English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / Had a

Had a translate Turkish

159,699 parallel translation
She had a major operation on a torn ligament in her toe.
Ayak parmağında bağ kopması yüzünden ameliyat oldu.
When I was a programmer and I had a virus in one of my codes, I'd go line by line to try to pinpoint the problem.
Belki de işin temeline inmeliyiz. Programcı olarak çalışırken kodlarımdan birinde virüs vardı. Sorunu çözmek için..
We had a great time.
Çok iyi vakit geçirdik.
I almost had a heart attack.
Az daha kalp krizi geçirecektim.
I had a chance to look over the case files.
Vaka dosyalarını inceledim.
Um, our daughter Crystal had a ballet recital at school that evening.
Kızımız Crystal'ın o akşam okulda bale resitali vardı.
We had a, uh, we had a little bit of an accident.
Küçük bir kaza atlattık da.
While they were locked up, Bryce had a nervous breakdown.
Onlar hapisteyken Bryce sinir krizi geçirmiş.
We've had a break in the case.
- Vakada yeni bir gelişme oldu.
- We had a deal.
Bir anlaşmamız vardı.
- We had an agreement, not technically a deal.
Uzlaşma sağlamıştık. Teknik olarak anlaşma diyemezsin.
- Dinesh and I had a very...
- Dinesh ve ben apaçık...
We had a deal.
Bir anlaşmamız vardı.
I just had a quick thought.
Aklıma bir fikir geldi de.
Listen, after all you've done for me... bringing me into the Hooli sandbox, letting me play here... what if, hypothetically, I had a way to delete the underage accounts and the chat data in question?
Dinle, benim için yaptığın her şeyden sonra, beni Hooli'nin oyun alanına sokup da, burada oynamama izin verdiğin için varsayıyorum, diyelim ki, reşit olmayanların hesabını ve konuşma geçmişini silmenin bir yolunu buldum.
Well, because he walked away from it, and you seemed so excited about it, I thought you had a new angle.
Çünkü bundan vazgeçti. Bu konuda çok heyecanlı görünüyordun. Yeni bir bakış açın var diye düşündüm.
I mean, he must've had a reason.
Yani, bunun bir sebebi vardı.
If I had an army to call upon, a fyrd to raise, I would prove it.
Eğer aramak için bir ordu bulunduysaydım, yükseltilecek bir fyrd, bunu ispat ederdim.
Never had a head office.
Genel merkezim olmadı hiç.
Seon Ho had a scar on his chest.
Sun Ho'nun göğsünde iz vardı.
Because I had a small bag of salted almonds.
Çünkü küçük bir çanta tuzlu bademim var.
Giannusa had a courier transporting diamonds through Atlanta.
Giannusa, Atlanta'ya elmasları nakletmek için kargoladı.
This cute little chola I had a fling with who leased server space to helldritch for a ransomware scam.
Bu, bağlantıda olduğum sevimli küçük latin, bir fidye yazılım dümeni için Helldritch'e sunucu yeri kiralamış.
So Maureen had a choice between remaining silent or doing the right thing.
Dolayısıyla Maureen sessiz kalmak ya da doğru olanı yapmak gibi iki seçeneği vardı.
Summer and Margaret.. had a complicated relationship.
Summer ve Margaret'in... karmaşık bir ilişkileri vardı.
I remember the morning that Margaret died, - they had a tiny fight. - Ugh!
Margaret'in öldüğü günün sabahı küçücük kavgaları oldu sanırım.
Getting back to Summer, I-I don't know how to say this, but there was some talk that she had a troubled relationship with Margaret.
Summer'a dönecek olursak, bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum fakat Margaret'la kötü bir ilişkisi olduğuna dair bir sohbet geçmişti aramızda.
I had a fight with Margaret over Adelaide's jewelry, and I went to the Jessup Farm to blow off some steam.
Adelaide'nin mücevherleri yüzünen Margaret'la tartışmıştım ben de içimi döküp rahatlamak için Jessup'lara gittim.
No. But he had a private room, 52-inch plasma, and all the channels.
Hayır ama özel odası, 52 inç televizyonu ve bütün kanalları vardı.
She had a hard time sharing her Legos, didn't she?
Legolarını paylaşmakta zorlandı sadece değil mi?
And that you had a nasty fight with him yesterday.
Ve dün de onunla çirkin bir kavga etmişsin.
I had to strong-arm a junior for the last of the fruit punch.
Son meyve suyu için ufaklığın biriyle kapıştım.
Those had no ritual and a strong sexual component.
Onlarda ritüel yok ve güçlü bir cinsel öğe var.
Because when the unsub emerged to start killing again, his victimology and M.O. had done a complete 180.
Çünkü şüpheli yeniden belirip öldürmeye başladığında kurbanları ve yöntemi tamamen değişti.
After the Palm Springs case, Reid said he had to get back to Houston to talk to his mom's doctor.
Palm Springs vakasından sonra Reid annesinin doktoruyla konuşmak için Houstan'a gidecekti.
It's a syntactical error that I could've remedied if you had just given me the space to speak.
Sözdizimi hatalı, eğer konuşmama fırsat verseydin, düzeltecektim.
I was gonna sleep last night, but, uh... Well, I know I... I thought I had this solve for this computational trust issue I've been working on, but it turns out, I didn't have a solve.
Biliyorum, dün gece tam uyuyacaktım ama, bir an üzerinde çalıştığım bilişimsel güven meselesi için bir çözüm buldum sandım ama pek yardımcı olmadı.
Hey, you know, they say that after Alan Turing was chemically castrated, he got a lot less annoying.
Alan Turing'e kimyasal hadım * yapılınca sinir bozucu tarafının gittiği söylenir.
I... I once saw him throw a sloth down a flight of stairs after a presentation, and he said it was an accident, but he had this look in his eyes.
Bir kere, bir sunumdan sonra bir tembel hayvanı merdivenlerden aşağı attığını görmüştüm.
I mean, if I had Laurie's ear, I would tell her that we should pay them today and close the deal, and Bachman would jump on it in a second.
Benim duyduklarımı Laurie de duysa, bugün paralarını verip meseleyi kapatmak isterdi. Bachman anında atlar zaten.
But you had strangers at the door, and a guard dog in the attic.
Ama kapıda yabancılara ve tavan arasında bir bekçi köpeği vardı.
He had a mistress?
Abimin metresi mi vardı?
You said you had found a solution, but why give up the appeal?
Çözümü bulduğunu söylüyorsun ama başvurudan vaz mı geçiyorsun?
You said you had a case.
Bir davan olduğunu söylemiştin.
I don't know which one of you is right about the sludgefront, but Spinoza said I had to make a choice.
Çamur hakkında hanginiz haklısınız, bilmiyorum ama Spinoza tercih yapmamı söyledi.
I had experimented with a hallucinogen. Ah...
Halüsinojen denedim.
I'm a very chill dad, but I had one rule... one rule... do not go to Jessup Farm.
Çok sakin bir babayımdır.. ama tek bir kuralım var bir kural.. Jessup Çiftliğine gitme.
I am a very chill defendant, but I had one rule... one rule... do not investigate Summer.
Çok rahat bir sanığımdır, ama tek bir kuralım vardır tek kural. Summer'ı sorgulama.
So, we all had to pick seven horses and put a tenner each in the diddlum.
Hepimiz yedi at seçtik ve dümdüğe 10 birer 10'luk attık.
I had him in the trunk, and then, all of a sudden,
Onu bagaja koydum.
I mean, a smart man like yourself had to have an end game.
Senin gibi zeki bir adam için de oyunun sonu gelecek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]