Cennete Çeviri Portekizce
1,782 parallel translation
Kendini öldürürse cennete onu hurilerin bekleyeceğini mi söyledin?
Que terá virgens à espera no paraíso se sacrificar a sua vida?
"Eğer mutlu olmak ve cennete gitmek istiyorsak doğruyu söylememiz lazım."
"Se queremos ser felizes e ir para o Céu, temos de dizer a verdade."
- Cennete gidiyorsun.
- Tu vais para o céu.
Hey, Emerson, sen de mi cennete gidiyorsun?
Emerson. Também vais para o Céu?
Evet, hepimiz cennete gidiyoruz.
- Vamos todos para o Céu.
Bize yardım edin, bizimle çalışın, ve birlikte, bu dünyayı bir cennete dönüştürebiliriz.
Ajudem-nos, Trabalhem connosco, e juntos, podemos transformar este mundo num paraíso.
Ve Dr. Blake ışıldıyor, cennete yükselen azizler gibi.
E a Dra. Blake a brilhar? Tal como os santos a ascender ao Céu.
Yada cennete giriş kapısı.
- Ou um portal para o céu.
"Bundan sonra, baktım ve cennete açılmış bir kapı gördüm."
"Após isso, olhei e contemplei uma porta que se abria para o Céu."
Anna sanki cennete düşmüştü.
Anna estava no Paraíso.
Walter, o adamlar şehit olacaklarına ve cennete onları bekleyen 72 bakirenin olduğuna inanıyorlar.
Sabes, Walter, esses tipos acreditam mesmo que ao martirizarem-se dessa forma, estarão 72 virgens à sua espera no Paraíso.
Atla ve seni cennete taşıyalım.
Salta e nós carregaremos-te para o paraíso.
Yahuda tarafından ihanete uğrayıp 30 gümüş akçeye satıldıktan sonra çarmıha gerildi, mezara gömüldü ve 3 gün sonra dirilip cennete yükseldi.
Depois de traído pelo seu discípulo Judas e vendido por 30 pratas, è crucificado, colocado num túmulo e 3 dias depois ressuscita e ascende aos céus.
Bizler, öğretmenimiz İsa cinsel ilişki haricinde doğdu, çarmıha gerildi, öldü, yeniden dirildi ve cennete yükseldi dediğimizde, bizim Jüpiter'in oğullarına inandığımızı sanan insanlardan farklı bir şey iddia etmemiş oluruz.
"Quando nós [Cristãos] dizemos que, Jesus Cristo, o nosso mestre, foi produzido sem união sexual, foi crucificado, morreu, ressuscitou e ascendeu aos Cèus, não propomos nada de muito diferente do que aqueles que propõem e acreditam tal como nós, nos Filhos de Júpiter."
Öldükten sonra tekrar dirilen, herkesin gözü önünde cennete yükselen ve ona bağışlanan mucizeleri gerçekleştiren bir adamın tarihi kayıtlara geçmesi gerektiğini düşünebilirsiniz.
Seria normal pensar que alguèm que ressuscita dos mortos e ascende aos céus para toda a gente ver, e que praticou tantos milagres surgiria nos registos históricos.
Kesinlikle cennete giderler.
Vão para o céu.
Cennete gönderdiğin tüm o ruhların önem taşıdığını düşünmüştüm.
Pensava que todas aquelas almas que mandaste para o céu, contassem para algo.
Pekâlâ. Hemen konuşsan iyi olur. Seni doğrudan cennete yollayacağım.
Diz-me agora mesmo ou mando-te para o céu!
Cennete iki bilet!
Dois bilhetes para o paraíso!
Cennete iki bilet!
- Dois bilhetes para o paraíso!
Haydi cennete gidelim
Vamos para o céu.
" En uzun günde, iki elini cennete doğru uzat.
"No dia mais longo, duas mãos chegam até ao céu."
"Ve Denise, unutma ki bir tanemi yalnız bırakmadığın için cennete gideceksin."
" E, Denise, hás-de ir para o céu por seres amiga do meu amor.
Tüm iyi hacılar gibi, ben de uzun bir yol kat ettim ve sonunda cennete ulaştım.
"Como qualquer peregrino, eu seguia o meu caminho." "Tinha chegado... ao Paraíso."
Hepimizi cennete götürmemi söyledi.
Ele disse-me que nos levasse a todos para o Céu.
Küçükken rahibimize, nasıl olur da hem dünyadaki tüm kötülüklerden kendimizi korur ve yine de cennete gidebiliriz, diye sormuştum.
Quando era novo, perguntei ao meu padre como poderia ir para o céu e, ao mesmo tempo, proteger-me de todo o mal do mundo.
Mahoney. Sanırım cennete gideceğinden bahsediyor. - Değil mi?
Mahoney... acho que ele quer dizer, que vai para o céu.
Belki alınacak ders şudur, bazen gerçek cennete ulaşmak için, öyle karanlık bir yola girmek zorunda kalırsınız ki, orada yıldızlar bile yoktur.
Talvez a lição seja... ás vezes, para se chegar ao verdadeiro paraíso... tens de seguir um caminho escuro que não existem estrelas
Derler ki, Paskalya'da ölen biri doğrudan cennete gider.
Dizem que quem morre na Páscoa vai direitinho ao Céu!
Dürüst olduğun için cennete gidiyor olduğunu sanıyorsun ama gitmiyorsun.
Você pensa que vai para o céu por que você é honesto? Mas você não é.
Onu kafasına bir mermi ile cennete göndermem emredildi.
Disseram-me para o mandar para o Céu com uma bala na cabeça.
Cennete gidiyoruz.
Vamos para o paraíso!
Seni cennete götüreyim.
Vou levar-te ao paraíso.
Eğer savaşarak ölürse bu anahtar onu cennete sokacakmış.
Disseram-lhe que se fosse combater e morresse, entraria no paraíso com esta chave.
Ruhları cennete girerken tanrılar onlara iki soru sorarmış.
Quando as suas almas chegavam à porta do Paraíso, os deuses faziam-lhes duas perguntas.
"Hayatlarımız, şelalelerin ardında yatan sisin içindeki o cennete doğru yol almakta olan aynı nehre sürüklenen akıntılar gibidir" derdi.
"As nossas vidas são riachos que correm para o mesmo rio, em direcção ao qualquer paraíso que fica para lá das cataratas."
Küçük kızını dövüp karını aç bırakınca cennete mi gidiyorsun?
Só vai para o céu quem bate na filha, e deixa a mulher a morrer á fome?
Evvela Cennete, sonra Dünyaya ve son olarak arkadaşlara.
Primeiro, ao Céu, depois à Terra. E depois aos amigos.
Bizi öldürebilirlerse, bu onları cennete götürecek.
Para eles, se nos matarem vão para o céu.
Öğretici bize göz kulak olacaktır ve cennete yükseleceğiz.
O professor vai tomar conta de nós e então subiremos aos céus.
Cennete uçmak için bekliyorlar.
- Estão à espera de subir ao céu.
Bu, cennete açılan kapı. Beni hiç sevdin mi?
Sinceramente esse é o portão do paraíso você sempre vai me amar?
Mısır evreni, dünyaya ve cennete hükmeden Tanrıça Maat tarafından yönetiliyordu.
O universo egípcio era controlada pela deusa Maat, que governava o mundo e os céus.
Ruhunuz, bedeninize tekrar girmek için cennete uçardı.
A alma voaria para o paraíso para reentrar no seu corpo.
Tuvalette, Josh'u cennete göndermek için doğru kelimeleri ararken, herkes cenaze evini cehenneme çevirmişti.
Enquanto eu estava no quarto de banho a procura das palavras certas para enviar o Josh para o céu,
Ve bugün havarilerle ve silahı ile cennete gidiyor,
E hoje ele cavalga com os apóstolos.
Bazıları cennete kadar yükselen ustalar oldular
Alguns são mestres dos céus
Hendrickje de biraz sıcak su getirsin ve Geertje de uzun demir su hortumunu. Cennete sıcak ayaklarla gitmek istiyorum baldırlarımdaki diz bağı izleriyle değil!
Milhas e milhas... e milhas de escuridão pintada.
Artık cennete geçtiğimize göre yiyecek taş kalmadı.
Agora que nos mudamos para o paraíso, não há nada para comer.
Aklıma gelmişken, hazır cennete gitmişken sor bakalım,...
A propósito.
"Herkes cennete mi gider?"
"Vai todo o mundo para o céu?"