Kıp Çeviri Fransızca
48,727 parallel translation
Sadece üst kata çıkıp dolaptan gelinliğimi alacağım.
Je vais juste là-haut prendre ma robe dans l'armoire.
Dışarı çıkıp satın mı alacağız?
On va l'acheter dehors?
Sonra şuraya park edip o zamandan beri yerinden kıpırdamamış.
Ensuite il s'est garé ici et n'a pas bougé depuis.
Neredeyse anında kıpırdayamaz hâle geldik.
- Les rebelles étaient lourdement armés...
Kıpırdamamaya çalışın.
Essayez de rester tranquille, ok?
Kıpırdama!
Arrêtez-vous!
Yumurtanın üzerine çıkıp kuluçkaya yatmak özen isteyen bir iştir.
Elles doivent s'y installer pour couver avec le plus grand soin.
Sonraki bölümde, dünyanın en yüksek zirvelerine çıkıp yalnızca en dirençli hayvanların dayanabileceği harikulade ancak düşmanca bir dünyayı keşfedeceğiz.
La prochaine fois, nous escaladerons les plus haut sommets de la planète pour y découvrir un lieu spectaculaire mais hostile, que seuls les animaux les plus forts peuvent supporter.
Chicago'dan çıkıp Los Angeles'e geldiğin için çok mutluyum.
Je suis si contente d'être partie de Chicago et d'être de retour à L.A.
İnan bana, daha az hazırlıkla uzaya çıkıp geri geldik.
Crois-moi, on est allé dans l'espace et revenu avec moins de préparation.
- Tamam, şimdi biraz bekle, kimi kurtardığımızı bilmeden ortaya çıkıp canımızı tehlikeye atamayız...
On ne bouge pas de là et on ne risque pas nos vies tant qu'on ne sait pas qui on doit sauver.
Dikkatler dağılsın ya da dağılmasın kolunuzun altında üç tabloyla öylecene çıkıp gidemezsiniz.
Distraction ou pas, on n'en sort pas avec trois toiles sous le bras.
Belki de binanın dışına çıkıp bir arabayı falan durdurabiliriz.
Peut-être que nous pourrions... sortir du bâtiment, arrêter une... une voiture qui passe ou autre chose.
Yani bir dahakine... Denizci Onbaşı Ted Cardenaz'ı gördüğünde yanına gidip elini sıkıp, yaptıkları için teşekkür edersin.
Donc la prochaine fois que tu vois le caporal Ted Cardenas, assures-toi d'aller le voir, serre-lui la main, et remercie-le pour son service.
Sandığım gibi aklımdan çıkıp gitmiyor.
Je ne l'ai pas oublié comme je l'aurais souhaité.
Geleneksel bir vahşi yaşam ekibi yola çıkıp vahşi kartalları çok daha yakından filme aldı.
Une équipe de la faune traditionnelle est mis à filmer des aigles sauvages plus proche que jamais.
Kıpırdamamalı.
Il ne doit pas bouger.
İnanılmaz bir şekilde, yumurtadan çıkmamış yavrular tehlikeyi algılar ve en yaşlı ve güçlü olanlar kıpırdanarak kurtulup alttaki çaya düşerler.
Incroyablement, les têtards unhatched peuvent sentir le danger, et la plus ancienne et la plus forte tortiller libre et tomber dans le flux ci-dessous.
Ama bu sincap yerinden kıpırdamıyor.
Mais cet écureuil est rester sur place.
Akrep kıpırdamazsa orada olduğunu bilemez.
Si le scorpion ne bouge pas, il ne saura pas qu'il est là.
Tüm bu yavrular da sahilden çıkıp o tarafa doğru yürüyor.
.. et tous ces oisillons voyagent jusqu'à la plage vers elle.
- Hadi dışarı çıkıp deneyelim ve alalım şunu.
- Allons voir ça. - Attends!
Ve sadece günler içinde yangın eski hükûmet binalarını ve dinî mabetleri yıkıp geçti ve Roma halkını mahvetti.
En seulement quelques jours, le feu détruit des bâtiments administratifs et des sanctuaires. Les habitants sont bouleversés.
Tanıkların ifadesine göre duvarı kırıp içeri daldıktan sonra, tekrar sokağa çıkmadan önce beş dakika kadar içeride kalmış.in.
Les témoins disent que après qu'il se soit écrasé contre le mur, il est resté dedans pendant environ 5 minutes avant de se garer dans le rue de nouveau.
Yani bu kuş bir inşaat alanından buldozeri çalıyor, üzerinde modifiye yapıp aracı kurşun geçirmez bir canavara dönüştürüyor, mahzenin açık olduğuna emin olduğu iş saatleri sırasında da kulübün duvarını yıkarak içeri dalıyor.
Donc les crics d'oiseau d'un bulldozer de chantier, et il le trafique en une sorte de bélier pare-balles, démolit le mur, pendant les heures ouvrables, il est certain que la chambre forte sera ouverte.
Herkes söyleyeceklerini duysun istiyorsan, silahını atıp dışarı çık.
Vous voulez que les gens écoutent ce que vous avez à dire, vous devez poser votre arme et sortir.
Karımı uyandırıp kızımızın kayıp olduğunu ona söyleyemiyorum bile.
Je vais réveiller ma femme et lui dire que notre fille a disparu.
Keşke ileriye sarıp ülkeye iyi haberler vereceğimiz kısma geçebilsek.
J'aimerais qu'on puisse passer au moment où on donne une bonne nouvelle au pays.
Sağlam kanıtlarla bir kartelin üzerine gitmiş ta ki kartel kızını kaçırıp onu davadan caymaya zorlayana dek.
Il a monté un dossier contre un cartel, mais ils ont enlevé sa fille et l'ont forcé à se rétracter.
Dün arabasını perte çıkarıp kaza yerinden kaçmış.
Elle a détruit sa voiture hier à l'angle de la 15è et de "K" ( Kennedy ) et elle a quitté les lieux.
Evet çünkü polis kayıp kadını ararken yakındaki bir dere kıyısında iki kadın kurbanın kalıntılarını bulmuş.
Exact, car en recherchant cette femme disparue, la police a découvert les restes de deux femmes sur la rive d'un ruisseau proche.
Millet, DAP'den Kıdemli Özel Ajan Stephen Walker ile tanışın.
J'aimerais vous présenter l'agent Stephen Walker du B.A.P.
Artmış nefes alıp verişi ve arabanın iç hacmine istinaden oksijensiz kalmadan önce 40 dakikalık bir vaktimiz var.
En me basant sur la respiration et le volume de l'intérieur de sa voiture, nous avons une fenêtre de 40 minutes avant qu'elle ne manque d'oxygène.
- Sıkışıp kalır ve yukarı çıkamazsın.
Vous pourriez être collé et ne jamais pouvoir revenir.
Önceden arayıp, hepsi de Şef'in tadımlık menüsünde istediklerini söylediler.
Ils ont appelé pour prévenir qu'ils voulaient le menu dégustation.
Tanışıp el sıkışmak istediğimi söyledim. " Selam Bay Williams.
C'est ce que j'ai dit, se serrer la main.
Hayır, çünkü kontrolümü kaybettim, Emme, o berbat sınıfta tıkılıp kaldı.
Non, parce que j'ai perdu mon sang froid, Emme est coincée dans la classe pourrie.
Bir TAC ekibi ayarlayıp Jane ve Weller'ı buluşacakları noktaya bıraktık.
On a déployé une équipe TAC mobile et avons déposé Jane et Weller au point de rendez-vous.
Kıstırıp silahını ve telefonunu alalım.
Allons le coincer, voir si on peut prendre son arme et son téléphone.
Kıpırda.
Bougez.
Bu karanlık, karmaşık sularda neredeyse tamamen körleşmişlerdir. Bu yüzden yavaş hareket eder sonarlarını dikkatle kullanıp orman zeminini tarayarak balık ararlar.
Dans ces eaux noires enchevêtrées, ils sont devenus presque totalement aveugle, de sorte qu'ils se déplacent lentement, soigneusement à l'aide de leur sonar pour balayer le sol de la forêt pour les poissons.
Bu taklaböceği için parlak bir ışık tek bir anlama gelir dişi bir taklaböceği. Yanıp sönerek karşılık verir.
Pour ce taupin, une lumière brillante signifie une seule chose... un clic coléoptère femelle, donc il clignote en réponse.
Yunuslar sel basmış ormanda yollarını bulmak için seslerini kullanıp tıkırtılar çıkarır.
Les dauphins utilisent le son pour trouver leur chemin à travers la forêt inondée en faisant des clics.
Arkamızda sürekli ağaçlar yıkılıp duruyor.
Et il y a eu arbre tomber tout autour derrière nous.
GTÖ, Madagaskar'daki ekinleri kırıp geçiren salgınları yok etme görevi için burada ve çekirgelerin yerini bilen biri varsa o da yerel uzman Hasibelo.
La FAO sont sur une mission pour éradiquer les fléaux décimant les cultures à travers Madagascar, et si quelqu'un sait où les criquets sont, il est l'expert local, Hasibelo.
Derin karları yarıp geçmek çok zahmetli bir iş ve bizonlar artık yavaşça kıtlığa giriyor.
Pousser dans la neige profonde est un travail épuisant et les bisons sont maintenant lentement mourir de faim.
Bir hayvan kızılötesi ışını tetiklediğinde kameralar otomatik olarak açılıp kaydetmeye başlayacak.
Lorsqu'un animal déclenche un faisceau infrarouge, les caméras et allume automatiquement commencer l'enregistrement.
Kırmızı kalbi çalıp kaçıyor.
Et il fait avec le cœur de l'écarlate.
Sadece... bir tür ışık pırıltısı.
Il est juste une sorte de clin de lumière.
Arnold'ın ihanetine karşı beni uyaran oydu. Buna rağmen aşağılık herif yine de parmaklarımızın arasından kayıp gitti.
C'est lui qui m'a prévenu de la trahison d'Arnold, bien que ce bâtard nous ait encore filé entre les doigts.
Roma Kolezyumu, yüzyılı aşkın süredir Romalı gladyatörlerin savaşıp kazandığı insanlık tarihinin en zorlu ve en kanlı oyunlarına ev sahipliği yaptı.
Durant plus d'un siècle, le Colisée de Rome fut le théâtre des Jeux les plus cruels et les plus sanglants de l'histoire mettant en scène les gladiateurs romains.
kıpırdama 1098
kıpırdamayın 345
kıpırda 270
kıpırdamadan dur 17
kıpırdayamıyorum 23
kıpırdamıyor 16
kıpırdayın 242
kıpırdamayın 345
kıpırda 270
kıpırdamadan dur 17
kıpırdayamıyorum 23
kıpırdamıyor 16
kıpırdayın 242