Diye bağırıyor Çeviri Portekizce
198 parallel translation
Duyduğuma göre Jim Canfield kasabadaymış. Bela adeta geliyorum diye bağırıyor.
"Acabo de ouvir que Jim Canfield está na cidade temo que irão ocorrer problemas."
Marduklar robotları avlıyor olsa da asiler insan hakları diye bağırıyor Robot Yasası'nda değişiklik ilanıyla halkı kışkırtıyorlar.
Mesmo com os Marduks a perseguirem os robots... os rebeldes bradam pelos direitos humanos... instigando os cidadãos, proclamando alterações á Lei dos Robots.
Ölüm kalım meselesi diye bağırıyor.
Tem estado a anunciar que é um umaq questão de vida ou morte.
" Parmaklıklara yığılmış hepsi suçluyum diye bağırıyor.
" se aglomeram na barra do tribunal considerando-se culpados!
"Hey, Ratso!" diye bağırıyor.
"Ei, Ratso".
Jeremy, burada bir sürü ürünümüz var ve hepsi beni besle diye bağırıyor.
Jeremy, já temos bastante produção aqui, e está a gritar "alimentem-me".
Ne diye bağırıyor bunlar?
O que estão a gritar?
Aniden içeriye bir çocuk dalıyor ve aynasızlar geliyor diye bağırıyor, tamam mı?
Então, um miúdo aparece a gritar que os bófias estavam a chegar. "Os bófias chegaram".
İçeri döndüğümü boş ver, bu sefer de çocuk "yanlış alarm" diye bağırıyor.
Não só volto a entrar, como um puto diz-me que foi falso alarme.
Goril ağaçtan düşünce... avcı "Köpeği vur!" diye bağırıyor.
Quando o gorila cai da árvore, o caçador grita : "Mata o cão!"
Herkes ayağa fırlamış "Öldür" diye bağırıyor. İşte bu hokey!
Estão todos de pé aos berros "Matem!" É isto o hóquei!
Yani sana göre birisi suikast sırasında onlara : "Hey, Charly!" diye bağırıyor onlar da kim bağırdı diye dönüp ona bakıyor.
Então você está dizendo que enquanto o presidente está sendo assassinado alguém grita : "Hei, Charles!" e todos se viram para olhar, para ver quem está chamando?
Bu kravat, "beni düzelt" diye bağırıyor.
Esta camisa está a pedir um nó de gravata à Windsor.
Dünün önemli olaylarını gözden geçirirken... Amerika'nın en yeni kahramanı Gus Grissom'ı görüyoruz. Onlara önce kapsülü kurtarsınlar diye bağırıyor.
Revendo os dramáticos eventos de ontem, aqui está o mais recente herói americano, Gus Grissom, a gritar para que salvem a cápsula primeiro.
Karı "ye beni" diye bağırıyor.
Está a pedi-las.
Etrafta ne diye bağırıyor?
Porque é que ele grita?
Senin gibi suçlular faşist diye bağırıyor.
Criminosos como tu bradam "fascista".
Baban "sevi seviyorum" diye bağırıyor.
O Papá manda-te beijinhos.
Bu araba "Ben polis arabasıyım." diye bağırıyor.
É claramente um carro de "polícia disfarçado".
Üzerindeki giysiler "berbat görünüyorum" diye bağırıyor.
A única coisa que essas roupas afirmam é : "Estou horrível."
"Tepede yalnızım" diye bağırıyor.
"É solitário ser o melhor"?
Bütün gün, Ho ho diye bağırıyor!
"Oh, oh, oh," o dia todo.
Basın eli kanlı caniler diye bağırıyor, özellikle İngiliz medyası ve şüphesiz ki komünistler yönetimi ele geçirirse ilk ihanet edecekler onlar olacaktır.
A imprensa acusa-nos de assassinatos, especialmente os ingleses, Mas serão os primeiros a gritar se os comunistas assumirem o poder.
Ne diye bağırıyor?
O que ele está a berrar?
Çok tehditkar olmaya başlamıştı, sonra şu müşteri çok korkmuş falan olmalı, çünkü "El bombası" diye bağırıyor.
Ele foi ameaçador. E este cliente? Ficou com medo e gritou "a granada".
Midem bulanıyor gibi olmuştu, ama kalabalık bi daha bi daha diye bağırıyordu.
Estava a sentir-me enjoado, mas a multidão pedia mais.
Ne diye bağırıyor şimdi bunlar?
O que eles estão gritando agora?
İkisi de çok açık şekerim, fahişe diye bağırıyor.
São muito chamativos, querida. Eles gritam "perua".
Bunu anlamıyor musun? Her orgazm olduğumda "David! David!" diye bağırıyorum.
Não viste que sempre que eu o via gritava "David!"?
Kim cinayet diye bağırıyor?
Quem grita assim?
Hayır, hışımla gelip "Mike'ın kontratını göreceğim," diye bağırıyor.
Não, em vez disso ela entra por aqui a dentro a gritar, e diz : "Exijo ver o contrato do Mike."
Casa Rosada'nın dışında "Eva Peron" diye bağırıyor
À porta da Casa Rosada A gritar Eva Perón
Sus diye bağırıyor. Sevmiyor işte sevmiyor.
O único mal dele foi a sífilis.
Bir panço kasesi güzel tat diye bağırıyor.
Uma taça destas para o ponche só pode significar bom gosto.
Herkes "Joshua nerede, Joshua nerede?" diye bağırıyor.
Gritam todos : "Onde está o Joshua?"
- "Unut bunu" diye bağırıyor
- Grita-lhe, "Não sejas piegas."
"Erkek delisi!" diye bağırıyor.
Está nitidamente a gritar "ninfo".
Platforma çıkmışız, yeni bin yıla dans ederek girmeye hazırlanıyoruz. Adam "kes" diye bağırıyor.
Estávamos na plataforma, prontos para entrar no novo milénio a dançar, quando o tipo grita "corta!"
Diyelim ki sokakta yürüyorsun, salına salına, ve biri sana "Hey bebeğim!" diye bağırıyor
Digamos, vai a andar na rua, a falar para os seus botões, e ouve alguém a gritar-lhe "Eh, boazona!"
Seks diye bağırıyor.
Grita por sexo.
Carl, eğer John Mitchell senin telefon kayıtlarını isteseydi özel hayatıma saldırılıyor diye ortalarda bağırıp dururdun.
Se o Mitchell quisesse fazer-te uma escuta, bramavas por violação da tua vida privada.
- Kimse bağırıyor mu diye bakacağım.
- Onde é que vais? - Quero ver se está alguém a gritar.
Adam gelmiş bas bas bağırıyor "buğdaylarım, tarlalarım" "ortak çiftliğimiz" diye.
Ele estava todo alterado, gritando : "O trigo! Os Campos!"
Sonra çocuklar imdat diye bağırırken tavuklar onlara acımıyor.
E quando as vozes das crianças gritam por ajuda... as galinhas são impiedosas.
- Kim bağırıyor cinayet var diye?
- Quem grita assim?
Ben bu yıI şampiyon olurum diye bağırıyor.
Vai ser campeão.
-'s.k beni, s.k beni'diye ; mary bağırıyor.
-'Fode-me, Fode-me,'grita a Mary.
Kara kuzgun bağırıyor ölüm diye.
O corvo grita pedindo vingança!
Ben onların çenelerini yumruklar ve "Baban çakallaşıyor" diye bağırırım.
Eu lhes dou um murro no | queixo.
Çocukları sürekli bağırıyor, çünkü bir yaşında... Çocuk gürültü yapıyor diye bu sefer babası bağırıyor.
O filho deles está sempre a gritar porque só tem um ano, ou então grita o pai porque o filho faz barulho.
Beş dakikada bir Joey çubukları havaya atıyor ve ben de onun "Aaah gözüm" diye bağırışını çekmek zorunda kalıyorum.
De 5 em 5 minutos, o Joey atira as baquetas ao ar e eu tenho de ouvir : "O meu olho! Meu Deus!"