English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ I ] / Imız

Imız Çeviri Fransızca

489,120 parallel translation
Tanıdığımız biri değil, dedim.
On ne le connaît pas.
Dünyada yaptıklarımızı telafi edecek kadar Ahmedi yok.
Il n'y a pas assez d'Ahmadi pour tout ce qu'on a fait.
Dilerseniz asistanım sizi gezdirsin. Haiti'nin ve son birkaç ayda orada yaptıklarımızın videolarını göstersin.
Mon assistant peut vous faire visiter, vous montrer des vidéos d'Haïti et le travail effectué là-bas depuis plusieurs mois.
- Birlikte uyumlu çalıştığımızı sanıyordum.
- On formait une bonne équipe.
Günde zaten sınırlı zamanımız ve enerjimiz var. Kendimize, "Onu yeterince verimli kullanabiliyor muyum?" diye sormalıyız.
Il y a peu de temps dans une journée, et il faut se demander régulièrement si on l'utilise à bon escient.
İşin doğrusu, tabanımızın önemsediği meselelerle ilgili savaştığım için cezalandırılıyorum.
Je suis puni pour avoir mené les combats qui intéressent le plus nos électeurs.
Alex'i fırsatımız varken dizginleyelim.
Il faut contenir Alex tant qu'on peut.
Başımızı kuma mı gömeceğiz?
On va faire l'autruche?
- Sana ihtiyacımız olursa haber veririz.
- On vous contactera. - Monsieur...
Şahsi ihtiyaçlarımızı bir kenara koymalıyız.
Et nos besoins personnels devront être mis de côté.
Gelseniz de cevabımızı kararlaştırsak nasıl olur?
Pourriez-vous passer, qu'on mette au point nos réponses?
Seçim Günü Tennessee'de yaptıklarımızı destekleyecek belgeler.
Une trace papier qui étalera les mesures prises le jour de l'élection dans le Tennessee.
Barış. Amacımız bu.
La paix, c'est notre objectif.
Ahmedi'nin teslim edilmesi şartıyla olaya dâhil olacağımızı söyledim.
Je lui ai dit que notre engagement dépendra de la livraison d'Ahmadi.
Sadece başımız beladayken görüşürüz.
On se parle quand l'un de nous a des ennuis.
- Çalışanlarımız işlerini yaptı.
- Ils ont fait leur travail.
İhtiyacımız olana kadar saklıyordum.
J'attendais qu'on en ait besoin.
- Tanıklarımız var.
- On a des témoins.
Sizinle birlikte kararlaştırdığımız kurallara.
Les mêmes règles que nous avons tous acceptées.
Sizinle birlikte yazdığımız kurallara.
Les mêmes règles que nous avons tous écrites ensemble.
- Tek bir kuralımız var.
- On a une seule règle.
Gün ortasında içmeye ihtiyacımız olan bir gün varsa...
Je crois qu'on a bien besoin d'un verre.
Trenlerin vaktinde çalışmasını sağlamak için araya sokacağımız kodamanlar.
Le tout arrosé de quelques candidats aguerris.
Kimsenin umursamadığı salak planımızı uygulayalım.
Passons à notre mission super nulle!
Benden sonuna kadar faydalanmanın yolunu bulmalısınız.
Vous devriez chercher comment m'exploiter pleinement.
Bu sabah itibarıyla resmen bağımsızım.
Je suis indépendant, désormais.
Böyle düşünüyorsanız bunun Başkan'ın kaybetmesi öngörülen Tennessee sonuçlarını nasıl etkilediğini göz önüne almak lazım.
Il faut alors se poser des questions sur les résultats du Tennessee, où Underwood était donné perdant.
Sadece Bay Stamper ile bana özel bir ofis kurarız.
Un bureau sera mis en place pour M. Stamper et moi.
Siz aklınızı mı kaçırdınız?
Vous avez perdu la tête?
Senato için bir planımız var.
On a un plan pour le Sénat.
Bu süreci hasarsız atlatmasını sağlayalım.
S'assurer qu'elle sorte de tout ça indemne.
Sorularınızı basın odasında alacağım.
Je vous répondrai en salle de presse.
Bay Macallan'la yakın mıydınız?
Étiez-vous proche de M. MacAllan?
Bu konuşmadan haberdar mıydınız?
Avez-vous connaissance de cette conversation?
Seçim yolsuzluğuyla suçladınız.
Vous m'accusez de manipulation.
Örneğin siz, Kongre Üyesi Romero... beni devirmek amacıyla açtığınız bu savaş, adalet için mi?
Vous, par exemple, M. Romero. Votre croisade pour m'écarter du pouvoir, est-ce pour la justice?
Acaba uzun zaman önce sattığınız ruhunuzdaki küçük boşluğu doldurmaya mı çalışıyorsunuz?
Peut-être essayez-vous de combler le trou dans votre âme que vous avez vendue il y a longtemps.
Tanrım, siz eyleme ve sloganlara bağımlısınız.
Vous êtes accros à l'action et aux slogans.
Yeter ki bir şey yapayım, güle oynaya peşime takılırsınız.
Tant que j'agis, vous êtes heureux de suivre.
Sorularınızı cevaplamaktan memnuniyet duyarım.
Et je serai heureux de répondre à vos éventuelles questions.
O an anladım ki Claire, şimdiye kadarkinden farklı düşünmeli ve davranmalıyız.
Et j'ai compris, Claire, que l'on doit penser et agir de façon totalement différente.
Zoe'nin öldüğü gün Cathedral Heights DC Metro peronunda mıydınız?
Étiez-vous sur le quai du métro, le jour de la mort de Zoe?
Bana iki doğum günü kartı yolladınız mı?
m'avez-vous envoyé deux cartes?
Oval Ofis'te bir kadın olması fikrini hep destekledim ama sonuç olarak, Francis Underwood'un hâlâ Beyaz Saray çatısı altında yaşayacağının farkında mısınız?
J'ai toujours aimé l'idée d'une femme dans le bureau ovale, mais vous comprenez bien que Francis Underwood dormira encore à la Maison-Blanche ce soir?
Basının buna karışmamasını sağlayan çok iyi dostlarınız var Bay Stamper.
Vous avez de très bons amis, M. Stamper, pour que la presse ne s'en mêle pas.
- Hazır mısınız?
- Prête?
Kızım, neden hemen aklına...
Tu pars du principe que...
Sizler de gönlümü kazandınız.
Et vous autres... m'avez convertie!
- Umarım yarına sağ çıkarız!
- Si on survit jusque-là.
- Kızım, Paskalya bu.
- C'est Pâques.
Kızım!
Non!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]