Yaşamak için Çeviri Fransızca
2,841 parallel translation
- Affedersin. - Böyle bir yerde yaşamak için yarım akıllı olmak gerek.
Comment des gens peuvent vivre dans ce bled?
Gerçek şu ki, Horsefry, yaşamak için fazla salaksın.
En fait, Hippobisque... vous êtes trop stupide pour vivre.
Ben Londra'da yaşıyorum. Görkemli, canlı, tarihi ve yaşamak için doğduğum şehirde yani.
Je vis à Londres, une ville superbe, animée, historique, où j'adore vivre.
Hala bombardıman bölgesinin yarım kilometre içindeyiz. Yaşamak için ilerleyin.
500 mètres pour sortir de la zone de frappe.
Ve işte buradayım : Onunla birlikte yaşamak için terk ettiğim aynı evdeyim.
Et me revoilà dans l'appart que j'avais quitté pour vivre avec lui.
Sadece biraz daha fazla yaşamak için her konuda bilinçlenmek yapabileceğimiz en kötü şey aslında.
Avoir compris tout ce qu'on doit faire pour vivre un peu plus, c'est terrible.
Tehlikeye attığınız onca şeyin arkasında bu para iyiyi kötüden ayırdı ki sizi daracık şehirlerinize kıstırdı. Yaşamak için değil, daha fazlasına sahip olmak için.
Cet argent qui dirige chacun de vos pas, qui différencie les bons des méchants, qui vous enferme dans vos villes dortoirs à ne vivre que pour en gagner plus.
Yaşamak için yetmez. Ama yavaşça ölmesi için yeterli.
Pas assez pour vivre... mais juste assez pour assurer une mort lente.
Yaşamak için söylediklerimi yap.
Fais ce que je te dis et tu vivras.
Ben bu havada yaşamak için doğmamışım.
Je ne suis pas fait pour ce temps.
İlk defa yaşamak için bir sebebim vardı.
Pour la première fois, j'avais une raison de vivre.
İlk deneyimimi tekrardan yaşamak için neler verirdim bir bilsen.
Je donnerais tout pour revivre ma première fois.
Yaşamak için doğru yol bu değil.
C'est pas la bonne façon de vivre.
Yaşamak için doğru yol değil mi?
Pas la bonne façon de vivre?
Yaşamak için doğru yol nedir peki?
C'est quoi, la bonne façon de vivre?
Martha, yaşamak için doğru yol nedir?
C'est quoi, Martha?
Yaşamak için ne iş yapıyorsun?
Que faites-vous dans la vie?
Constantine ailesiyle yaşamak için Chicago'ya gitti.
Elle est allée vivre à Chicago, avec sa famille.
Hayat yanında biri olmadan yaşamak için hem çok kısa hem çok uzun.
La vie est trop courte et bien trop dure à affronter sans avoir quelqu'un à ses côtés.
Her şeyi yaşamak için yapmak.
J'avançais, poli, en mode de survie!
Herkese söylerim ve herkes benimle dalga geçer, yaşamak için yemem, yemek için yaşarım
Ma philosophie c'est "je vis pour manger, et non, je mange pour vivre".
Vücudunuzun çıktılarını kontrol edebilirsiniz. Yaşamak için yiyin, yemek için yaşamayın.
"Manger pour vivre et non vivre pour manger."
Tüm bunların duygusal bunalımını yaşamak için yeterli zamanın olacak, ama şimdi kendini toplamak zorundasın.
Tu auras le temps de gérer tes émotions plus tard, mais pour l'instant, tu dois rester calme.
Paris dururken yaşamak için dünyanın başka bir yerini seçen herkes.
"Que Paris existe, " et qu'on puisse choisir de vivre ailleurs " sera toujours un mystère pour moi.
Özgürce yaşamak için liseyi terk etmiş ama annesi garajda özgürce yaşayamazsın artık demiş, Chuck da iş aramaya başlamış.
Il quitta le lycée pour être libre. Sa mère en avait marre de le voir vivre libre dans le garage. Chuck partit trouver un job.
Dünya kurumuş portakal kabuğuna döndüğünde, gelip benimle ayda yaşamak için yavaracaksın.
Quand la terre sera toute racornie, vous me supplierez de vous emmener avec moi.
Transfer edeceğim. New York'a varır varmaz, lezbiyen kolonisiyle yaşamak için kaçacağım.
Dès qu'on arrive à New York, je m'engage à vivre dans un camp de lesbiennes.
Sen gittikten sonra yaşamak için bir neden aradım.
J'ai cherché des raisons de vivre après ton départ.
Sizler dindar insanlarsınız, ama dini yaşamak için tek yol olarak düşünemezsiniz.
Vous êtes religieux, mais ce n'est pas le seul mode de vie.
Bu arada bu deklarasyonla yaşamak için ihtiyacınız olan tek şey cesaret, cesaret, cesaret.
C'est à ce moment précis que, pour respecter cette résolution, vous aurez besoin de courage, de courage, de courage.
Ben yaşamak için pazarlık yaparım ve hiçbir zaman kaybetmem.
Négocier, c'est mon travail, je gagne toujours.
Rüyalarımı yaşamak için bana ikinci bir şans verdi.
Il m'a donnà © une seconde chance d'aller au bout de mes rêves.
Yaşamak için bunu haketmeli. Saklı bir şekilde yaşama.
Quitte à vivre, autant vivre bien, sans douleurs persistantes.
Hawaii hayalimizi yaşamak için can atıyoruz. Ama bu...
Mais c'est...
Tom. Bu insanlar yaşamak için çalışıyorlar.
Ces gens travaillent pour vivre, Tom.
Bu arada, yaşamak için başkalarına güvenmeye zorlanmak nasılmış?
Ça fait quoi d'être assisté? - Ça vous gêne pas de vivre sur le dos des autres? - Quoi?
Özgür yaşamak için doğdular.
Ils sont nés pour vivre à l'état sauvage.
Yaşamak için başka devletlerin yönetimine el koyulmasına yardım eden biri için fazla felsefi bir düşünce.
C'est une attitude très zen, new-age, pour quelqu'un qui met en place des gouvernements de marionnettes.
Tae Seong'suz yaşamak benim için çok zor.
C'est trop difficile pour moi de vivre sans Tae Seong.
Artım kendim için yaşamak istiyorum.
Je veux vivre pour moi maintenant.
Yasamak için sekiz dakikam var.
J'ai huit minutes à vivre.
Eger senin için son geldiyse, her bir dakikani yasamak isteyeceksin.
Si c'est la fin pour vous, vous aurez envie de profiter de chaque minute.
Bu ülkede yaşamak istiyorsanız imtiyaz için bir şeyler vermelisiniz.
Vivre dans ce pays est un privilège qui se paie. Quel que soit le montant.
Geçtiğimiz bir kaç ayda babamdan ayrı yaşamak her saniyemi onun için endişelenmeden geçirmek,
Au cours des derniers mois, j'ai pu, loin de mon père, ne pas, à chaque seconde, m'inquiéter de ce qui peut lui arriver, ne plus croire que je peux tout régler à sa place.
Sizinle aynı şehirde yaşamak benim için bir utançtır.
Contraint de mépriser, à cause de vous, cette ville,
Bunu babanın iyiliği için yap. Yaşamak istiyorsan hemen teslim ol.
- Rends-toi maintenant, si tu veux vivre.
Hesabı sen yap. İnsan yaşamını paraya tercih eden bir ülkede yaşamak isteyen her vatandaş için savaş veriyoruz.
Ce que nous défendons est le droit pour chaque citoyen de vivre dans un pays qui privilégie la vie humaine et non le profit, Monsieur Weiss, l'hôpital de...
Evet, efendim. Beyaz bir kadınla evlilik dışı ilişki yaşamak üzere eyalet sınırlarını geçtiği için ilgili yasadan tutuklandı.
Il a été arrêté pour violation de la loi sur la traite des blanches, pour avoir eu une liaison extra-conjugale dans un autre État.
Burada böyle bir şey yaşamak onlar için kolay olmuyor, Agent Booth.
Ce n'est pas simple pour elles, ici, agent Booth.
Eğer hâlâ yaşamak istiyorsan benim için tek bir şey yap.
Fais quelque chose pour moi et tu vivras.
Orson için ben ve yeni erkek arkadaşımla yaşamak çok zor. onunla ayrıldığınızı da biliyorum ama yeni bir yer buluncaya kadar burada kalması mümkün olabilir mi?
Il est trop difficile pour Orson de cohabiter avec mon petit ami, et je sais que vous l'avez quitté, mais est-ce qu'il pourrait vivre ici, le temps de se retourner?
için 166
içinde 110
içine 18
içiniz rahat olsun 22
için rahat olsun 32
içinde ne var 103
içinde ne vardı 18
içine gir 16
yaşam 82
yaşamak 67
içinde 110
içine 18
içiniz rahat olsun 22
için rahat olsun 32
içinde ne var 103
içinde ne vardı 18
içine gir 16
yaşam 82
yaşamak 67