So that's a no translate Turkish
660 parallel translation
Imagine a world so much hotter than the Earth that there are no oceans, no liquid water at all on its surface.
Yeryüzünden çok daha sıcak bir dünya düşünün, Okyanusların olmadığı Yüzeyinde hiç sıvı suyun olmadığı.
Gentlemen, could you find no better man to arrest and carry off in the middle of the night than me, that's having to work me hands off at me trade a - tailoring and a-stitching in a basement so cold and damp that I've caught me death of cold?
Beyler, gecenin bu vaktinde tutuklayıp götürülecek benden daha iyi bir adam bulamadınız mı, bu, öldürücü derecede soğuk ve rutubetli bir bodrum katında benim gibi dikiş dikerek terzilik yapan birini işinden alıkoymak demektir.
I heard a guy say to Dave's girl that there was no use of her acting so funny, and they might as well all get soused.
Adamın birini, Dave'in kıza boşuna tuhaf davranmamasını söylerken gördüm sonunda hiçbiri ayakta kalamayabilirmiş de ondan.
There's so much for a man to do that there's no time for, well, other things.
Bir erkek için yapacak çok şey var. ama diğer şeyler için çok zamanım yok.
She has such ideals and such a viewpoint on things that she's so far above the girls you meet today, there's no comparison.
Öyle idealleri ve belirli şeyler üzerine farklı bakış açıları var ki zamane kızlarının kıyas yapılamaz şekilde üzerinde.
And I'm no exception, so I've been going to a doctor, that's all.
Ben de bir istisna değilim, bu yüzden de doktora gittim. Hepsi bu.
You see my name on the front page of every paper, so you make a desperate effort to elbow your way into my case by insinuating that you are the guilty man. But it's no use, my boy.
Her gazetenin manşetinde benim adımı gördüğünüz için kendinizi suçluymuş gibi göstererek soruşturmamı engellemeye çalışıyorsunuz.
Further, I'm a scientist, so I must rely on science that tells me I'm not Jewish by race since there's no such thing as a distinct Jewish race.
Ayrıca ben bir bilim adamıyım, yani ırksal olarak Yahudi olmadığımı söyleyen bilime inanmam gerekir çünkü farklı bir Yahudi ırkı diye bir şey yoktur.
No, I'm saying that... when I look myself in the mirror... you are so sweet... but really, you can't say I have exactly a pretty face.
Hayır, diyorum ki... Aynada kendime baktığımda çok tatlısın ama gerçekten çok güzel bir yüzüm olduğunu söyleyemezsin.
Now, there's no resale value in a thing like that... so I always figured he must have liked to play one.
Bu tür bir şeyin satış değeri yoktur... bu yüzden hep armonika çalmaktan hoşlanıyor olması gerektiğini düşündüm.
If we could stop them, we would. But a clue that's so vague... it's not much more use to us than no clue at all... unless you think there's something phony about this call... and somebody's planning to murder you.
Durdurabilsek durdururduk ama elimizdekiler bu kadar belirsizken neredeyse hiçbir ipucumuz yok gibi bir durumdayız.
No... she's like a little bell that gives off a pure sound no matter how you strike it, because she is in herself so good and true and pure.
Hayır. O küçük bir çan gibidir... nasıl vurursanız vurun saf bir ses çıkartır. çünkü içerisinde iyilik, doğruluk ve saflık barındırır.
When a man takes a hand in something that's no concern of his, he ain't usually so lucky.
Bir adam kendini ilgilendirmeyen bir işe bulaştığı zaman genellikle çok şanslı olmaz.
But in an era no longer in need of warriors or horses, so peaceful that no wind even rustled the leaves on the trees, it was a constant struggle simply to find a meal.
Ama savaşçılara ve atlara ihtiyacın kalmadığı esen barış rüzgarlarının ağaç yapraklarını bile alıp götüremediği bir dönemde yiyecek bulmak bile büyük mücadele gerektiriyordu.
And even as Caesar's galleys sailed the great sea to Egypt it was happening that, just as the Romans so the Egyptians made war, one upon the other for young King Ptolemy would no longer share the throne with his sister Cleopatra but drove her from the city of Alexandria and sought to destroy her.
Sezar'ın kadırgaları Mısır'a doğru büyük denizde yol alırken Romalılar gibi Mısırlılar'da birbirleriyle savaşıyorlardı Kral Ptolemy, tahtını artık kızkardeşi Kleopatra ile paylaşmak istemiyordu kızkardeşini İskenderiye kentinden kovmuş onu yok etmenin yollarını arıyordu.
Well, then, perhaps, and it's just a possibility, he chooses to keep the inner man locked up so that no one steps on him.
O zaman belki, şu ihtimal var, başkaları tarafından ezilmesin diye içindeki kişiliği gizlemeyi yeğliyor.
And they bugged you so much, that he almost flattened you A second-rate, no-good, washed-out punk almost flattened you. And why?
Okudukça kafan öyle karışmıştı ki boksör müsveddesi, ikinci sınıf biri az daha seni haklıyordu.
No documents can establish just how the Sioux formulated their plans, although it's known that a plan was so formulated. All we can do is surmise what was said.
Her ne kadar, bir plan yapılmış olsa da Sioux'ların nasıl bir plan yaptıkları konusunda belgeye rastlamak mümkün değildir.
I shouldn't think there's a soul in this place that knows me, my dear so there's no cause for you to worry.
Burada beni tanıyanın olduğunu sanmıyorum, canım yani endişelenmen için bir sebep yok.
- It used to be like that for us too, but after a while you get so used to it you no longer smell a thing.
- Bize de başta aynı şeyleri yaşadık ama bir süre sonra alışırsın, bir daha koku falan duymazsın.
This man, who is morally guilty of his mother's death is no more fit to dwell in this society of man than the man who slew the father that begot him, and so, without a single reservation in my heart, I ask to impose the death penalty upon this man.
Manevi açıdan annesinin ölümünden suçlu olan bu adam hayata gelmesine vesile olan babasını katleden birinden aşağı kalmamak üzere bu toplumda yaşamak için uygun değildir ve bu yüzden kalbimde en ufak bir tereddüt olmadan bu adama idam cezasının uygulanmasını istiyorum.
So that in the afternoon sermon, to Sebastian's greatest despect, no one, for fear, would sing, even less direct the motet.
Öyle ki akşam vaazında kimse, korkudan ne şarkı söyleyebildi ne moteti yönetebildi, ki bu Sebastian'a yapılmış en büyük hakaretti.
What I mean, God, is you have no pity for your living children, so that's why we're asking you to be a little kinder to'em when they dead.
Demek istediğim, Tanrım, yaşayan çocuklarına hiç acımıyorsun,... bu yüzden senden... öldüklerinde onlara biraz daha nazik davranmanı istiyoruz.
We have had no idea that there would be this size group and because of that you had quite a few inconveniences as far as water and food and so forth.
İlk başta bu kadar çok insanın bu şekilde bir araya geleceğini, düşünmemiştik bile, ve... su ve yiyecek gibi bir iki sorun dışında oldukça iyisiniz.
When one is a little mature, then one doesn't think so much about success as about the game that science is, since we know that neither astronomy, not physics, just like the other sciences, does not give absolute knowledge, only, in a certain form, bring us closer to understanding, and, of course, no one thinks any more that an equation can catches the truth by the tail, any truth that is absolute.
Biraz olsun pişen biri, sonrasında bilim oyunu konusundaki başarısını pek düşünmüyor, ne astronominin ne de fiziğin diğer bilimler gibi mutlak bilgiye ulaşamadığını bildiğimizden bu yana sadece anlamamız için belli bir formda karşımıza getiriyor, elbette ki kimse denklemi ucundan tutup da gerçeğe, mutlak olan gerçeğe ulaşabileceğini artık düşünmüyor.
So that's a "no".
Yani bu bir "hayır"
No, it's a war, so I won't ask that.
Hayır, bu bir savaştı, bu yüzden ben de soru sormadım.
So that's a no? Yes.
- Hayır diyorum.
The numbat has an elongated nose and a long sticky tongue, like a pangolin, so it's no surprise to find that, like a pangolin, it feeds on ants and termites.
Keseli karıncayiyenin, pangolin gibi, uzun bir burnu ve yapışkan dili vardır. Onun da pangolin gibi karınca ve termitlerle beslendiğini görmek şaşırtıcı değildir.
It's a routine question. We have to ask so that there's no mix-up.
Alışılmış bir soru.Karışıklık olmasın diye sormak zorundayız.
Haven't heard from the weatherman yet... so I can't say for sure about that rain... but there's a full moon and no clouds in the sky.
Henüz meteorologdan haber yok o yüzden yağmurla ilgili kesin bir şey söyleyemiyorum. Ama dolunay var ve hiç bulut yok.
No, it's not like, so to say, whatever... more that me and Robi, my husband, we haven't gone dancing for a long time.
Hayır, öyle değil, sanki, her neyse ben ve Robi'den daha fazlası, kocam uzun zamandır dans etmeye gitmemiştik.
No doubt that's why the puppet representing the personnel manager has been clubbed so often and so hard that it's out of commission, and why it had to be replaced again by a baby seal.
Personel sorumlusunu temsil eden kukla, hiç kuskusuz bu yüzden, ardi ardina yedigi amansiz darbelerden hasat olmus ve yeniden bir bebek fok baligiyla yer degistirmisti.
The thing is that I did get a little carried away, but there's no harm done and it's all over. So, let's just forget it.
Evet, olayı biraz abarttım ama kimse zarar görmedi ve mazide kaldı Yani, unutalım gitsin.
It's just that I called his house last night and then again this morning and no one answered, so being a hysterical person, I started to worry.
Dün akşam ve bu sabah evini aradım da açan olmadı. Panik biri olarak merak etmeye başladım.
So you've had a wash, that's no excuse!
Temizlik yapmıştın, bu mazeret değil!
So that's a no.
Bunu hayır olarak alıyorum.
So I'm gonna do my kind of dancin with a great partner... who's not only a terrific dancer... but somebody who's taught me that there are people... willing to stand up for other people no matter what it costs them.
Bu yüzden her zamanki gibi bana özgü dansı harika bir Partner ile yapacağım... O sadece mükemmel bir dansçı değil..... aynı zamanda bana, yardıma ihtiyacı olan diğer insanlara....... karşılığı ne olursa olsun yardım etmek zorunda olduğumu öğretti.
- I had no dialogue I just got beat up so it sucked and um that was my first day so it was a night shoot being punched, it's alright, it was fun this is how it's done in Orange County
Bir kavga sahnesi vardı ve benim söyleyeceğim hiçbir söz yoktu. Sadece dövüldüm. Berbattı.
But you're such a good chap, there's no need for any of that. So I'll just say cheery-bye.
Ama açıkçası, öyle iyi birisin ki, sana o tür şeyler yapmama hiç gerek yok, bu yüzden sadece'esen kal'diyeceğim.
I felt that some policeman, whether in Vidor or in Dallas... made a decision to prosecute and set the wheels of justice in motion... in the wrong direction and they got going so fast no one could stop them.
Vidor'daki ya da Dallas'taki bazı polislerin kimin savunulacağını belirlediklerini ve adaleti yanlış bir yöne hareket ettirdiklerini ve bunu hiç kimse engellemesin diye ivedi bir şekilde yaptıklarını hissetmiştim.
But that's no name for a hooker, so I go by Lulu.
Ama fahişe ismine uymadığı için Lulu derler.
Now I am going to ask you to limit your responses to my question to a simple yes or no, so we can avoid these subjective flights of fantasy that your last statement exemplified.
Şimdi yanıtlarınızı sınırlamanızı rica edeceğim basit evet ya da hayır Dolayısıyla subjektif fantastik uçuşlardan kaçınabiliriz Son ifadenizde yaptığınız gibi
So now it's my fault that you have a go-nowhere job and absolutely no ambition at all.
Geleceği olmayan işin olması ve hırstan nasibini almaman benim suçum oldu yani.
So now your quintal's worth fifteen million dollars... a markup of eleven million something... that you get no part of.
Senin yüz kilogramlığının değeri onbeş milyon dolar... senin hiçbir parçasını alamayacağın... onbir milyon falan fiyat artışı sözkonusu.
Ater all, no institution is going to happily design a mechanism to self-destruct. That's not the way institutions function, so they all work to exclude, or marginalise, or eliminate dissenting voices, or alternative perspectives and so on because they're dysfunctional.
Kitapta Profesör Chomsky'nin yazdığı önsözde Forizon nispeten apolitik bir liberal olarak tanıtılıyor
So, Mr. Orange... you're telling me that this good friend of mine... who did four years for my father... who, in four years, never made a deal, no matter what they offered him... you're telling me that now that he's free... and we're making good on our commitment to him... he's just gonna decide, out of the fucking blue... to rip us off?
Ve sen, Mr. Orange... kalkmış arkadaşım olan bu adam hakkında... babam için dört sene hapiste kalmış... dört sene boyunca önerdikleri hiçbir pazarlığa girmemiş... bu adam hakkında, tam şimdi serbest olduğunda... ve biz ona hakkını ödeyebildiğimiz bir zamanda... bize kazık atmaya ve yeryüzünden silmeye karar... verdiğini mi söylüyorsun?
She's not a child No. That's what makes this case so unique
Bu vakayı bu kadar özel yapan da bu.
The police dragged that river for three days, and nary a gun was found so no comparison could be made between your gun and the bullets taken from the bloodstained corpses of the victims.
Polisler o nehri üç gündür arıyorlar, ve hiçbir silah bulunamadı böylelikle kana bulanmış cesetlerden çıkarılan mermilerle sizin silahınız arasında hiçbir karşılaştırılma yapılamadı.
No, thanks. I, uh, actually read for a living, so that's the last thing I want to be doing with my lunch hour.
Hayır, teşekkür ederim. Aslında okumak benim işim. - Yemek arasında yapmak istediğim son şey...
Although I feel qualified to fill Frasier's radio shoes, I should warn you that while Frasier is a Freudian, I am a Jungian, so there'll be no blaming mother today.
Frasier'ı aratmayacak özelliklerim olsa da ; sizi uyarmalıyım : Frasier Freud ekolüne bağlıdır, bense Jung. Yanı bugün kimse annesini suçlamayacak.
so that's it 702
so that's how it is 38
so that's it then 31
so that's good 117
so that's a yes 42
so that's why 41
so that's something 28
so that's a 20
so that's why you're here 22
so that's that 41
so that's how it is 38
so that's it then 31
so that's good 117
so that's a yes 42
so that's why 41
so that's something 28
so that's a 20
so that's why you're here 22
so that's that 41
so that's 181
so that's what happened 22
so that's what i did 29
so that's what we're gonna do 16
so that's what this is about 48
so that's what 16
so that's what this is all about 17
that's a no 95
a note 57
a notebook 22
so that's what happened 22
so that's what i did 29
so that's what we're gonna do 16
so that's what this is about 48
so that's what 16
so that's what this is all about 17
that's a no 95
a note 57
a notebook 22
a normal life 29
a non 74
a novel 35
a no 53
a nobody 30
so they say 128
so there you go 70
so then 361
so there 102
so there i was 29
a non 74
a novel 35
a no 53
a nobody 30
so they say 128
so there you go 70
so then 361
so there 102
so there i was 29