Isleri Çeviri Portekizce
15,280 parallel translation
İç işleri bürosunun karşısında seni temsil edeceğim mutlaka.
Vou representá-lo no ministério público.
Ahlakınız, başardığım işleri görmenizi engelliyor.
A sua moralidade cega-lhe do entendimento que atingi.
İşleri yoluna koymak istemeni anlıyorum.
Entendo que quer fazer justiça.
Çünkü Pike'ın söylediğine göre iç işleri Darhk için çalışmam konusunu Laurel'ı korumak için yaptığım için görmezden gelebilirmiş.
Porque, de acordo com o Pike, a Procuradoria deixará passar quando eu trabalhei com o Darhk, porque eu estava... protegendo a Laurel.
Söz konusu işler rasgele atanacak ama daha havalı ve güzel olan öğrenciler daha iyi işleri alacaklar.
Os trabalhos serão atribuídos casualmente, mas... os estudantes mais fixes e bonitos têm os melhores trabalhos.
- Ya da onun yerine işleri benim usulümle hallederiz.
Ou talvez, em vez disso, fazemos as coisas à minha maneira.
İşleri yoluna sokabilmek için bulduğum tek yöntem bu oldu.
É a única coisa em que consigo pensar para emendar as coisas.
Hakimler, avukatlar işleri iyice bok etmeden önce bu işi halletmemiz gerek.
Antes de tudo se complicar, com advogados e juízes, temos de perceber isto.
Ben yokken işleri idare etmekte fazlasıyla yetkindir.
Ele está à altura de tratar de tudo enquanto eu estiver ausente.
Uzak Korucusunun yapacak işleri var.
O Ranger espacial tem um trabalho para fazer.
İşleri yoluna koymamla alakalı.
É para eu corrigir as coisas.
Ona yardım etmek için yaptığın her şey işleri daha kötü hâle getirdi.
Tudo aquilo que fizeste para tentar ajudá-la, apenas, piorou as coisas.
Her şeyi öğrenmeden harekete geçmek işleri daha kötü hâle getirir.
Agir sem toda a informação poderia piorar as coisas.
Ayrıca gizli kapaklı işleri severler.
E adoram a capa e a espada.
Aile işleri işte.
- Obrigado. - Coisas de família.
Dikkatli hesaplamalar, adamakıllı evrak işleri ve biraz da şans gerektirir.
Requer cálculos exactos, papelada bem preenchida e uma boa sorte.
İç İşleri'nden.
É dos Assuntos Internos.
İç İşleri memuru.
Dos Assuntos Internos.
Ama bundan sonra işleri benim halletmeme müsaade edeceksin, olur mu?
É só que, acho que tens de me deixar cuidar das coisas, a partir de agora, está bem?
İşleri bizim ona söylediğimiz şekilde yönetecektir. Çünkü bir kez daha onun hayatını kurtardık.
E ele administrará as coisas como nós dissermos, porque, uma vez mais, salvámos a vida dele.
Ben dünyevi işleri alacağım.
Eu tomarei conta dos assuntos mundanos.
Altın işlemeler, Şam işleri ve pahalı sanat eserleri ile... donatılmış 600 metrekarelik bir dairede yaşayan... ama engelli bir çocuğa bakıcılık yapmaya da... vakit ve enerji bulan bir adam hakkında ne denilebilir?
- com sauna particular... - Tonto do... e uma mesa de bilhar, rodeado de tapeçaria fina, ornamentos, damascos e obras de arte caras, mas que também dedica tempo... e energia, às noites, para tomar conta de um rapaz incapaz.
Azizlik İşleri Kongregasyonu defalarca ve ısrarla başvurularını reddetti.
A Congregação para as Causas dos Santos tem repetida e veementemente rejeitado as suas candidaturas.
Azizlik İşleri Kongregasyonu taleplerini incelemek için kendisiyle irtibat halindeydi.
A Congregação para as Causas dos Santos esteve em contacto com ele, fazendo o seu melhor para verificar as suas exigências urgentes.
Aramalar sadece Azizlik İşleri Kongregasyonu'ndan değil,.. ... sizin ve Papa'nın ofisinden de yapılmış.
As chamadas não vieram apenas da Congregação para as Causas dos Santos mas também dos escritórios de Sua Eminência e do Papa.
- 1960 yılında ne işleri var peki?
E o que fariam eles em 1960?
Yani... Oh, yazar işleri...
Quero dizer, oh olhe para mim eu sou um escritor.
İşleri halletmeniz için güzel bir fırsat olur diye düşündüm.
Pensei que era bom vocês entenderem-se.
Ya işleri kontrol altına alır ya da yapacağımız yenilikler için elimize mazeret verir.
Ou ele controla as coisas, ou dá a justificação que precisamos para fazer a mudança.
Belki işleri hızlandırabiliriz.
Talvez possamos... apressar as coisas.
Evet, sadece yarım kalan işleri hallediyordum.
Só estou... a tentar arrumar umas coisas.
İşleri yapmak için kendi benzersiz yolları vardı.
Tinha uma forma única de fazer as coisas.
İşleri ayarlamam için bana birkaç saat ver.
Dá-me umas horas para consertar isto.
.. işleri yoluna koymalıyım.
Agora, só tenho de pôr tudo a andar na direcção certa deste lado.
Evet. Hepimizin yapacak işleri var.
Todos temos um papel a cumprir.
Toplumda söylediğiniz, herhangi bir şey, Kevin'i savunmak için olsa bile, işleri daha da kötüleştirir.
Qualquer coisa que disseres em público, até para dar apoio ao Kevin, pode piorar as coisas.
- Bahçe işleri nasıl gidiyor?
Como vai a jardinagem?
Bana sorarsan tüm bu parabatai işleri tuhaf bir şekilde samimi görünüyor.
Esta história toda de parabatai parece-me estranhamente íntima.
Sessiz olun yoksa işleri kendiniz için çok daha kötü bir hâle getireceksiniz.
Cala-te ou pioras a tua situação.
Karaborsa işleri yapan tanıdıklarım işlerini buradan yönetiyor.
O meu fornecedor do mercado negro trabalha neste prédio.
Ayak işleri yaptığım için mi?
Por fazer um recado?
Evet, işleri serserice seviyorum.
Pois, eu gosto de me armar em rufia.
Önce yeni gelen gardiyanların ücret raporlarını fotokopiledim ve alfabetik olarak dizdim. Sonra da bu raporu yönetimde Heather adında bir kıza yollamak zorunda kaldım. Bu da yetmedi, Hapishane İşleri'ndeki Tanya adındaki bir kıza daha yolladım.
Primeiro, tive de fotocopiar e colocar por ordem alfabética todas as fichas dos novos guardas, que depois tive de enviar por fax para uma gaja chamada Heather na EGP e depois para outra gaja chamada Tonya no BOP,
Böyle zor bir zamanda işleri devralmanız büyük bir cesaret.
- É um homem corajoso, ao assumir as rédeas em tempos tão difíceis.
Benim için işleri kolaylaştırdın.
Facilitaste-me a vida.
Resmen sabotaj sayılmaz işleri engeller biraz.
Não é oficialmente sabotagem, mas apenas nos atrasa.
Tam işleri değiştirecek bir olay.
Algo que iria mudar o jogo.
İşleri bitmemişti.
Eles não tinham acabado.
İşleri eski usulle yapmak zorunda kalacağız.
Teremos que fazer a nossa aproximação à maneira antiga.
İşleri acılı hale getirme.
Não tornes isto doloroso.
Seanslarımız gerçekten yardımcı mı yoksa işleri daha da mı kötüleştiriyor?
Nossas sessões estão a ajudar ou apenas a piorar as coisas?