Elimizde Çeviri İngilizce
14,632 parallel translation
Şimdi anladım elimizde bir grup ölü kalana kadar bir şey yapmadan bekleyelim.
Well, that figures. Wait it out till we've got a stack of dead bodies on our hands.
- Peki elimizde kim var?
Who have we got?
Dalları elimizde sallasak ne kadar eylenceli olur dersiniz?
Hey, how foon would it be if we waved sticks around?
Elimizde "Açık Tehlike" ve "Son of the Mask" adlı filmler var.
We have Clear and Present Danger, Son of the Mask... oh, and here's most of a puzzle.
Elimizde ne varsa kaybettik.
We lost everything and cheers.
Partideki resminiz elimizde.
We got your, uh, picture at the party.
Dr. Railly ve Bayan Goines sağ olsun Elçilerin hedefinin ismi elimizde.
Railly and ms. Goines, We have the name of another of the messengers'victims.
" Pekâlâ, öyleyse elimizde bir, iki, üç, dört...
All right, so we got one, two, three, four...
- Elimizde olabilecek Nainsanları ortaya çıkarıp kayıt altına almak karşılığında mı?
In exchange for revealing and registering any Inhumans we may have?
Ama bu sefer elimizde doğru bileşenlerin hepsi var.
But this time, we have all the right ingredients.
- Kamera görüntüleri de elimizde. Evet, ikramiyesi.
- We got security feeds, too.
Hive'ı elimizde tuttuğumuz sürece onun için gelecekler.
As long as we have Hive, they're gonna come for him.
Buna karşılık, elimizde yedek bir gelin ve sokaklarda kendi başkanıyla kavga eden bir damat var.
Instead, we have a replacement bride... and a bridegroom brawling in the street with his own reeve.
Şu an elimizde çok az bilgi var fakat kurbanın Jordan Hamlin olduğu tespit edildi.
- We have very few details right now, but the victim has been identified as Jordan Hamlin,
Fakat buna karşılık elimizde fotojenik bir kukla var.
But all we have in exchange is a telegenic puppet.
İki hafta önce elimizde kontrat olması lazımdı amına koyayım.
We should have had a contract two fuckin'weeks ago.
Elimizde iyi ve kötü haberler olduğu görünüyor.
Looks like we got a good news / bad news situation on our hands.
Ve şimdi elimizde kanı var.. .. onu yok etmenin bir yolunu bulacağız.
And now that we have his blood... we're gonna find a way to unmake him.
Elimizde tarihi, yeri ve ulaşım araçları var.
We've got a date, a location, and the means of transit.
Elimizde. Hadi gidelim, hadi gidelim.
Let's go, let's go!
Elimizde tam tersini söyleyen kanıtımız var.
We have evidence to the contrary.
Elimizde hemen halledilmesi gereken bir mesele var.
We have a situation that has to be handled now.
Pekala, şu anda elimizde Savage'ı durdurmak için gereken şey yok ama belki de artık onun gücüne ulaşmasını engelleyecek bir yol bulabiliriz.
Okay, so we don't have what we need to take out Savage, but maybe now we can figure out a way to stop his rise to power.
Hepinizin bildiği gibi, elimizde çoktan bir çözümü var.
As we all know, we already have a solution.
Elimizde değil.
I guess we can't help ourselves.
Ayrıca elimizde genç bir kadının, bir çalışanınızın Goodwin'in 8 Mart'ta Cincinnati'deki etkinlikte gönüllü kılığına girdiğini belirten yazılı ifadesi var.
We also have a deposition from a young woman, a staffer, who says Goodwin posed as a volunteer at an event in Cincinnati on March 8th.
Elimizde telefon kayıtları var Bayan Dunbar.
We have phone records, Ms. Dunbar.
İlk ölümümüzde elimizde olan nesneler Savage'ı öldürmek için kullanılabilir.
Objects present at the moment of my... our first death can be used to kill Savage.
Ve eğer Savcı'nın ofisi daha önce elimizde bir şey olmadığını bilmiyorsa artık biliyor.
And if the DA's office didn't suspect we had nothing before, they gotta be sure now.
Elimizde olan her şeyi NYPD'ına vermemiz lazım.
We have to hand everything we have to the NYPD.
- Onu öldürürsen elimizde bir şey olmaz.
- You kill him, we have nothing.
Onu öldürürsen elimizde hiç bir şey olmaz Frank
You kill him, we got nothing, Frank.
Güvenlik kameraları devre dışı bırakılmış, o yüzden elimizde görüntü yok.
Security cameras were disabled, so no video.
Elimizde ipucu olmadığından ötürü soruşturmamızın bir sonraki adımına odaklanalım mesela çalınan o konteynırda ne vardı?
So, since we don't have any leads, let's focus on the next steps of the investigation, like what was in the stolen container.
Böylece Ali'nin cinayetiyle ilgili bildiğini öğrenmek için elimizde bir koz olacak.
- And then we'll have leverage to find out what she knows about Ali's murder.
Elimizde hiçbir kanıt yok.
We don't have any proof.
Kurbanı Ty'la seks kasedi çekmek için tuttuğunuzu söyleyen Ronnie Hillman'ın yeminli ifadesi var elimizde.
We have a sworn statement from Ronnie Hillman saying that you hired the victim to make a sex tape with Ty to blackmail him.
Ayrıca bizim elimizde değil.
Plus, it's out of our hands.
Laboratuvara döndüğümde elimizde daha çok şey olacak.
I'll know more once I'm back at the lab. Okay.
Elimizde ipucu olmadığı için soruşturmanın sonraki aşamalarına geçelim. Mesela, çalınan konteynırda ne vardı?
So, since we don't have any leads, let's focus on the next steps of the investigation, like what was in the stolen container.
- Elimizde ne var şimdi?
Right, so what have we got?
Balistik raporu gelene kadar elimizde tutuyoruz.
We're holding him, waiting on ballistics.
Elimizde hortumculuğunun kanıtı var, bu da geçerli sebep olmaya yeter.
Actually, we do. We have proof of the embezzlement, and that's enough for probable cause.
Suç mahallinde duyduğumuz çatışma da dahil, elimizde zaten silahların karıştığı beş olay ve iki saldırı var.
Including the shooting we heard at the crime scene, we've already had five incidents involving weapons and two assaults.
- Henüz yerini saptayamadık ama elimizde Tamika'nın arabasında bulduğumuz eroin var.
We haven't located it yet, but we do have the heroin that we found in Tamika's car.
Bay Price, elimizde, kardeşinizin uyuşturucu işi hakkında Peter'ın bildiğinden daha fazla delil var.
Mr. Price, we have more evidence about your brother's drug business than Peter knows.
Elimizde silah zoruyla bir içki dükkanını soyarkenki görüntün olduğunu düşünürsek sence başka ne gibi bir yardıma ihtiyacımız var ki?
Considering that we have a video of you holding up a liquor store at gunpoint, what further help do you think we need?
Baksana, elimizde Hickman aleyhine iyi bir ikinci derecede dava var.
You know, we have a good circumstantial case - against Hickman.
Bay ve Bayan Hudson kızınız elimizde...
Mr. and Mrs. Hudson, we have your daughter...
Kızın elimizde.
We've got your daughter.
Fontana'ya nasıl gittiğini de biliyoruz o yüzden başın dertte, Mark. Hayır, Emile zaten elimizde.
No, we already have Emile.