English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ C ] / Contain

Contain translate Turkish

2,461 parallel translation
I know you can contain more than you think you can.
Bence sen düşündüğünden daha fazlasını yapabilirsin.
Okay, guys, we gotta contain this.
Evet, beyler! Burayı kontrol altına almamız lazım.
The Intersect room is the only room that can contain this blast.
- Bombanın hızını kesebilecek tek yer burası.
All they contain is a check-in and check-out date.
İçlerinde sadece giriş-çıkış günleri var.
Inks contain metals, which are impervious to sunlight.
Mürekkepler, gün ışığından etkilenmeyen metal içerirler.
They contain evidence of every job Division's ever done.
Kara kutuların içinde Bölüm'ün bugüne kadar yaptığı bütün işlerin delilleri var.
These deadly missiles could contain the vital ingredient for life on Earth.
Bu öldürücü füzeler Dünya'daki yaşam için gerekli yaşamsal bileşimleri içeriyor olabilirler.
Its eggs contain all the water and nutrients that the developing fetus needs.
Onun yumurtası gelişen ceninin ihtiyacı olan tüm suyu ve besini içinde barındırıyor.
Uh, captain, I thought you said we're supposed to contain the problem.
Şef, problemi frenleyeceğimizi söylediğinizi sanıyordum.
It says "contain" right there over your head.
Kafanın üstünde "frenlemek" yazıyor.
So, what magic does the mask contain?
Peki, maske nasıl bir büyü içeriyordu?
Jennifer can barely contain herself.
Jennifer kendisine zar zor hakim oluyor.
This facility was designed to contain very special prisoners.
Bu tesis, çok özel mahkumlar için inşa edildi.
Even worse, it'd contain his cancers.
Daha da kötüsü, kanseri kontrol altına alır.
The other piece of the lottery ticket would contain this same information too.
Biletin diğer parçasıda aynı bilgileri içeriyordur.
There are reasons to think that, you know, the region between 50 and 10 might contain some real surprises, and, of course, that's stimulating our enthusiasm for doing the experiments.
50 ile 10 arasında bölgenin sürprizlere açık olduğunu düşünmek için geçerli nedenlerimiz var. ve tabi ki, bizim coşkunluğumuzu tahrik etmek için de yapıyoruz bu deneyleri.
Now all we need is a place big enough to contain our friends and family.
Şimdi tüm ihtiyacımız olan ailemizi ve arkadaşlarımızı toplayabileceğimiz yeterince büyük bir yer.
On some distant planet, the book of life may no longer contain any biological forms. And if mechanical life has enough power, there's no limit to how large or complex it can become.
Uzak bir gezegende hayat kitabı biyolojik bir form içermeyebilir ve mekanik hayat yeterince güçlü ise ne kadar karışık olacağının bir sınırı bulunmayacaktır.
This glucose is carried in your blood to your tissues, which contain a network of tiny power stations called mitochondria.
Glikoz, mitokondri denen minik güç istasyonlarının bulunduğu dokuya kanla taşınır.
Scott and Stonebridge managed to get everyone clear, and contain most of the blast.
Scott ve Stonebridge herkesi kurtarmayı başardı ve patlamayı da büyük oranda etkisiz hale getirdi.
She said, barely able to contain her smile.
Zar zor gülümsediğini söyledi.
Gene's books contain a list of 198 nonviolent methods of resistance.
Gene'in kitabı 198 tane şiddet içermeyen direniş yöntemi içermektedir.
Try and contain your enthusiasm. No.
Bu şevkini hiç kaybetme.
The more we contain, the more we control.
Daha çok bizi kapsayan, daha çok bizim kontrolümüz.
Our genomes contain a wealth of information about the genetic changes that have happened in our history.
Genlerimiz, geçmişimizde meydana gelen genetik değişimlerle ilgili bol miktarda bilgi içeriyor.
In our life times, I think we will see tremendous advances made in determining where intelligence comes from, identifying the genes that are associated with intelligence, and perhaps maybe not being able to guarantee an intelligent person, but certainly guarantee that we will contain the chromosomes that lead to the ability to develop better intelligence.
Yaşadığımız zaman zarfında zekânın kaynağının belirlenmesi zekâya ilişkin genlerin tanımlanması ve belki zeki bir insanın garantilenmesine değil ama daha iyi bir zekânın geliştirilmesine imkân tanıyacak olağanüstü teknik gelişmelere şahit olacağız.
In fact, the odds are good enough that Laura's willing to bet this landscape should contain many Big Bangs and many Universes.
Hatta olasılıklar o kadar iyi ki Laura, birçok Büyük Patlama'nın ve birçok evrenin olduğuna inanıyor.
Those files contain sensitive information.
O dosyalar hassas bilgi içermektedir.
We have to contain this.
Bu şeyi içeride tutmalıyız.
Password protected, of course, but he must have known he was infected this whole time maybe really did wanna contain the outbreak.
Tabii ki şifre korumalı ama onca zaman boyunca hastalandığını anlamış olmalı belki gerçekten de salgınının yayılmasını engellemek istemiştir.
But right now we just have to contain this thing.
Ama şu anda yalnızca bunu kontrol altında tutmalıyız.
Now The killer must contain it already.
Şimdi katil onu çoktan ele geçirmiş olmalı.
I can't wait to hear how you're going to contain this.
Bunu nasıl bastıracağınızı duymak için sabırsızlanıyorum.
Well, we may not have anything left to contain if we can't find out who's doing this.
Bunu yapan kişiyi bulamazsak bastıracak bir şey kalmayabilir.
What if the bottle did contain acid?
Ya gerçekten olsaydı?
We have to contain it before someone gets really hurt.
Birileriz zarar görmeden önce bunu kontrol altına almak zorundayız.
Try to contain your enthusiasm.
Şevkini kaybetme.
We can't contain this thing. We have to move on it now.
Biraz daha beklersek bu şeyi kontrol altına alamayız.
The point is, you and your amazing worldwide teams failed to contain them in the first place.
Esas sorun onları en başta kontrol atına alamayan sen ve müthiş ekiplerindi.
I was trying to figure out the right thing to do and some way to contain the damage.
ortağım ölmüştü. Ben sadece, hasarı nasıl durdururum onu düşünüyordum.
And they may have paused to see what we would do, but if they haven't abandoned the place - - killing Cobb, that was just the big fish trying to contain his own situation.
Ne yapacağımızı görmek için ara vermiş olabilirler ama eğer mekanı terk etmedilerse- - Cobb'ı öldürmek, büyük balığın kendini korumak için yaptığı bir şeydi.
Paraffin candles may contain carcinogens.
Parafin mumlar kanserojen olabiliyor.
Divine cellulose does contain trace amounts of a Kobra venom variant.
Kobra'nın zehrinden değişik kutsal selülöz içeren belirti değerleri var.
Contain him, but stay back.
Takipte kalın ama saldırmayın.
The stomach contents of another Spinosaur, Baryonyx, from England, was found to contain some bones of a juvenile Iguanodon, a plant-eating dinosaur.
Başka bir Spinosaur olan İngiltere'den Baryonyx'un mide içeriğinde, otobur bir dinozor olan Iguanodon'un kemikleri bulunmuştur.
Only fresh samples from the last seven days contain viable bacteria.
Ve... Sadece yedi gün içinde atılmış taze örnekler canlı bakteri içerir.
Which contain sulfuric acid, nitric acid and phenol.
Sülfürik asit, nitrik asit ve fenolle karışmış olur.
Under the microscope, tiny structures were revealed identical to those found in modern birds... structures that contain the pigment.
Mikroskop altında, kuşlardakine benzer çok ufak yapılar ortaya çıkarıldı. Pigment içeren yapılar.
Aokigahara Forest is also said to contain high levels of electromagnetic energy.
Aokigahara Ormanı'nın da elektromanyetik enerji seviyesine sahip olduğu söyleniyor.
The Valley of Death is said to contain strange objects embedded in the permafrost that are activated through the ages, through the centuries, and basically shoot out fiery objects that intercept incoming objects that are out to harm the planet.
Ölüm Vadisi'nin yıllarca, yüzyıllar boyunca kutup toprağında gömülen tuhaf nesneleri içerdiği söylenir, ve temelde gezgene zarar verecek olan nesneleri engelleyen ateşli nesneleri dışarı atar.
We have to contain it.
- Walter.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]