Inside me translate Turkish
5,418 parallel translation
Well, you can hide inside me.
İçime saklanabilirsin.
Everything that had been bottled up inside me... fear, the frustration, the uncertainty just melted away, and I was overcome with this sudden sense of clarity, courage.
İçime o ana kadar attığım her şey... Korku, bezginlik şüphe eriyip gitti. Ve bir anda berrak bir his ile doldum.
Yes, come inside me.
Evet, içime gel.
The picture on the book cover shows how it feels inside me.
Kitap kapağındaki resim, içimdekileri yansıtıyor.
Mara doesn't even know What these troubles inside me are capable of.
Mara içimdeki bu sorunların neler yapabileceğini bile bilmiyor.
The last piece of purity inside me was burn to ashes with them.
İçimdeki son saflık onlarla birlikte yandı, kül oldu.
Meanwhile the child grew inside me.
Bu arada evlâdım büyüdü.
Why would I want poison inside me?
Neden içimde bir zehir olmasını isteyeyim ki?
I can feel it inside me.
İçimde hissedebiliyorum.
Dad? It's inside me.
İçimde hissedebiliyorum.
I don't know if you're listening, but I guess I have something inside me that I can't control.
Beni dinliyor musun bilmiyorum, ama sanırım içimde kontrol edemediğim bir şeyler var.
- That makes me feel all warm inside.
- Bu, bana içerinin ısındığını hissettiriyor.
Tay-Tay, sweetie, let me get you inside, come on.
Taylor, tatlım seni içeri götüreyim. Hadi.
I need to arrest this psycho bitch who let me die inside because...
Bu beni mahveden psikopat sürtüğü tutuklamaya.
When people look at me, all they see is someone who will always be broken up inside.
İnsanlar bana baktıkları zaman, içi her zaman yaralı olacak birini görüyorlar.
And Caroline was inside of me, screaming out for him, for her life back.
Caroline içimde hayatını geri almak için bağırıyor.
So tell me, Uncle, how does it feel being inside the cage where you kept so many?
Söylesene amca, onlarca kişiyi tuttuğun kafeste olmak nasıl bir his?
Come inside and tell me your story.
İçeriye gel ve bana hikayeni anlat.
Oliver, ever since it happened I have had this fire inside of me.
Oliver, o olaydan bu yana içimde bir ateş var.
You told him because deep down inside, you want to be with me, and you knew this would make it happen.
Ona söyledin çünkü derinlerde bir yerde benimle olmak istiyorsun ve söylemenin bunu sağlayacağını biliyordun.
You give me five grand, I swear... you'll get a hundred thou back inside a week.
Sen şimdi bana beş bin ver, yemin ederim ki bir hafta içinde sana yüz katını geri vereceğim.
I have a death sentence inside my head and they offered me a cure, so what was I supposed to do?
Kafamın içinde ölüm cezası vardı ve onlar tedavi sundu. Ne yapmam gerekirdi?
and it's because my father instilled this stupid sense of responsibility inside of me.
Çünkü babam benim içime şu aptal sorumluluk duygusunu yerleştirdi.
Eat me up inside.
Beni içten içe yiyip bitirdi.
You're making me all mushy inside.
Beni duygulandırıyorsun.
You told me a good nurse knows the attending physician inside and out.
Sen bana iyi hemşireler uzman doktorların içini dışını bilir demiştin.
Once we're inside the perimeter, you'll let me out.
Bölgenin içine girdikten sonra,... beni indireceksin.
Those clubs cost me a fortune, so I put a GPS tracker inside the bag.
Bu sopalar bana bir servete mal oldu. Çantanın içine bir GPS koydum.
- You're not even inside of me.
- İçimde bile değilsin.
There's a darkness inside you, and you can bury it deep in burritos as big as your head, but someday soon, that darkness is gonna come out, and when it does, I want you to call me.
İçinde bir karanlık var ve bu karanlığı içine kafan kadar kocaman burritolar gibi gömebilirsin ama günün birinde bu karanlık ortaya çıkacak. Çıktığında, beni aramanı istiyorum.
A video just released by Inside P.O.V. shows former child star James Martin Elliott, better known to his legion of fans as "J-me," being violently assaulted in downtown Los Angeles.
Bakış Açısı tarafından yayınlanan görüntülerde hayran kitlesinin J-me adıyla tanıdığı eski çocuk yıldız James Martin Elliott Los Angeles'ın göbeğinde acımasızca saldırıya uğruyor.
And to be there with him and see it and be on the inside, it was so special for me. Like, a very special, special time.
Ve orada olup, hayatına içeriden bakmak benim için gerçeğin ötesinde bir olaydı.
Now thank me and head back inside.
Şimdi bana teşekkür et ve içeri gir.
But tell me, Liev Schreiber, why are you still wearing it inside?
Ama söyle bana, Liev Schreiber, neden hâlâ bunu içine giyiyorsun?
He went inside after he called me.
Beni çağırdıktan sonra içeriye girdi.
I may have a bunch of troubles inside of me, but they only come out one at a time.
İçimde bir sürü sorun olabilir ama her seferinde sadece bir tanesi dışarı çıkıyor.
So Audrey was rattling around inside of me.
Demek Audrey içimde kol geziyormuş.
He drove me home, made a move, and I told him I didn't feel a connection, but he tried to come inside anyway.
Beni eve bıraktı, niyetini belli etti. Ona karşı bir şey hissetmediğimi söyledim. Yine de içeri gelmeye çalıştı.
♪ Then I look at you imagining me inside of her... ♪ And the world's all right with me ♪... Seeing her face... ♪ Just one look at you don't stop.
onun içinde olduğumu düşünerek... Yüzünü görerek... Durma.
I know I'm supposed to say "yes," but I just wanted to be inside something that made sense to me.
"Evet" demem gerektiğini biliyorum ancak ben içimde bana mantıklı gelen bir şeyler olmasını istedim.
She sent me GPS coordinates that fall inside the shadow map.
Makine gölge haritanın içinde bulunan bir yerin GPS koordinatlarını gönderdi.
A friend tells me you want some inside dope on the Mombasa Cartel.
Arkadaşımın biri, Mombasa Kartel hakkında bir şeyler öğrenmek istediğini söyledi.
Not a book token shoved inside me, just, um, you know, handed to me, perhaps, in a card.
Yani... Onu kitabın arasına koyup versen de olur.
Shouldn't you be having these thoughts quietly inside your head while you try and get me into bed?
Bunları beni yatağa atmaya çalışırken sessizce düşünmen lazımdı.
Look, I have two crates of chocolates in here that can't walk themselves inside, so help me out, man.
Bak, burada kendi başlarına içeriye yürüyemeyen iki kutu çikolata var, yani bir el atsan diyorum, dostum.
And when he takes it off me when we're inside the tent?
- Çadıra girdiğimizde ya duvağı kaldırırsa?
Makes me feel like I'm really inside of the problem.
Gercekten problemin icinde olmami sagliyor.
* "A" is for the apple that he gave to me * * but I found a worm inside *
# Armut'un "A"'sı bana verdiğin armudun # # içinden kurt çıkmıştı #
Well, that's the one that makes me feel all jiggly, and... great inside.
Beni sallayıp içimi bir hoş edenler.
You helped me find the courage inside myself.
İçimdeki cesareti dışarı çıkartmama yardım ettin.
But there was just enough space for me to crawl inside.
Ama kutunun içinde benim sığmam için gerekli olan boşluk da vardı.