In place translate Turkish
43,147 parallel translation
There is an agreement in place between my master and yours.
Üstatımla sizin arasında bir anlaşma var.
You know, get your systems in place, get everybody talking together.
Sistemini kur, herkes iletişime geçsin.
I think he's been in a pretty rough place lately.
Galiba son günlerde çok şey yaşadı.
Or perhaps my feelings for you, unforgiveable feelings for you, will mean the Thames will take me to a different place.
Ya da belki de senin için duygularım, senin için affedilemez hisler, Bu Thames'in beni farklı bir yere götüreceği anlamına gelecektir.
How did he know they were taking place in Ghent?
Gent'te yer aldıklarını nereden bildi?
So many soldiers and Company men treading heavily in your footsteps, I thought I'd make this place a little less attractive to them.
Bir sürü asker ve şirket çalışanı kapınızı aşındırırken bu yer gözlerine daha az batsın istedim.
You'll be held in a secure place until your pardon can be exchanged for your testimony in court.
Affedilene kadar emin bir yerde tutulacaksınız. Mahkemede şahitliğiniz sebebiyle yer değiştirilebilir.
You know it's a sin not to tell the truth in a sacred place.
Kutsal bir yerde gerçeği söylemek günah değildir.
So it's in through the front door and hope the whole place doesn't go'bang', then.
O halde ön kapıdan balıklama girip havaya uçmamayı dileyeceğiz.
Just don't go in that nut place.
- O manyak yere gitme.
When, however, you've just gone and invaded a place that you probably shouldn't have, you end up fighting against just regular people in regular-people clothes.
Ancak hiç lüzumu yokken bir yeri istila ettiğinizde kendinizi sıradan giyimli, sıradan insanlarla savaşır hâlde bulursunuz.
Your own vice president has advocated a much smaller and simpler counterterrorism approach to incapacitate what is estimated to be little more than 100 al-Qaeda fighters that still remain in Afghanistan to refocus on what it was that started this war in the first place.
Kendi başkan yardımcınız, çok daha küçük ve basit bir terörle mücadele yaklaşımıyla Afganistan'da kalmış olan 100 küsur el-Kaide savaşçısının etkisiz hâle getirilmesini ve yeniden bu savaşın başlama sebebine odaklanılmasını savundu.
'Cause I think we're in the same place.
Çünkü bence aynı yerdeyiz.
If you place a frog in water and heat it slowly enough, the frog will not jump out.
Eğer bir kurbağayı suya koyup ısıyı yavaş yavaş arttırısan... Kurbağa dışarı zıplar.
How could I take something that didn't belong to you in the first place?
Seni bulamadığımız ilk yer mi?
Sometimes when I'm in a new place, I get this sensation.
Bazen yeni bir ortamdayken bir hisse kapılıyorum.
Tomorrow if you do not place his head in my hand...
Yarın başını elime almazsan...
I will chop your head and place it in your hand.
Kafanı ben koparıp eline koyarım.
Before you come back here I will place your son's head in your hands.
Sen buraya dönmeden önce oğlunun kellesini ellerine vereceğim.
This is the place I saw in the mirror.
Burası aynada gördüğüm yer.
I'm sorry, but you don't get points for that if you're the one that put her in there in the first place.
Kusura bakma ama onu oraya sen soktuysan, saygısını kazanamazsın.
How dare Rhys accuse me of treachery when he's the one who plotted against me in the first place.
Rhys ne cüretle bana karşı plan yapmış olduğu hâlde beni ihanetle suçlar?
You'll be going in after hours to place cameras.
Mesai bitiminden sonra kameraları yerleştirmek için gireceksiniz.
You place too much trust in her.
Ona çok fazla güveniyorsun.
In a place safe from all those who would do her harm, including you.
- Ona zarar verecek her şeyden, uzakta bir yerde, sen de dahil.
Somewhere on an island a few days'journey from here is a chest filled with treasure buried in a secret place, and of the three men who know of that place,
Buradan birkaç günlük uzakta bir yerdeki bir adada gizli bir yere gömülü bir hazine sandığı var ve yerini bilen sadece üç kişi var.
- Yes. Lillie, your heart's in the right place, but this journey, it's far too dangerous.
Lillie, kalbin çok temiz fakat bu yolculuk, çok fazla tehlikeli.
Get them to put a watch put on this place in case he comes back!
Geri dönme ihtimaline karşı buraya bir adam göndersinler!
It was Perry's idea to come in in the first place, so... I mean, I think that's a very healthy sign.
Buraya gelme fikri ilk başta Perry'den çıkmıştı o yüzden bu bence gayet sağlıklı bir gösterge.
Your grief is your own, and no one else can tell you when it's time to move on, but you can find relief in knowing that those who have moved on have found a better place, a clean slate.
Acı senin acın, ne zaman geride bırakacağını kimse söyleyemez sana ama acıyı geride bırakanların daha huzurlu olduğunu yeni bir başlangıç yaptığını bilerek rahatlayabilirsin.
Fluke of nature, they're the only place in the county that didn't get scorched.
Kaderin cilvesidir ki, ilçede yanmayan tek yer burası.
She's going to a better place, so you and your wife can find happiness in this one.
Sen ve karın bu hayatta mutlu olasınız diye kızın daha iyi bir yere gidiyor.
I think someone might've actually said she's in a better place.
Sanırım birisi gerçekten onun daha iyi bir yerde olduğunu söyledi.
Needed him to be in a place where he had nothing left in the world.
Dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamış olmasına ihtiyacı vardı.
And one night, my finger landed on this place in the southern coast of Spain, and my mom told me it was Andalusia.
Ve bir gece, parmak bu yere indi. İspanya'nın güney kıyısında, Annem bana Andalusia olduğunu söyledi.
Now you're in the Sunken place.
simdi Gomulu Dunya'dasin.
Now you're in the Sunken Place.
simdi Gomulu Dunya'dasin.
Where is the most important place in the country?
Ülkedeki en önemli yer neresi?
Evie-I-want-to - live-in-a-castle sleeping on the ground with no place to plug in a hair dryer?
Evie, bir kalede yaşamak istiyordu ama yerde uyuyacağı ve saç kurutma makinesi için priz olmayan bir yere mi gitti?
♪ All the fellas in the place ♪
♪ Balo'daki tüm beyler ♪
He's in a different place.
O farklı bir yerde.
Two separate parts in the same place.
Aynı yerde iki ayrı parça.
You know, in the'90's when I started shooting, I was unaware that all of the movies a contract girl shoots are sold to cable, and cable was still a very big place where these companies made money.
90'larda çekimlere başladığımda, sözleşmeli bir kızın çektiği bütün filmlerin paralı kanallara satıldığını bilmiyordum.
So we went toddling out to some place in New Jersey.
New Jersey'de bir yere gittik.
But we're not allowed to talk about them because it's so difficult to get people to use them in the first place.
Ama bu konuda konuşmamız yasak çünkü insanlara bunları kullandırmak çok zor.
Just because it's so difficult to get people who aren't being tested like the performers are to use condoms in the first place.
Oyuncular kadar kontrol altında olmayan insanlara prezervatif kullandırmak zaten oldukça zor.
Porn, it had gone from the place where you sat in a theater in your raincoat and jerked off to you bought a VCR, and you got a Ginger Lynn movie.
Porno sektörü, montunuzla sinemada oturup mastürbasyon yaptığınız bir yerden, bir video alıp Ginger Lynn filmi seyrettiğiniz bir noktaya gelmişti.
"My head's not in the right place and I can't do this."
"Kafam yerinde değil, bunu yapamam." dedim.
Fornication in a public place, that was the charge.
Halka açık yerde zina. Suçum buydu.
I dreamed our first kiss would take place in the park.
İlk öpüşmemizin parkta olmasını hayal etmiştim.
I'm angry that I trusted you in the first place.
En baştan sana güvendiğim için kızgınım.