Fair translate Turkish
25,724 parallel translation
That's fair.
- "Eski", tamam.
Seems fair.
Bence uygun.
Hey, I stole that fair and square.
- Bunu hakkımla çaldım.
Yeah, okay. That's fair.
Evet, Doğrudur, teşekkür ederim.
Fair enough.
Takım Lideri olarak ilk işimiz... Yeterince adil.
Wait, you don't know "Fair Play", Terry Sloane?
Bir dakika, sen "Fair Play" ve "Terry Sloane" ı bilmiyor musun?
He was so good that he wore an outfit with the words "Fair Play" written across it.
O kadar iyiydi ki üzerinde "Fair Play" yazan bir kostümü vardı.
I think you dropped this, Mr. Fair Play.
Sanırım bunu düşürdünüz, Mr. Fair Play.
Ok. Fair enough.
Tamam, gayet uygun.
To be fair, the story Dunn laid out is legit.
İşin doğrusu, Dunn'un hikayesi meşru.
To be fair. I didn't make the best first impression.
Dürüst olmak gerekirse çok da iyi bir ilk izlenim vermedim.
Fair enough.
Peki öyle olsun.
So, I ran the numbers and I came up with a system that I think is fair.
O yüzden hesap yaptım ve adil olduğunu düşündüğüm bir sistem buldum. - Bu ne?
That's not fair.
Bu haksızlık.
To be fair, good at both.
Doğrusu ikisinde de iyisin.
There you go. That's true. Fair enough.
- Doğru diyorsun.
Okay, to be fair, I was only eight years old, and I'd never seen a beer keg before.
Tamam, sadece sekiz yaşındaydım ve ilk kez bira fıçısı görüyordum.
- and I don't think it's fair.
- Ve adil olduğunu düşünmüyorum.
It's just not fair.
Bu hiç adil değil.
How is this fair?
Bu adil mi?
The fetching Prince Noctis of Lucis and the fair Princess Lunafreya of Tenebrae...
Lucis'in yakışıklı prensi Noctis ve Tenebrae'ın güzel prensesi Lunafreya...
Well, I suppose turnabout is fair play.
Sanırım karşılığını almak adilceydi.
You're darn right it's fair play, you selfish jerk!
Adilce tabii lan bencil yavşak!
To be fair, egg poaching is the highest level of difficulty in the egg-cooking hierarchy.
Adil olmak gerekirse, yumurta haşlama yumurta pişirme hiyerarşisindeki en zorlu levellerden birisi.
It's not fair.
Bu adil değil.
I think it's fair to say the evidence is inconclusive.
Delillerin yeterli olmadığı söylenebilir sanırım.
This isn't fair, please...
Bu adil değil, lütfen...
- This isn't fair!
- Bu adil değil!
It's not fair for you to have to sit on this.
Sadece senin bilmen adil değil.
It's already more than fair, Mr. Talbot.
Zaten oldukça indirim yaptınız Bay Talbot.
Okay, that's fair, but I want to apologize for last night anyway.
Pekâlâ, haklısın, ama yine de geçen gece için özür dilemek istiyorum.
That doesn't seem fair.
Bu adil gelmiyor.
And when Dr. Warren accuses me of trying to sabotage his surgical career, would you say that's a fair assessment?
Dr. Warren beni cerrahi kariyerini sabote etmekle suçladığında adil bir değerlendirme mi yaptı sence?
And a fair one.
Adil bir şefim.
Well, to be fair, I told her all the good stuff first.
Hakkımı yeme, önce güzel şeyleri anlattım.
Turnabout was fair play, so I... abandoned her in turn.
İşin sonunda o da düştü tabii... Ben de onu terk ettim.
It's not fair.
Hiç adil değil.
There are people who are working very hard to make sure that people like you and me don't get a fair shot at bringing'them down.
Senin, benim gibi adamların, onları indirmek için... adil bir fırsatı olmasın diye çok uğraşıyorlar.
That's a fair wager.
Bu, doğru bir tahmin.
Is this a good and fair way to handle it?
- Çözmenin en hayırlı ve adil yolu bu mu?
It's not fair, Mike.
Bu adil değil Mike.
It's not fair that they're pulling the rug out from under him at the last minute like this.
Son dakikada bunu ellerinden almaları hiç adil değil.
And don't forget to tell them Brick was really looking forward to performing, and remind them that I brought fruit salad to the school fair.
Onlara Brick'in sahneye çıkmak için sabırsızlıkla beklediğini ve kermes için salata götürdüğümü söylemeyi unutma.
Okay, you know what seems the most fair is if we let Brick decide.
Tamam, kararı Brick'e bırakırsak daha adil olur.
I started to, but they feel it was fair.
Konuşmaya başladım ama bunu adil olduğunu düşünüyorlar.
It was fair.
Her şey adildi.
It wouldn't be fair that some kids get their moment in the sun while others don't.
Bazı çocuklar dikkat çekemezken bazılarının çekmesi adil olmazdı.
And she... was returning from the fair.
Ve o... fuardan dönüyordu.
- It's not fair, sir.
- Bu adil değil, evlat.
- Fair?
- Uyar.
- That's fair.
- Bu adil.
fairy 82
fairly 18
fairfax 20
fairies 31
fairbanks 24
fair enough 1495
fairy dust 16
fair point 106
fairness 20
fair lady 16
fairly 18
fairfax 20
fairies 31
fairbanks 24
fair enough 1495
fairy dust 16
fair point 106
fairness 20
fair lady 16
fair and square 46
fairy tales 18
fair play 60
fairy godmother 19
fair warning 60
fair maiden 16
fair is fair 49
fair dos 19
fair's fair 26
fairy tales 18
fair play 60
fairy godmother 19
fair warning 60
fair maiden 16
fair is fair 49
fair dos 19
fair's fair 26