Rüzgarlar Çeviri İspanyolca
735 parallel translation
Kızılderililer buraya "Rüzgarlar Diyarı" derler.
Los Injuns la llaman la "Tierra de los Vientos".
Bu esen de o kuzey rüzgarlarından birisi mi?
¿ Éste es el viento del norte?
Kızılderililerin şeytani atı homurdanmaya başlarsa cennetteki tüm rüzgarların çığlık atma yarışmasına girdiğini düşünürsün.
¡ Cuando el satánico caballo de los Injuns empieza a bufar... creerás que todos los vientos del cielo... rivalizan en una competición de chirridos!
"Geceleyin, dağlarda rüzgarlar uluyor."
"Por las noches, el viento aúlla en las montañas".
Ters rüzgarlar - balık avlamaya çalıştık başarılı olamadık yine ekmekte kesinti yaptık
Vientos en contra - hemos pescado constantemente sin éxito ración de pan recortada otra vez
Bitkiye aşinasınızdır belki, taç yapraklarını açmadan önce ılık günışığını ve hafif rüzgarları bekler.
Quizá conocen la planta, como espera al tibio rayo de sol... y a los suaves vientos antes de abrir sus pétalos.
Bu rüzgarların dindiği bir gün.
Algún día, cuando esto se haya acabado.
Bayan Mottram'ın çay partisi için içeri girdiğinde Karayiplerin tüm rüzgarları esiyor gibiydi.
- Sí. Cuando entraste en la reunión de té de la Sra. Mottram... fue como todos los vientos del Caribe.
- Esen böyle soğuk rüzgarlar görmemiştim.
- Nunca vi un público tan exigente.
Uğuldayan rüzgarlar... Şıngırdayan zincirler...
Silbidos ruidos de cadenas...
Ve soğuk rüzgarlar esiyor
Y soplen los vientos invernales
Fırtına rüzgarları esiyor, seyirciler uluyor.
La tempestad retumba, el público se agita.
Gecenin rüzgarlarını ve yağmurun tokadını yiye yiye, yüreğin yıpranmaya başlıyor. Sonra, yüreğini indiriyorsun, geriye ondan ne kalmışsa ve artık pes ediyorsun.
El corazón se quema con el sol y lo azota el viento y la lluvia entonces se alía lo que queda de él y se resigna uno.
İster bırakın rüzgarların başını saldırsınlar kiliselerin üstüne,... ister dalgalar şahlansın, parçalayıp yutsun tüm gemileri,
¡ Aunque desatéis los vientos y los lancéis contra las iglesias! ¡ Aunque las encrespadas olas se traguen todo cuanto navega!
Essin ölüm rüzgarları!
¡ Sopla viento! ¡ Ven, destrucción!
İyi rüzgarları yakalayacağız, hızlı bir yolculuk,... sonra da bütün gün kumar oynayabileceğiz, değil mi, Hawkins?
Tendremos viento a favor, una travesía rápida, y oro para toda la vida, ¿ eh, Hawkins?
Bak bana Cicero, ben çok fırtınalar gördüm. Meşeleri söktüğünü gördüm hırçın rüzgarların. Azgın okyanusları gördüm köpükler içinde gemi azıya almış bulutlara karşı.
Cicerón, he visto tempestades... en las que el viento rugía hasta derribar robles... y he visto el océano hincharse, bramar y espumar... enaltecido por las nubes amenazantes.
Altın güneş ışığının, ılık rüzgarların ve sallanan palmiyelerin diyarı.
La tierra de sol dorado, de brisas perfumadas, de palmeras.
Adı Savaş Rüzgarları.
Ése es Vientos de Guerra.
Eğer kızınız da uygun görürse, aygırınız Savaş Rüzgarları'nı almaya geldim.
He venido a comprar a Vientos de Guerra, si a su hija no le importa demasiado.
Anne! Bay Benedict'e Savaş Rüzgarları'nı ben satayım.
Madre, déjame venderle Vientos de Guerra al Sr. Benedict.
Ya Savaş Rüzgarları, ya ben.
Verá, o Vientos de Guerra o yo.
Savaş Rüzgarları'na biniyormuş.
Estaba montando a Vientos de Guerra.
Melek soğuk rüzgarlar estirir.
El ángel hace que sople un viento frío.
Şimdi kuzey rüzgarları esiyor.
Y ahora sopla el mistral.
Sonsuza kadar rüzgarlar arasında dolanmak zorunda.
Debe vagar eternamente entre los vientos.
Sen rüzgarlarınla estin ve deniz onları kapladı!
¡ Soplaste con tu viento y el mar los ahogó!
Gemini Colossa adasına sürükleyen rüzgarlar, o kıyıda bir sürü gemiyi paramparça etti.
Los vientos que arrastraron tu barco hasta Colossa hicieron naufragar a muchos más en la isla.
Şeytan adasında rüzgarlar ve deniz güçlü.
Huracanes y rompientes rodean la isla de los demonios.
Bu evi onardık çiftçilikleri, rüzgarlar ve hava durumu hakkında bir şeyler öğrendik.
Hemos arreglado esta casa, aprendido algo sobre su agricultura, los vientos, el tiempo.
Sadece alize rüzgarlarının yelkenlerini doldurması yeterliydi.
Sólo tenía que sentir la brisa y el tiro de la vela.
Olağanüstü rüzgarlar, aynen ortaya çıkışları gibi, aniden yok oldular.
"Los fortísimos vientos pararon tan bruscamente como empezaron".
Çekirgelere, güçlü rüzgarların yaptığı gibi siz de Calvera'dan kurtulmalarına yardım ettiniz.
Ayudaron a deshacerse de Calvera. Como un fuerte viento se lleva a las langostas.
Eski zamanlarda diğer klanlar, isim yapmış roninleri memnuniyetle aralarına katarlardı. Ama savaşçılara ve atlara ihtiyacın kalmadığı esen barış rüzgarlarının ağaç yapraklarını bile alıp götüremediği bir dönemde yiyecek bulmak bile büyük mücadele gerektiriyordu.
En tiempos mejores un clan habría empleado a un antiguo guerrero, pero en tiempos de paz no hay demanda de samuráis este come o ayuna según dicta el destino.
"Bu, rüzgarların da yardım ettiği bir rotaydı."
Ése era el rumbo con viento a favor.
Ve evrende göç hayatı çok doğal,... Dünya'da rüzgarlar tarafından bitkilerin tohumları yayılıyor.
La migración de la vida por el espacio es natural Como... la semilla barrida por el viento en Tierra.
Gök kubbenin rüzgarları kulağıma tek bir ses fısıldıyordu ve denizin üstündeki dalgacıklar ilelebet mırıldanıyordu, Morella.
" Los vientos del firmamento... sólo susurraron un sonido en mis oídos... y las ondas sobre el mar murmuraron eternamente... Morella.
Eğer şafağın rüzgarlarına asılsam... ve denizin derinliklerinde yaşasam... yine de elinin ağırlığını üzerimde hissederdim.
Si cabalgara los vientos del alba y viviera en el mar, sentiría el peso de tu mano sobre mí.
Onun canına karşılık, bizlere açık rüzgarlar ve iyi bir yolculuk ver.
Dadnos vientos favorables y un viaje próspero a cambio de su joven vida.
Rüzgarlar yakında gelecek. Tehlikeli kum fırtınaları.
El viento soplará pronto, y con él las tormentas de arena más peligrosas.
- Rüzgarlar, ondan ve sizden yana olsun madam.
Que los vientos le sean favorable a ella y a Ud., madame.
Ani ateş parlamaları ile basınç dalgasının... yanan ocakları körüklemesi sonucu... fırtınanın merkezinde oluşan yangınlar, ısının artmasına ve havayı emerek... saatteki hızı 185'yi aşan... rüzgarlar oluşmasına neden oluyor.
En su centro, el calor ascendente de múltiples fuegos, causado tanto por la llamarada de calor y la onda expansiva que afecta a calderas y hornillos, con vientos a nivel del suelo con velocidades que exceden las 100 millas por hora.
Alize rüzgarları denizi okşarken
Mientras el comercio serpentea Acaricie El mar
Hangi yelken rüzgarları keşfeder ve hangi dümen yolumuzu bulur?
¿ Qué vela recogerá los vientos y qué timón señalará el rumbo?
"Beyaz otobüs Kırmızı yapraklar Sertçe esen rüzgarlar"
"El autobús blanco a través de la rojiza maleza entre la suave brisa"
- Rüzgarları kontrol ettin mi?
- ¿ Vientos dominantes?
Eski bir dünya, şimdi buzul kaplı çorak bir arazi ve gezegende ölüm rüzgarları esmek üzere.
orbitando Psi 2000 un mundo antiguo y congelado que está a punto de explotar.
Rüzgarlar traş bıçağı gibidir.
El viento es como un montón de navajas.
Yelkenlerinizden sizi çekebilmek için rüzgarlar yarattım.
- Sí. Yo he hecho que el viento abandonase vuestras velas.
Buralar cehennem gibi, kahrolası yağmur,... kahrolası yalnızlık ve kahrolasıca rüzgarlar.
Esto es un Infierno. Con esta maldita lluvia, con esta maldita soledad y este maldito viento.
Her zaman güneş batsa da ve her zaman soğuk rüzgarlar çöllerde esip savursa da hala o kızılderililerin kanı vardır orada. Onu anlatan kızılderililerin. Pearl Chavez'i anlatanların.
Porque cuando el sol está bajo... y el viento frío sopla por el desierto... hay gente de sangre india... que todavía hablan de Pearl Chávez... la niña mestiza de la frontera... y del bandido sonriente... con quien tuvo aquí su último encuentro... a la cual nunca más se volvió a ver.