I'm inside translate Turkish
6,106 parallel translation
I'll put this inside.
İçeri koyacağım.
Well, we can chat later, but right now I'm addressing the entity inside you.
Daha sonra konuşuruz. Şu an içindeki varlığa hitap ediyorum.
I feel like I planted a seed inside of you, and now I'm watching it blossom into a colossal tree of great character.
İçine bir tohum yerleştirmişim ve mükemmel bir kişiliğe sahip devasa bir ağaca dönüşümünü izliyormuşum gibi.
Except, of course, I wear my underwear on the inside of my pantaloons.
Tabii iç çamaşırımı pantolonun altından giyiyorum.
So I buried it, I... hid it, I sealed it up inside a wall.
Ben de gömdüm sakladım, duvarın içine koydum.
Anyway, I'm going inside.
Neyse, ben içeri geçiyorum.
He's hell-bent on finding Conrad's killer, and he knows the case inside and out, which means I'm already playing catch-up.
Conrad'ın katilini bulmaya takmış dava hakkında ne varsa biliyor. Yani çoktandır yakalama oyunu oynadığım anlamına geliyor.
I'm gonna go inside and make us some tea and get you some other clothes.
İçeri girip, bize çay yapacağım ve sana kıyafet getireceğim.
I don't get it. There's nothing inside. Yeah, that's, uh...
Anlamadım, içinde bir şey yok ki.
Plus, I'm betting there's more secrets inside the house.
Ayrıca bahse girerim evin içinde daha çok sır vardır.
If Howard is dead, then the hard copy file in the safe inside that house is the only proof I'm a cop.
Howard öldüyse polis olduğumu kanıtlayacak tek dosya evin içindeki kasada.
I'm going inside.
İçeri giriyorum.
I know I'm supposed to say "yes," but I just wanted to be inside something that made sense to me.
"Evet" demem gerektiğini biliyorum ancak ben içimde bana mantıklı gelen bir şeyler olmasını istedim.
But with Stan, I think there's some darkness inside him that doesn't allow him to stop.
Fakat Stan... Sanırım içinde karanlık bir güç var ve bırakmasına izin vermiyor.
I don't know if you're listening, but I guess I have something inside me that I can't control.
Beni dinliyor musun bilmiyorum, ama sanırım içimde kontrol edemediğim bir şeyler var.
There was a little boy, came out in the hallway when I had my gun on Lincoln. I-I told him to go back inside, though.
biz camın önündeyken silahımı çekmiştim evinin kapısından bizi izleyen küçük bir çocuk vardı elimde silah olduğundan ona içeri girmesini söyledim.
I am your mother, so inside, I am having a tiny seizure, but still, I would try hard to be supportive and happy for you.
Ben senin annenim, içimde, küçük bir sızı var, fakat hala, sana destek olmak için seninle mutlu olmak için çabalarım.
There's a massive stone, with a tunnel, I think, and a bright star inside of it.
Tüneli olan kocaman bir kaya var sanırım ve içinde parlak bir yıldız var.
Did I let my inside voice get out again?
İç sesimi ağzımdan mı kaçırdım yine?
I find myself getting outside of this city to get inside of myself.
Kendimi bulabilmek için bu şehirden gitmek zorunda kaldım.
So I'm running the hair from the brush Councilman Hamilton took from his father against the blood that we found inside of Jacob's gun.
Meclis Üyesi Hamilton'ın babasından aldığı fırçayı Jacob'ın silahından bulduğumuz kanla birlikte irdeliyorum.
Mr. Brock, I'm gonna need to take a look inside.
Bay Brock, içeriye bir bakmam gerekecek.
I'm at a crossroads right now, where I could go live my life the way I think I probably should and be successful and safe and probably very happy, or I could risk all that for this tiny glimmer of a feeling inside that I just can't shake.
Ya gidip hayatımı istediğim gibi yaşayıp başarılı, güvende ve muhtemelen mutlu olacağım ya da içimdeki bu ortaya çıkartamadığım küçük duygu parıltısının peşinden gidip her şeyi riske atacağım.
No, but I'm hoping the man inside can help.
Hayır, ama içerideki adamın yardım etmesini umuyorum.
Makes me feel like I'm really inside of the problem.
Gercekten problemin icinde olmami sagliyor.
Everything I need is inside this case.
ıhtiyacım olan her şey bu valizde.
It was the only dish my mother knew how to cook, and when I eat it, I feel as though I am once again inside her womb.
Annemin pişirmeyi bildiği tek yemek ve onu yediğim zaman sanki tekrar annemin karnındaymışım gibi hissederim.
I looked inside and found a webcam hacking software
İçine baktım ve web kamerasını hackleyen bir yazılım buldum.
I'm gonna meet you inside.
Seninle içeride buluşuruz.
I've been trying, but I thought that on the inside, she was still Mara and not a copy.
Deniyorum ama sanırım içten içe o hâlâ Mara. Bir kopyası değil.
You said that when we combine, I won't be inside Mara. I will be a part of Mara.
Birleştiğimiz zaman Mara'nın içinde olmayacağımı, onun bir parçası olacağımı söyledin.
They were cut, but I'm getting the daily footage from inside Henry's bus.
Kesik kesiktiler ama ben Henry'nin otobüsünün kayıdını alacağım.
I'm just gonna go inside, sit down, just kind of take...
içeri girip oturacagim, biraz...
Oh, I'm on the inside of James, here.
James'e içeriden saldırdım.
I need to sleep inside.
İçeride uyumam lazım.
I'm gonna take us just inside the critical orbit.
Bizi kritik yörüngenin hemen içine götüreceğim.
I am inside.
Ben varım.
I mean, Ben and Nell must've gone to pretty much every consultant inside the Beltway trying to find somebody to help'em with this turd.
Herhalde Ben ve Nell'in bu bataktan çıkmalarına yardım edecek birini bulmak için siyaset dünyasından gitmedikleri danışman kalmamıştır.
I stayed inside the pale.
Solgunluğun içinde kalmıştım.
Yeah, I'm guarded, yeah, you know, I mean, it's hard to let everything that's inside out, you know?
Elbette tedbirliyim. Evet içindeki her şeyin dışarı çıkmasına izin vermek zor.
Before we get to the ring part, I want to say that what we were looking for was inside of us all along, but that's just not true.
Yüzüklere geçmeden önce hep aradığımız şeyin aslında başından beri içimizde olduğunu söylemek isterim.
I'll meet you inside. Right?
İçeride buluşuruz, tamam mı?
I don't know if you're aware of this, Bryson, but every time I hear the word "bunkhouse" my testicles shrink up inside my body.
Farkında mısın bilmiyorum ama Bryson ne zaman şu "yatakhane" kelimesini işitsem taşaklarım içine kaçıyor.
See, I can't help thinking, maybe you want me to come inside.
Belki de içeri gelmemi istiyorsundur. Yanlış mı düşünüyorum?
I'm gonna go back inside.
Ben içeri dönüyorum.
- Okay, well, good,'cause I'm gonna go back inside, and you, you just...
- Tamam o zaman, güzel, çünkü ben içeri giriyorum ve sen de, sen de...
I'm gonna turn you inside out.
İçini dışına çıkartacağım.
I look back and wonder why I was never aware of how much anger I had inside me, how much fear and selfishness, and then I felt like my heart was gonna explode.
Geri bakıyorum ve içimdeki siniri, içimde ne kadar korku ve bencilli olduğunu nasıl anlamadığımı merak ediyorum ve sonra, kalbim patyacak gibi hissediyorum.
Probably an ambush. I'd wait until nightfall when they're asleep and vulnerable, then advanced inside a treeline.
Uyuyana gece yarısına kadar beklerim, sonra da ağaçların arasında avantaj sağlarım.
So I'm working on this new song. But. I'm just so inside of it now.
Bu yeni şarkı üstünde çalışıyorum da, biraz çok içindeyim sanki.
Go ahead, I'll meet you inside.
Devam et, seninle içeride buluşacağım.
inside 950
inside out 19
inside job 21
inside me 38
inside voice 18
inside you 29
insider trading 23
inside and out 54
i'm in pain 69
i'm in 2148
inside out 19
inside job 21
inside me 38
inside voice 18
inside you 29
insider trading 23
inside and out 54
i'm in pain 69
i'm in 2148
i'm into it 34
i'm in the kitchen 35
i'm in hell 43
i'm in a good mood 34
i'm in heaven 42
i'm in love with you 207
i'm in love 252
i'm interested 154
i'm in charge 158
i'm in trouble 255
i'm in the kitchen 35
i'm in hell 43
i'm in a good mood 34
i'm in heaven 42
i'm in love with you 207
i'm in love 252
i'm interested 154
i'm in charge 158
i'm in trouble 255