So heavy translate Turkish
835 parallel translation
He's so heavy.
Çok ağır.
" Yet, my heart still so heavy with love I have not told.
"Anlatamadığım aşkımdan kalbim öylesine ağırlaştı ki."
Hard to breathe, the air is so heavy. Yeah.
Nefes almak zorlaştı, hava çok ağır.
And the rain was so heavy that I couldn't see anyone outside.
Yağmur öyle şiddetliydi ki, dışarısı görünmüyordu.
And the devil'll drag you under, with a soul so heavy you'd never float
Şeytan ruhunu o kadar çeker ki aşağı Bir daha çıkamazsın yukarı
The charges against me were so heavy, and I'd aggravated them so.
İşler bana göre çok ağırdı, ben de ağırlıklarına ağırlık katıyordum.
Are they always so heavy?
Hep böyle ağır mı?
You're so heavy! Damn it!
Amma da ağırsın!
I never would have thought that alcohol weighed so heavy.
Bugün ona söyleyeceğim. Alkolün bu kadar kilo yaptığını hiç bilmezdim.
... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step... as if the very ear of him who advances once again transverse corridors leading to deserted salons... encrusted with the ornamentation of another age... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step, as if the very ear...
çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... bir kez daha yürüyenin sanki sırdaşları başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ;
... sculptured portals, ranks of doors, galleries... transverse corridors leading to deserted salons... encrusted with the ornamentation of another age... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step... as if the very ear were far away... far away from this numb, barren decor... far from this elaborate frieze beneath the cornice... with its branches and garlands... like dead leaves... as if the floor were still sand and gravel, or stone slabs... over which I advanced once again... as though to meet you... between richly panelled walls... stucco, moldings, paintings... framed prints amidst which I advanced... among which I found myself already... waiting for you... very far from the setting I stand in now... before you, waiting again... for one who will not come again... who will no longer keep us apart... tear you from me.
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
Why is absence so heavy to bear?
Yokluğunu hissetmek... niye bu kadar ağrıma gidiyor?
The Germans have installed new containers, so heavy water production is at full level again.
Almanlar yeni tankları kurdular. Ağır su üretimi yeniden son hızda devam ediyor.
Is your burden really so heavy as you look?
Derdin göründüğün kadar ağır mı?
The spoons are so heavy.
Kaşıklar amma da ağır!
This milk is so heavy.
Süt çok ağırmış.
Boka, they're so heavy!
Boka, çok ağırlar!
Your body felt so heavy on mine... as if you were the earth itself.
Vücudun üstümdeyken çok ağırdı,.. ... sanki dünyanın kendisiymişsin gibi.
Payrolls so heavy we'd strain ourselves stealing them.
Ücretler bayağı yüksek. Maaşlar üzerine yoğunlaşmalıyız.
I doubt it. It's floating, so no heavy coins.
Zannetmem, bozukluklar yüzüyor baksana.
So long as it's not too heavy
Çok ağır bir şey değilse, olur.
They was machine-gunning us pretty heavy, so I worked my way across up behind that log there under the hill.
Bizi yoğun ateş altında tutuyorlardı bu yüzden, şu kütüğün ardından, karşıya geçip, tepenin altına ilerledim.
Just so much language printed on heavy paper.
Sadece kağıt üzerinde bir sürü söz.
They look slow and heavy and fat with the life belts on, so lonesome.
Can yeleklerini giymiş yavaşça hareket eden yapayalnız insanlar.
What makes you so top-heavy all of a sudden?
Birden bire seni bu kadar aşırı değerli yapan şey ne?
Are you so gospell'd to pray for this good man and for his issue, whose heavy hand hath bow'd you to the grave and beggar'd yours for ever?
Cennetlik birer evliya mısınız ki ; sizi demir pençesiyle ezmiş, çocuğunuzun rıskını kesmiş bu mübarek adama, soyuna sopuna dua edesiniz?
So then I got trapeze work and high bar... but I'm getting a little heavy for that now... so two years back I got into this lift act.
Ben de trapez ve barfikse geçtim... ama artık bunun için fazla kilolu kaçıyorum... o yüzden iki yıl önce halter şovuna başladım.
When we get that done, we oughta be able to start operating... moving those heavy slabs and stones... so the whole shebang doesn't come crashing in on us... and on him.
- Ne kadar? Bunu da hallettikten sonra, çalışmaya başlayabiliriz. Kalasları ve kayaları taşıyacağız böylece bütün yerin üzerimize çökmesini önleriz.
And it don't look neat on me. A man with a heavy build is careful of what he wears so he don't look clumsy.
Benim gibi iri yapılı bir adam ne giydiğine dikkat etmeli.
Brothers and sisters, as you know, traffic is heavy this time of night, so our ceremony will be brief.
Kardeşlerim, bildiğiniz gibi gecenin bu saatinde trafik yoğun olur. O yüzden kısa bir tören olacak.
So you get into something chic with a heavy asbestos lining and hurry over.
Sen giyin süslen ve acele buraya gel.
Well, it's a big heavy car, so, naturally, it takes a big bearing.
Şey, büyük ağır bir araba, bu nedenle, doğal olarak, yatağı da büyük.
The night before he fell into the lake, he fell so far and so hard for the sake of the flying machine, that the crankcase oil burst from his veins and a heart heavy with shame pumped blood back into them.
Göle düşmeden önceki gecede o uçan makine için öyle çok tasalıydı ki karter yağı fışkırdı onun damarlarından ve utançla dolu yüreği pompaladı dökülen kanlarını geri.
His line was strong and made for heavy fish and he held it until it was so taut that beads of water were jumping from it.
Misinası sağlamdı ve büyük balıklar için yapılmıştı. Misinasını öyle gerginleştirmişti ki üzerinden su damlaları sıçrıyordu.
So the King and his Queen watched with heavy hearts... as their most precious possession, their only child, disappeared into the night.
Böylece Kral ve Kraliçe, en değerli şeylerinin, yani tek çocuklarının, gecenin karanlığına karışıp gitmesini hüzünle seyrettiler.
He dragged his heavy machine back in here scratching the floor so he could appear outside the sphinx again and help the Eloi build a new world.
O ağır makinesini buraya çekmiş. Döşemede izi var. Tekrar sfenksin dışında ortaya çıkacak.
I added king-sized flippers so it could carry a heavy load... even a fat one.
Ona büyük boy paletler ekledim, artık daha ağır yükleri taşıyabilir hatta şişmanları bile.
So give me a boilermaker, and heavy on the boil.
Bana bir'Isıtıcı'ver. Alevi bol olsun.
He was so kind despite being such a big and heavy man.
Her ne kadar dev gibi ve iriyse de öylesine nazikti ki.
As the dove fears the eagle, as the lamb fears the wolf, so is my heart heavy with fear.
Köpeğin, kartaldan korkması gibi Kuzunun, kurttan korkması gibi benim kalbim de korkuyla dolu.
You so much as breathe heavy on them... and I'm out on strike.
Onlara yaklaşacak olursan sana saldırırım.
Served, of course, with globs of heavy cream so thick you can put it on with a shovel, s'il vous plaît. Mwah!
Tabii kaşık kaşık kremayla istiyoruz ve krema öyle yoğun olsun ki kürekle koymak gereksin, s'il vous plait.
I want to know what's so important about heavy water.
Bu ağır su neden bu kadar önemli, bilmek istiyorum.
But it would be more convenient to do it closer to the bell-tower so that we won't have to drag this heavy thing far.
Ama çan kulesini yakın yaparsak daha iyi olur böylece ağır şeyi uzağa taşımamız gerekmez.
I made it very heavy so it looks real.
Gerçek görünmesi için külçeleri ağır yaptırdım.
What were you doing out so late in the heavy snow?
O kadar geç saate kadar ne yaptın ve o kar yağışında neredeydin?
So, that's why that map's so frigging heavy.
Demek o yüzden bu harita böyle ağır.
Business was quite good today, so it's quite heavy, sir!
İşler bugün iyi gitti, oldukça ağırdır, efendim!
who have studied it so that they almost know it from memory, and receive heavy salaries besides, as a reward for their care.
İtalya'dan Fransaya, İngiltere'den Polonya'ya kadar herkesçe kabul edilmesi, virtüözitelerinin takdir edilmesi ve bunun yanı sıra çabalarının karşılığı olarak yüksek maaşlar almaları, her halükarda harikadır.
Official spokesmen declined to speculate just how long it may take to kill off all the flesh-eaters so long as the heavy ra...
Yetkililer, yaşayan ölülerin ne kadar sürede tamamen yok edileceğine ilişkin bir yorumda bulunmaktan kaçınıyor. Bununla birlikte...
The proper way to eat a fig in society... is to split it in four... holding it by the stump... and open it... so that it is a glittering, rosy, moist... honeyed, heavy-petaled, four-petaled flower.
Toplum içinde incir yemenin en münasip yoluna gelirsek, onu dörde ayırırız. Kökünün olduğu yerden tutarız ve açarız. Karşımıza iç gıcıklayıcı, hoş kokulu, nemli, tatlı,..
heavy 233
heavy breathing 39
heavy stuff 19
heavy sigh 17
so help me god 213
so here we are 139
so here i am 152
so help me 186
so help you god 85
so here we go 38
heavy breathing 39
heavy stuff 19
heavy sigh 17
so help me god 213
so here we are 139
so here i am 152
so help me 186
so help you god 85
so here we go 38
so here goes 21
so here's the deal 105
so here's the thing 55
so here you go 16
so here you are 29
so he says 85
so here it is 40
so here's the plan 27
so hey 31
so he's gone 19
so here's the deal 105
so here's the thing 55
so here you go 16
so here you are 29
so he says 85
so here it is 40
so here's the plan 27
so hey 31
so he's gone 19