On him translate Turkish
53,249 parallel translation
One more. Yeah, on him.
Bir tane daha.
On him, yeah.
- Ondan, evet.
The offer of £ 50 should be conditional on him leaving England.
50 poundluk teklif İngiltere'yi terk etmesi koşuluyla olmalı.
Stuart Strange is a Knight of the Realm, I could not lay - a hand on him. - Ssh, ssh, ssh.
Stuart Strange Âlem Şövalyesi, ona el kaldıramazdım.
Tighten on him then rack focus to me.
İyi. Ona yaklaş, sonra da bana odaklan.
Tighten on him.
Ona yaklaş.
We went four hands on him, man.
Dört elle üstüne gittik lan.
- if the zoning board stays on him.
- İmar Komitesi onda kalırsa eğer.
I was too hard on him.
Ona çok katı davrandım.
Forestry, hunting, livestock, and that the hairs were on him.
Ormancılık, avcılık, hayvancılık gibi, tüyler de üzerinde kalmıştır.
Fuck, it would be good to know if we can count on him.
Lanet olsun, ona güvenebilsek iyi olurdu.
Stop fucking jerking on him.
Adamı çekiştirmeyi bırak.
My guy at the Bureau says there's a panel on him and his name is Castillo, not Poncherello.
FBI'dan bir arkadaşım, hakkında soruşturma olduğunu, adının da Poncherello değil, Castillo olduğunu söyledi.
I've left the occasional mark on him. - I...
Ara sıra iz bırakan ben oluyorum.
So I pissed on him.
Bu yüzden ben de onun üzerine işedim.
Pissing on him wasn't enough.
Üstüne işemek yetmedi bana.
Just hope you keep an eye on him.
Umarım ona göz kulak olursundur.
Keep an eye on him.
Ona göz kulak ol.
- Maybe I should go in and check on him...
- İçeri girip ona baksam iyi olabilir.
- You can check on him after dinner.
- Yemekten sonra bakarsın.
My money's on him.
Bahse girerim odur.
I'll get word to Shotgun, tell him shit's on hold until I'm out.
Shotgun'a ben çıkana kadar beklemesini söyleyeceğim.
Temple followed him along the foreshore, where he was met by someone on the other side.
Tapınak onu kıyı boyunca takip etti, Diğer taraftan biriyle buluştu.
Offer him "full and unfettered co-operation" on behalf of the Honourable East India.
Ona saygıdeğer Doğu Hindistan Şirketi adına "Geniş çapta serbest işbirliği" teklif et.
They should not be dropping him on us like a black cannonball.
Onu üzerimize kara bir top güllesi misali indirmemeleri gerek.
He says he's happy for the Nootka trading post, the smoke house and the tanning factory to be incorporated into the territory of the British Crown, but only if we give him a monopoly on the trade in smoked sea otter pelts from...
İngiliz kraliyetine ait topraklarda bulunan Nootka ticaret merkezi tütsü evi ve tabakhane birleştirilirse mutlu olacağını söylüyor. Ancak Vancouver sahilinden Canton'a kadar tütsülenmiş su samuru derisi ticaretinde tekel olmak istiyor.
Tom Lovett... you'll be supporting him on the day shift.
Tom Lovett, ona yardım etmek...
I'm thinking that we should call the negotiators, get him to keep the leader, Salim, on the phone
Müzakereciler liderlerini telefonda oyalayabilir, konuşturabilirse iyi olabilir.
And we were just walking along, minding our own business, and I held on to him, and then, out of nowhere, someone came right at us, pointing a gun at my husband, and we were just...
Tam öyle onun koluna girmiş normal şekilde geçip giderken pat diye biri karşımıza çıktı. Kocama silah doğrultmuştu ve biz...
What were you talking about to him out there on the floor?
Aşağıda onunla ne konuşuyordun?
Becky, what's going on? I hate him.
Becky, neler oluyor?
From now on, if he ever touches you Or breaks the law in any way, I'm gonna bring him down.
Bundan böyle, sana elini sürerse ya da herhangi bir kanunu çiğnerse onu içeri tıkacağım.
Supposedly she was the last one to see Billy, but I think Chuck is certifiable, so we can't count on shit from him.
Güya Billy'yi en son o görmüş. Ama Chuck da kaçığın teki. Onun dediğine de güven olmaz yani.
- Come on, finish him.
- Hadi, bitir şunun işini.
Come on, boss! Get him!
Hadi patron, hakla onu!
I only talked to him on the phone.
Sadece telefonda görüştüm. Anlatmaya devam et.
I mean, we didn't know what the hell was going on with him.
Ona neler olduğunu anlamadık ki.
Cory, can you get him on the phone?
Cory, telefon aç.
Put him on.
Bağlayın.
Well, tell him to turn it back on.
Açmasını söyleyin.
Before you circumambulate Lord thrice... to burn him alive and reduce him to ashes, I will make him lie on this pyre.
Sen lordu canlı canlı yakıp kül etmeden önce... Onu bu odun yığının içine yıkacağım
I found him on you.
Onu sizde buldum.
The Ghost Rider's whip didn't go deep enough to take him, but left a gash on his back.
Hayalet atlının kırbacı yeterince derine girmemişti, ama sırtında bir kesik bıraktı.
Just put him on the phone.
Ver şu telefonu.
They had him up on all sorts.
Bir sürü suçlamada bulundular.
A forest ranger found him early this morning, lying unconscious on a forest trail.
Bir korucu bu sabah onu orman yolunda baygın bulmuş.
There's no commendations on the wall, no pictures of him and his buddies fishing.
Duvarda hiçbir takdirname yok, arkadaşlarıyla balıkta çekilmiş fotoğraf da yok.
Get on to the SS guard commander at Cannon Row, tell him to send a sentry and half-a-dozen men to clear this furniture out.
Cannon Row'daki SS Muhafızları komutanına ulaş... ve mobilyaları temizlemeleri için yardım düzine nöbetçi göndermesini söyle.
And I hoped that you'd have some ideas on the best way to communicate with him about me going back to work.
Tekrar işe dönmem konusunda onunla nasıl iletişim kurmam gerektiğine dair en iyi yolu bildiğinizi umuyorum.
And tell Tommy Lombardi that I'm on to him.
Ayrıca Tommy Lombarti'ye gözümün üzerinde olduğunu söyle.
You've heard him go on and on about the subconscious.
Bilinçaltından bahsedip durduğunu duydun.
himself 154
himura 39
him again 23
him too 56
him and me 36
him or me 60
him who 26
on his 21
on his own 45
on his way 27
himura 39
him again 23
him too 56
him and me 36
him or me 60
him who 26
on his 21
on his own 45
on his way 27