Işin doğrusu Çeviri İngilizce
955 parallel translation
Bak, işin doğrusu buradaki manzara beni hayal kırıklığına uğrattı.
It would mean such nasty publicity.
Hayır efendim, işin doğrusu, bulamadım.
No, sir, I ain't, and that's a fact.
Bana söz verdirtti, işin doğrusu bu.
She made me promise, and that's the truth of it.
- Şey, işin doğrusu...
- Well, you see...
Napoli, nedir işin doğrusu?
Hey, Napoli, what's his story?
Bir yüzbaşının yardımıyla, işin doğrusu.
A captain, to be exact.
Dave, işin doğrusu onunla beraber olmanın faturası kabarınca ondan ayrıldım ama onu kolay unutamıyorum.
Dave, I know she's strictly high-rent and I'm broke but I can't forget her that easy.
İşin doğrusu bu çukurlardaki asit Hemen her şeyi eritebilir.
In fact, the acid in them can dissolve just about anything.
İşin doğrusu ölü bir dostun adı ile Almanya'da savaş esiriydim.
Actually I was a PW in Germany under the name of a dead pal.
- İşin doğrusu hayır demem.
- Don't mind if I do.
İşin doğrusu, bundan şüphelerim var.
In fact, I doubt it.
İşin doğrusu, onunla hiç karşılaşmadım bile.
You see, as a matter of fact, I haven't even met her yet.
İşin doğrusu, film avına çıkıyorum.
As a matter of fact, I'm off to a trade show. Well, pick us a good one then...
- İşin doğrusu...
- Well...
- İşin doğrusu bunu dört gözle bekliyordum.
- I've been looking forward to it.
İşin doğrusu, ben de fazla kaçırdım.
As a matter of fact, I had a few too many myself.
İşin doğrusu...
You know...
- İşin doğrusu bugün.
- Oh, as a matter of fact, today.
İşin doğrusu kadın sarışın.
As a matter of fact, she is a blonde.
İşin doğrusu, tam olarak bir muhabir değilim ama ağzınızdan laf almaya çalışıyordum.
As a matter of fact, I'm not exactly a reporter... but I was trying to get you to talk. I didn't want bird talk either.
İşin doğrusu, bir şansım olacağını düşünmüyordum.
I didn't think I had a chance.
İşin doğrusu, babam ziyadesiyle memnun olacak.
I think that Father will be delighted, frankly.
İşin doğrusu, benim evim.
In fact, it is my home.
İşin doğrusu, eski dost onu bunu yarım saat önce telefonda önerdim.
As a matter of fact, old boy... I suggested it to her on the phone about half an hour ago.
İşin doğrusu birbirimiz hakkında bilmediğimiz birçok şey olabilir.
As a matter of fact there might be a lot we don't know about each other.
İşin doğrusu, Rahibe Bessie, onları yedik.
Well, to tell you the truth, Sister Bessie, we ate them.
- İşin doğrusu -... Ozzie ve Hitchie var, bu ve bu da.
- Well, there's – There's, uh – There's Ozzie and Hitchie and him and him.
İşin doğrusu, bu kadar kıra süreli tanıdığım kadınlar içinde en çok ondan etkilendim.
As a matter of fact, Maude, I'm becoming very attracted to this young woman... - more so than anyone I've known the same length of time. - Aha.
- İşin doğrusu çok üzgünüm.
How's every little thing? - I'm very unhappy, as a matter of fact.
- İşin doğrusu...
- Well, you see –
- İşin doğrusu, hiçbir şey ve sonsuza dek mutlu yaşadılar. Tam olarak umduğum şey olmasa da bu havalimanı da dişe dokunur bir plan.
The airport is something, if not exactly what I'd hoped for.
- İşin doğrusu, hiçbir şey...
- Well, what's she doing? - Well, nothing.
İşin doğrusu, ben yenilmekten hoşlanmam.
Frankly, I dislike being beaten.
İşin doğrusu, hayatımda hiç bu kadar mutlu olduğum bir an hatırlamıyorum.
As a matter of fact, I never was happier in my life.
İşin doğrusu bu halin hoşuma gidiyor.
As a matter of fact, I like it.
İşin doğrusu, etrafında ne kadar az kişi olursa, o da o kadar iyi olur.
In fact, the fewer people around him, the better off he'll be.
İşin doğrusu onu şu üst katın kapısından uzağa çekmeyi planladım böylece yalnız kalabilecektik.
As a matter of fact I had a devil's own time luring him away from that door upstairs so that we could be alone.
İşin doğrusu o gece ben de bir takım olaylar yaşadım.
As a matter of fact, I had some excitement myself that night.
İşin doğrusu, her şeyi ben başlattım.
I started the whole thing.
İşin doğrusu üzerindeki ile miralay gibi.
As a matter of fact, he's a colonel in it.
İşin doğrusu Bu eski filipinli numaralarını zor yoldan öğrendim.. Yüzbaşıdan. Bonifacio'nun büyük oğluna..
As a matter of fact, an old Filipino trick that I learned the hard way... from Capt. Bonifacio's grandfather.
İşin doğrusu, annem New Mexico'yu pek sevmiyor.
Fact of the matter is Mother just doesn't like New Mexico.
İşin doğrusu, ben...
You see, I...
İşin doğrusu, kıstırılmış durumdayım.
The truth is, I'm in a jam.
İşin doğrusu, önceden benim doğum günümde onunla bir bardak içmişliğimiz var.
Matter of fact, he and I once had a glass together on my birthday.
İşin doğrusu, eklemem gerekir ki bu hususla bağlantılı bir dolu ilkeden hiçbir bilim adamı mutluluk duymaz.
In fact, I go further... and say that no scientist could possibly feel happy... about many of the principles involved.
- Hayır efendim işin doğrusu...
- No.
- İşin doğrusu, hiç bilmiyorum.
- Well, I don't know.
İşin doğrusu iyi para kazandırdığıda söylenemez.
And the truth of the matter is, it don't pay much either.
Bu işin sırrını çözüp çözmediğimi merak ediyorum doğrusu.
I wonder if I'll ever get the knack of it.
İşin doğrusu...
The fact is...