See the sights translate Turkish
129 parallel translation
That you'd see the sights, absorb a lot of history and go back to your boys.
Şehri gezmeni, tarihi içine çekmeni sonra da çocukların yanına dönmeni.
You mean gad about a bit, see the sights?
Yani etrafta dolanıp, bir yerlere gitmek gibi mi?
- Looks like a good way to see the sights.
- Etrafı görmek için iyi bir yönteme benziyor.
Time to see the sights.
Manzaraları seyretme zamanı.
- I'd like to drive around a bit, see the sights.
- Etrafta dolaşıp, gezmek isterdim.
Relax, enjoy, see the sights.
Dinlenin, eğlenin, etrafı gezin.
Rest a bit, see the sights of Paris.
Dinlenin, etrafı kesin.
Let's see the sights.
Manzaraya bakalım.
Why don't we take it easy, drive down the country roads and see the sights?
Neden sakinleşip, kır yollarında gezinerek etrafı seyretmiyoruz?
I came to see the sights.
Etrafı görmeye geldim.
Maybe the bastard wants to see the sights!
Belki bu aşağılık, manzarayı izlemek istiyor!
Tonight I'm gonna see the sights.
Bu gece, turistik yerleri göreceğim.
What do you say, big guy? Ready to see the sights?
Söyle bakalım, gezintiye çıkmaya hazır mısın?
Big boy's definitely ready to see the sights.
Koca oğlan kesinlikle gezintiye çıkmaya hazır.
You didn't come to Yokohama to see the sights, did you?
Yokohama'ya yanlızca konuşmak için gelmedin, öyle değil mi?
So see the sights, spend some money!
Etrafı gezin, para harcayın!
Yeah, the duke, he just likes to stop off, you know, see the sights and, uh...
Evet, duk, mola vermek istiyor, biliyorsun, olacaklari gor..
How would you like to see the sights now?
Etrafı görmeye ne dersin?
See the sights.
İlginç bir gezi olur.
So, listen, I was thinking... maybe after we're done here, you might like to walk around town... see the sights, and Rory usually gets home around 4 : 00.
Belki buradan çıkınca, sen biraz kasabayı gezersin. Etrafı görürsün. Rory genellikle dört gibi eve gelir.
At Franz Ferdinand's request, it travelled with the top down, very slowly, so the crowds could see him, and he could see the sights.
Franz Ferdinand'ın isteği üzerine, üstü açık bir şekilde ve yavaşça gidiyordu ki böylece kalabalık onu, o da etrafı görebiliyordu.
We get in, we break bread... we see the sights, we grab you, we get out. And now you're gonna throw flowers at me?
İçeri dalarız, ekmeği kırarız... yerleri görürüz, seni kapar, buradan çıkarız.Ve şimdi bana çiçek mi atacaksın?
Anna will want to see the sights.
Anna birşeyler görmek isteyecektir.
I don't know... take pictures, see the sights, discover the city.
Bilmiyorum. Fotoğraf çekerim, görülecek yerleri görüp şehri keşfederim.
We'd been in St, Louis long enough to see the sights and then some, but it took more than a fortnight longer to find what we'd come for,
St. Louis'de şehri gezmeye yetecek kadar kaldık, Ama aradığımız şeyi bulmamız bir on beş gün daha sürdü.
We're going to DC to see the sights.
Hayır, Washington'a turistik yerleri görmeye gidiyoruz.
So I came to Seattle and I thought I'd see the sights, ride the ferry.
Ben de Seattle'a geldim, burada dolaşır, feribota binerim dedim.
.. when you cant see the sights.
Ama güzel bir gezi oldu ne dersin.
Just that we could see the sights so, him and me could bound
Hem etrafı görür hem de yakınlaşırız diye.
You left Chicago to see the sights in Tribune, Kansas?
Chicago'dan Kansas'a gezmeye mi geldiniz?
Thought I'd see the sights, ride the ferry.
o yüzden Seattle'a geldim, ve ben... düşündüm ki, manzarayı görürüm, feribota binerim.
See the sights.
Manzaranın tadını çıkar.
He wanted to see the beautiful sights of our beautiful city of New York.
Güzel New York şehrimizin güzel manzaralarını görmek istedi.
I have a feeling that tonight you're going to see one of... the Riviera's most fascinating sights.
Riviera'nın nefes kesen manzaralarından birini göreceksin.
We hope to see sights never before seen by man and by seeing, solve some of the mysteries of the deep.
Bu gezide insanoğlunun hiç görmediği şeyleri görmeyi, derinlerdeki gizemleri çözmeyi umuyoruz.
And we'll see all the sights, and Father can point them out to us.
Babam bize her şeyi gösterebilir.
He'll want to see the principal sights of Paris.
Paris'in belli başlı yerlerini gezmek isteyecektir.
Well, I want to take you to see the Washington sights.
Şey, Washington'ı görmeni istiyorum.
And that way, we get to see all the sights.
Böylece, tüm manzarayı görebileceğiz.
"'You will see the many, many sights of the Big City. "'
Büyük şehrin pek çok yerlerini görmelisin. "
We'll take the same route, and make the same stops... and see the same sights.
Aynı yolu takip edecek, aynı yerlerde mola verecek aynı manzarayı göreceğiz.
We were always told we would see beautiful sights in the Next Emanation- - colors, lights- - and that we would see them with new eyes and a new understanding.
Sonraki doğumda bir çok güzellikler yaşayacağımızı söyleriz- - renkler, ışıklar- - ve bütün bunları yeni gözler ve farkındalık ile yapabileceğimizi düşünürüz.
Here's how to see the real sights in Atlanta.
Atlanta'da gerçekten görülmesi gereken yerler burada.
They were gonna stop along the way... and see all the sights.
Yol boyunca ara-sıra durarak... Tüm manzaraları seyredeceklerdi.
" of all the pleasant sights they see,
" arkadaşlarımın gördüğü onca güzelliği...
The bus station is just one of the sights we came to see.
Otobüs terminali görmeye geldiğimiz yerlerden sadece birisi.
What sights did you see on the videotape, Talangar?
Videoda ne gördün? Talangar?
See the old sights?
Eski hatıraları görmek için mi?
Saturday here in London town. Why don't you nip out and see a few of the sights, or something.
Londra'nın bu güzel cumartesi gününde neden biraz çıkıp etrafı gezerek yeni yerler görmüyorsunuz?
And there, dipping my palms between the knots and loopings of its mazy stream I see again as in a drowning swimmers dream... All the strange sights I ever saw...
Ve orada, avuçlarımı daldırdığımda dönüp duran şaşkın akıntıya boğulan bir yüzücünün düşündeymişçesine görüyorum yeniden önceden gördüğüm onca garip şeyi.
Mr Smith, I've seen many strange sights this night, but there is no cause on God's earth that would allow me... to see this child in the field of battle, sir.
Bay Smith, bu akşam çok garip manzaralar gördüm. Savaş alanında bu kızı görmeyi kabul etmem için hiçbir sebep yok.