Diye bağırdım Çeviri Fransızca
253 parallel translation
Silahımı çektim ve üç kez kımıldama diye bağırdım.
J'ai sorti mon arme, et j'ai dit "Halte!" trois fois.
Bunu duymamla, hiç soyunmadan suya atlamam bir oldu. "Gel ardımdan." diye bağırdım Sezar'a.
J'ai plongé comme j'étais, lui criant de me suivre, ce qu'il a fait.
"Teyzen Lila bunu bitirmek için bütün gece çalıştı," diye bağırdım.
"Votre tante Lila a travaillé toute la nuit pour la finir"
Ona güldüm ve Johnny kes şunu diye bağırdım.
Je lui ai demandé d'arreter!
"Denize adam düştü!" diye bağırdım.
Et j'ai crié : "Un homme à la mer."
Lanet katiller diye bağırdım.
J'ai crié au meurtre.
Dün gece tartıştık yine. "Dinle!" diye bağırdım.
Hier soir, ça a pété.
Arabadan "Peterson'ları iptal edin." diye bağırdım.
J'ai juste crié : "Annulez Peterson".
Ona "Hey salak karı, o tarafa geçemezsin!" diye bağırdım.
Je lui ai hurlé : "Hé, pouffiasse, tu peux pas aller là!"
Sonradan onu televizyonda gördüğümde... "Aman Tanrım, bu o!" diye bağırdım.
En le voyant à la télé, 15 jours après, j'ai hurlé : "Mon Dieu, c'est lui!"
"Cartwright? Cartwright!" diye bağırdım.
J'ai crié : "Cartwright!" Comme cela.
"Tezim" diye bağırdım.
J'ai dit : "Ma thèse..."
Fakat ben sadece Downtown Abbey'de kimin daha yakışıklı olduğu üzerine yaptığımız kavgada "Dük" diye bağırdım.
En attendant, la seule fois ou je joue le dur c'est quand on se dispute au sujet de "Downton Abbey."
"Neler oluyor?" diye bağırdım.
Je me disais "Putain, c'est quoi?"
Ben de, "Vuruldum!" diye bağırdım.
Je m'écrie "Je suis touché!"
"Yiyecek bulmalıyım", diye bağırdı Big Jim.
"Il faut que je mange!" hurlait Big Jim.
Eğer değilse, taziyede neden "Uzak durması için uyardım." diye bağırdın? - Aynen öyle.
Pourquoi avoir crié le contraire à la veillée?
Bay Neff, Bay Keyes sizi görmek istiyor. - Yoksunuz diye bütün öğlen bağırıp çağırdı.
M. Neff, M. Keyes vous a réclamé tout l'après-midi.
Bana pis Yahudi diye bağırdılar!
Ils m'ont traité de sale Juif.
Backalis'i arka sokakta yakaladım. O da "vur onu, Willie" diye bağırdı.
Je serre Backalis dans la ruelle, il gueule : "Casse-toi, Willie!"
Bunu başka biri yapmış olsaydı suratına "cahil" diye bağırırdım.
Si ça avait été quelqu'un d'autre, j'aurais crié : "Bougre d'idiot".
Ben arka bahçedeydim ve etraftakiler "Tommy'mi, geliyor?" diye bağırdılar. Ben daha tam anlayamadan, bağıranlar kaybolmuştu!
J'étais là-bas et mes vieux m'ont appelé, mais j'étais occupé et ils sont partis.
Gerçekten çocuğun bunu tüm komşular duyabilsin diye böyle avazı çıktığınca bağırdığını mı düşünüyorsun?
Vous croyez vraiment qu'il l'aurait crié à tout le voisinage?
Bir gece bir fırtınayla uyandı. Yıldırımı duyamıyorum diye bağırdı.
Une nuit d'orage, il a crié qu'il n'entendait pas le tonnerre.
Bir çocuk "onlar benim" diye bağırdı. Dövüştük, ben kazandım.
Un gosse cria : "Mes souliers!" On s'est battus, j'ai gagné.
İsa, çarmıha gerildiğinde ve işkence içinde asılıyken... "Tanrım, Tanrım!" diye bağırdı.
Quand il fut cloué sur sa croix, près de mourir, il cria :
"Daha fazla dayanamayacağım! Buraya kadar!" diye bağırdı.
"Ma patience est à bout, il crie, cette fois la coupe est pleine!"
Kamp sorumlusu hesapta kıyıya fazla yakın seyrettik diye kapımıza dayandı ve bağırıp çağırdı.
- Il dit qu'on est passés près du bord et il est venu gueuler.
Birşey söylemeye yada dokunmaya çalışsaydım eminim "rahat bırak beni" diye bağırırdı.
Si j'avais essayé de la toucher : elle aurait crié : "Laissez-moi."
Sen hep : "Sen benim kralım değilsin!" diye bağırırdın.
Tu gueulais : "Tu n'es pas le roi de moi!"
Neden "kay" diye bağırdığını anlayamamıştım.
Je ne comprenais pas pourquoi tu criais "cours".
"Ne yaptım ki ben, neden" diye bağırırdım.
Je me demandais : " Pourquoi?
Bunu Bay Button'un kafasına koyacağım, sen kulağına "böö" diye bağırdığında... bununla birlikte havaya zıplayacak.
Je vais le poser sur la tête de M. Button. Quand tu feras "hou" dans son oreille, il sursautera avec ça sur la tête.
Gürültü yapıyorum Tamam mı? Senin arkadaşların Senin partin de bağırdığını duymasınlar diye.
- Je fais un peu de bruit, comme ça tes amis ne t'entendront pas me crier dessus.
Birlikte olduğum ilk erkek "mamma" diye bağırdığında sandım ki annesi içeri girdi.
La 1 e fois que ça m'est arrivé, il a crié :'Mama! Mama mia! '.
Ve gerçekten üzgünüm önceden etrafında dönüp sana "Bakın, bakın, bakın" diye bağırdığım için.
Je regrette d'avoir été aussi bête avec mes "Bien, bien, bien".
Hepsi "beni arzula, ben bayağıyım" diye bağırdı.
Elles criaient : "Prends-moi, je suis une traînée!"
Bayan Tobias, tilt makinesinin üzerindeyken hiç "İmdat" ya da "Tecavüz var" diye bağırdınız mı?
Sur Ie flipper... avez-vous jamais crié "Au secours" ou "Au viol"?
Polislerin elinden onu kurtarmadım diye bana pısırık diye bağırdı.
Eh ben... j'ai pas pu la protéger.
"bravo" diye bağırdın mı?
Où étais-tu à la question des culottes?
Gidip toplayalım. " diye bağırdı.
Allons en cueillir. "
Sonra ben ve ortağım merdivenleri çıkarken biri cinayet var diye bağırdı...
On monte les escaliers quatre à quatre, quelqu'un hurle...
Julio Sierra'nın adını andığım an birden çıldırdı ve "seni öldüreceğim pislik herif" diye bağırmaya başladı.
Et à peine je dis les mots à Tony, que je lui dis : 'Julio Sierra', il perd la boule. Il se met à gueuler :
"Önünde" diye bağırdığımı duymadın mı?
Vous ne m'avez pas entendu crier?
Donuk bir yüz ifadesiyle ve bir çift korkunç kulakla... doğmuş olduğu gerçeğine rağmen... yangınla savaşmakla kalmayıp daha ünlü ve başarılı bir itfaiyecinin... yani benim yardımımla, onun pençesinden, tekme atıp bağıran... ve tırnaklarını kırdık diye... muhtemelen bize dava açacak olan bir sivili kurtardı.
Bien qu'il soit né avec un visage assez inexpressif et une paire d'oreilles vraiment hideuses, il a affronté la Bête et lui a arraché, avec l'aide d'un pompier beaucoup plus illustre, moi, une victime paniquée, qui nous poursuivra pour un ongle cassé.
Aniden, bu büyük buhar boruları patladı ve bu kocaman vinç bacaklarına çarptı "Bacaklarım! Bacaklarım!" diye bağırdı.
Tout d'un coup, un tuyau a explosé, une énorme grue s'est écrasée sur ses jambes et elle a hurlé : "Mes jambes!"
Bana hep korkaksın diye bağırdılar, çünkü bir Yahudi'ydim.
Ils m'ont traité de dégonflé parce que j'étais juif.
Aman Tanrım! " diye bağırdı.
"Que fais-tu, mon Dieu!"
Her aynaya baktığımda " Vay be, kendim olduğuma mutluyum'diye bağırdığımı mı düşünüyorsun... ve 19 yaşında atletik vücutlu ve 24 saat erekte bir trilyoner rock starı olmadığıma... Hayır, değil!
Que je suis content d'être moi, et pas un rockeur millionnaire avec un corps de rêve et une érection de 24 h?
Hatırlıyorum da gol attığında "Harikasın Tam" diye bağırırdım.
Il avait marqué un point, et j'avais crié : "Bien joué!"
Senden nefret ediyorum, seni bir daha asla görmek istemiyorum diye bağırdı. Onunla beraber olurken tedbirli olduğum şey kullandığım için bile alay etti.
Elle s'est même moqué de moi pour avoir pris des précautions, disant qu'il n'y avait que les lavettes qui pensaient à ça.