Feed him translate Turkish
1,054 parallel translation
I had Seryozha on my hands, I had to feed him.
Seryozha'yı benim ellerime verdi, onu beslemek zorundayım.
I'll feed him his meat.
Etini vermeliyim.
They feed him and do everything.
Onu besleyip her ihtiyacını karşılıyorlar.
- Or you should feed him. - You're such a brute.
- İsterseniz herifin karnını siz doyurun.
- How will you feed him?
- Onu nasıl besleyeceksin.
So when your dog says, "woof woof" feed him Iliad, the classic dog food.
Yani köpekleriniz "woof woof" dediğinde... - Onu Liliad ile besleyin, klasik köpek maması.
First I don't feed him right.
İlk olarak ou düzgün beslemiyorum.
Let me feed him.
Müsade et ben yedireyim.
- I have to feed him now.
- Çocuğa mama vereceğim.
We gave him the molasses, now let's feed him the sulfur.
Onu önce memnun ettik, şimdi pişman edeceğiz.
- I'll feed him to the birds.
- Onu kuşlara yem yapacağım.
And I'll just feed him, hopefully, the right kind of plausible information, so he thinks that I'm on to his discovery.
Ve ben de ona inandırıcı bilgiler vereceğim. O da buluşundan haberim olduğunu sanacak.
and to feed him.
ve onu beslemek için.
You get in the back, I feed him a fewjokes.
Sen arkaya geçersin, ben adamı şakalarla oyalarım.
Tell him you'll feed him... clean his cage and give him water.
Ona, onu besleyeceğini kafesini temizleyeceğini ve su vereceğini söyle.
Let him feed himself!
Bırak kendisi beslensin!
Whenever we feed him, it either comes right back up or he coughs and he turns blue.
Ne zaman mama versek kusuyor, öksürüyor ve rengi maviye dönüyor.
I feed him, and he protects me.
Ben onu besliyorum o da beni koruyor.
Treat him well, feed him well.
Onu iyi ağırla, iyi besle.
No, but don't feed him until I tell you.
- Hayır, ama ben söyleyene kadar, onu besleme.
You go tell that snake-scum judge... that I intend to burn his eyes out and feed him to the buzzards.
Git o pislik yargıca söyle gözlerini oyup onu akbabalara yem yapmak niyetindeyim.
Feed him, please.
Lütfen, besleyin onu.
Yes, but you must feed him. He... he'll be dangerous.
Evet, ama onu beslemelisiniz.
What do you feed him?
Neyle besliyorsun?
I couldn't afford to feed him anymore, and he ran away.
Artık onu besleyemiyordum. Sonunda kaçtı gitti.
I couldn't afford to feed him, anyway.
Zaten, besleyebilecek param yok.
How many pounds of meat you feed him?
Kaç kilo etle doyuruyorsun onu?
I'm the only one who can feed him.
Sadece ben doyurabiliyorum.
Now it's time to feed him, the guest had a long trip.
Şimdi onu doyuralım, uzun yoldan geldi.
Mom, you need to feed him.
Anne, sen yemek hazırlarsın.
When he wakes up tomorrow, feed him these centipedes.
yarın sabah uyandığında... Onu bu çıyanlarla besleyin
You're not going to b-breast feed him?
Sen emzirmeyecek misin?
- How do we feed him?
- Nasıl yemek vereceğiz ona?
We feed him and take care of his needs.
Onu doyuruyor ve her ihtiyacını karşılıyoruz..
He said "That's OK, boy, won't you feed him whenever you can"
Dedi ki sorun değil oğlum vaktin olduğunda onu besleyemez misin
I don't care how many sacks of feed you sold him.
Ona ne kadar yem çuvalı sattığın beni ilgilendirmiyor.
Now, 10 months after his escape, take Richard Kimble, unjustly convicted of murder. Put him down on the Missouri Hills, a handyman, driving a truck for a local fuel and feed company.
Kaçışından 10 ay sonra haksız yere cinayetten hüküm giyen Richard Kimble Missiouri Hills'de yerel bir benzin ve yemek şirketinin aracını sürüyor.
If Marie continues to lock herself away, and not feed Balthazar, why keep him?
Marie saklandığına ve onu beslemediğine göre neden eşeği elimizde tutuyoruz.
Give him plenty of feed and water.
Ata bol yem ve su ver.
She won't feed me, so she can take care of him herself.
Bana yemek vermeyecekmiş, o halde çocuğuna kendi baksın.
♪ Feed him on cockroaches Served in a canister ♪ Oliver! Oliver!
Oliver, Oliver, bakalım köteği yiyince ne yapacaksın... sana Oliver adının verildiği güne lanet edeceksin...
♪ Feed him on cockroaches Served in a canister ♪ Oliver! Oliver!
Oliver, Oliver bakalım müdür beyler ne diyecek?
You make him feed you, love.
Seni beslemesini sağla hayatım.
Feed the coordinates to the transporter room on the double. Have them prepare to beam him aboard on my signal.
Benim vereceğim işarete göre onu ışınlama odasına ışınla.
A little note to your house mechanic telling him to feed your girlfriend winning cards up to $ 30,000.
Bu küçük not, dağıtıcınıza kız arkadaşınızın kazanan kartına 30,000 dolar ödeme yapmasını söylüyor.
One mouth less to feed! You must forgive him in his hour of death.
Hiç değilse onu şu ölüm anında bağışlamalısınız.
Have him get ready some poisoned feed, cyanide, dynamite, and anything else he can think of.
Zehirli yem, siyanür, dinamit hazıladı mı acaba. Başka bir şey de düşünemiyorum.
Take it. Try to feed it to him.
Ona bundan yedirceksin!
He made me dip my fingers in the excrement and feed it to him like a baby
Parmaklarımı dışkıya sokmamı ve onu bir bebek gibi beslememi istedi.
I believe... you feed your spite on him... with no more sense than a nasty, bloodsucking louse.
Kan emici, pis bir keneden hiçbir farkın olmadan kinini onun üzerinden besledin.
You've to feed the box-man the best wild ginseng soup and must not let him die
Kutudakini en iyi jinseng çorbasıyla besleyin sakın ölmesine izin vermeyin