonald with us so that he could parley with them and secure permission for our search.
Ama bazı sağ kalan kimseler olduğu olasılığına karşı, bizde MacDonald'ı yanımıza aldık, çünkü o, orada bizim adımıza güvenli bir biçimde barış görüşmesi yapabilirdi.
I know that you were only following orders, so there is no reason why we cannot be friends, is there?
Sadece verilen emirleri uyguladığını biliyorum, bu yüzden arkadaş olmamamız için bir sebep yok, değil mi?
there were evenings when we were so tired we couldn't even
Geceler boyu sürmüştü. Hatta bazı şeylere gücümüz kalmamıştı.
So, there we were in a ghost town, Harry and me.
Böylece, Harry ve ben kendimizi hayalet bir kasabada bulduk.
I see you have completed your task He-man yes, but there's still so much we don't know then listen and I shall tell you all many years ago twins were born to Randor
Evet, ama hala bilmediğimiz çok şey var. Öyleyse dinle. Sana her şeyi anlatacağım.
If we start buzzing about down there, we're liable to find their mental power is so great, they could reach out and swat this ship as though it were a fly.
Bir şey yapmaya kalkışacak olursak, zihin güçlerinin, gemiyi bir böcek gibi ezecek kadar güçlü olacağını görürüz.
- in one episode I wore this dress that I liked so much and we tried to see if we could get it we've all tried everyone on the cast me and Rachel were like can we have that and there like no
Hepimiz uğraştık. Kadrodaki herkes. Ben, Rachel...
Well, we were going to hold it at Gary's Olde Towne Tavern, but they're just so darn crowded in there.
Gary's Old Towne Tavern'da yapacaktık ama çok kalabalık.
- You and Brandon. - We were. But he's out here where it's like paradise, and I'm still back there where the only reason people wear sunglasses this time of year is so they don't go snow-blind.
Ama o burada 291 00 : 21 : 37,816 - - 00 : 21 : 39,943 cennet gibi bir yerde, ve ben hala yılın bu zamanlarında insanların güneş gözlüğü takmasının tek nedeninin kar-körü olmamak olduğu yerdeyim.
The day of the murder, I decided to tell Roman how I really felt, that we were so much happier before in Germany, that we would be happier there now, together. I love you. But Roman said he could never love me.
Cinayet günü, Roman'a neler hissettiğimi söylemeye karar verdim, daha önce Almanya'da çok daha mutlu olduğumuzu ve orada birlikte daha mutlu olacağımızı.
No, it'll be down there, and we were going to have some clouds in Beverly Hills, but the council voted, decided against it, so there'll be no rain in Beverly Hills.
Burada alçak basınç sistemimiz var. Hayır, orada olacak. Ve Beverly Hills'te bazı bulutlarımız olacak.
So then, as we were leaving we were just kind of standing there, and she was smiling at me.
Sonra tam oradan ayrılırken bir an için göz göze geldik ve bana hafifçe gülümsedi.
There we were, a fleet so large it nearly eclipsed the sun.
Güneşi bile gölgede bırakacak büyüklükte bir filoyla gittik.
So, if I were to say "I've never been to Mars" then neither of us put our fingers down,'cause we haven't been there.
Mesela, "ben hiç Mars'a gitmedim" diyecek olursam ikimiz de parmağımızı bükeriz, çünkü oraya ikimiz de gitmedik.
There were no signs that anyone would be moving back in so we decided to move in and make it our new home.
Kimsenin geri dönmeyeceğini anlayınca içeri girip, orayı yeni yuvamız yapmaya karar verdik.
So, were we having our first fight back there?
Orada ilk kavgamızı mı ettik?
perhaps we were the first postwar film generation and i say we because there were so many of us who tried to describe the world as it was we showed only micro worlds the titles suggest this the school the factory
Belki de biz, "Biz" diyorum çünkü o kadar kalabalıktık ki, dünyayı olduğu gibi tanımlamaya çalışan, savaş sonrası ilk film kuşağıydık. Sadece mikro-dünyalar gösterdik. İsimler de bunu ele veriyor :
... so the whole thing exploded, and there we were, 70,000 light years from home, and no way to get back.
... öylesine bütün bir parça olarak patladı, ve sonuç olarak evimizden 70,000 ışık yılı uzaktayız, ve geri dönebilmenin hiçbir yolu yok.
But if I was a bird... if you were a bird, we could fly... and be there quickly and not have to walk so far.
Ama ben bir kuş olsaydım... Sen de bir kuş olsaydın, uçabilirdik... Yürümek zorunda kalmaz ve gideceğimiz yere çabucak gidebilirdik.
So this time, the enemy would know we were there.
Krallığımı bulacakları kesindi.
There was a lot of focus on that so I don't know how it all fits together but we were thrown.
Ama herkes buna çok ilgi göstermişti. Yani bunların hepsi nasıl birbirinin içinde eriyor bilmiyorum ama sarsılmıştık.
Yeah, see, when we met I was over there and you were over here so the image was reversed.
Evet, bakın, sizle karşılaştığımda ben oradaydım, siz buradaydınız bu yüzden görüntü tersine döndü.
We were flying there, and I'd never been before... and Linda had, so you would think... that she would give me the window seat... but she didn't.
Ben daha önce hiç binmemiştim ve Linda binmişti, bu yüzden pencere yanındaki koltuğu bana verdiğini düşünebilirsin ama vermedi.
So he thought, I have to go there, not invite Tito in Soviet Union, because we're big country and we have to show them that we were wrong. "
Bu nedenle oraya gitmesi gerektiğini, büyük bir ülke olduğumuzdan Tito'yu buraya davet etmek için değil, onlara yanıldığımızı göstermek için gitmesi gerektiğini düşünüyordu.
I know we were talking about you for a moment there, but my day was so bad.
Biliyorum tam senin hakkında konuşmaya başlamıştık ama günüm gerçekten berbat geçti.
We knew that none of our people were out there, so it had to be a wounded Cardassian.
Orada bizden birisi olmadığını biliyorduk, bu yüzden o ses bir Kardasyalı'ya ait olmalıydı.
So we followed them out to a car and there they were, tying it around a big rock
Onları arabaya kadar takip ettik ve onu koca bir kayaya sarmaya çalışırlarken bulduk.
You know, there used to be a time when you and I were so in sync in everything that we did.
Bilirsin, eskiden yaptığımız her şeyde..... senkronizeydik.
There were no other free tables so we sat together, and since then, he's been acting like we're some kind of couple.
Başka boş masa yoktu. Birlikte oturduk. O günden beri çiftmişiz gibi davranıyor.
I think we were in both time frames simultaneously so the Stargate was there one minute and gone the next.
Galiba biz aynı zamanda iki çerçevede bulunduğumuzdan,..... yani Yıldız Geçidi oradayken, bir anda yok oluyor.
'Galileo showed us that these molecular signatures we think are indicative of life were really there, so it gave us some confidence that by looking for similar signatures in atmospheres of other planets, we could infer that life was there as well.
Galileo bize, bir gezegende hayat olduğunu gösteren işaretlerin moleküler izlerinin gerçekten var olduğunu gösterdi. Bunlar ayırt edebilir şeylerdi. Bu da bize, başka gezegenlerin atmosferlerinde benzer izler aramamız için cesaret verdi.
'All of us were so certain'there'd be organic material on Mars. 'When it said "There isn't any,"'we said, " Try somewhere else.
Hepimiz Mars'ta organik madde olduğundan o kadar emindik ki test sonucu gelip hiç olmadığını söylediğinde " Başka yere bakalım.
So, there we were standing on the cliff, and the ground started to rumble. And just as it started to go, he grabbed me before I fell.
Vadinin yanında duruyorduk sonra yer sallanmaya başladı ve tam toprak altımdan kayarken beni düşmeden yakaladı.
My boyfriend and I were just, like, making out... and then we heard a noise out there, so he went to go check it, but--well, that was, like, ten minutes ago.
Erkek arkadasim ve ben sey yapiyorduk... oralarda bir ses duyduk, kontrol etmeye gitti, ama- - bu, 10 dk. kadar onceydi.
So... we wouldn't know whether it's safe to land... until we were almost there.
Bu yüzden oraya iniş yapmanın güvenli... olup olmadığını da bilmiyoruz.
so there you go 70
so there 102
so there i was 29
so there's that 85
so there is 17
so there you are 54
so there i am 22
so there we are 33
so there you have it 27
so therefore 25
so there 102
so there i was 29
so there's that 85
so there is 17
so there you are 54
so there i am 22
so there we are 33
so there you have it 27
so therefore 25
so there's nothing to worry about 19
so there's 27
so there it is 43
there we were 28
we were here 38
we were 914
we weren't 120
we were there 68
we were close 44
we were talking 74
so there's 27
so there it is 43
there we were 28
we were here 38
we were 914
we weren't 120
we were there 68
we were close 44
we were talking 74
we were together 65
we were here first 26
we were just friends 20
we were friends 142
we were happy 66
we were young 47
we were lucky 44
we were in love 65
we were just kids 26
we were married 58
we were here first 26
we were just friends 20
we were friends 142
we were happy 66
we were young 47
we were lucky 44
we were in love 65
we were just kids 26
we were married 58