English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / Spare

Spare translate Turkish

9,380 parallel translation
So, you will be losing yourself in this place every moment that Norrell can spare you, whilst I remain here in the most miserable suspense, wondering if I'm ever to see you again.
Norrell'in yanında durmak varken oraya gidip kendini kaybedeceksin ben de burada perişan olup acaba seni tekrar görebilecek miyim diye mi düşüneceğim?
Her father tried to spare his child the horrors to come.
Babası kızını yaşanacak dehşetten kurtarmak istemiş.
We can spare a few men. No.
Birkaç asker ayırabiliriz.
And I couldn't care less if you approve, so spare me the disappointed father bullshit.
Ve onaylaman umurumda değil, bana üzgün baba saçmalığını yapma.
Spare no expense... Fresh oysters, braised rabbit, and a nice Bordeaux from my private cellar.
Taze istiridye, iyi pişmiş tavşan ve özel mahzenimden iyi bir şarap.
At least until we can get some spare parts. Sorry.
En azından yedek parça tedarik edebiliriz.
Nowadays, we can hardly find spare parts to keep it running.
Şimdilerde çalıştırmak için yedek parçaları çok zor buluyoruz.
Lord, spare my beloved any tears. Make me suffer a thousand times a day. But spare me hopeless days.
d Allah'ım, se vdiğime çile dert verme d d İstersen her gün bana bin azap versin d d Ne olur ümitsiz günler verme d d İstersen derdime bin dert eklesin d d Kul hatasız olmaz, o da öyledir d
Spare her this.
- Ona bunu yaşatma.
You know, you boys are in for a whole heap of trouble, but if you clear this here, uh, barricade, I can spare you a shit storm the likes of which you never seen.
Beyler, başınız büyük belada,... eğer şu barikatı kaldırırsanız,... başınız çok büyük bir beladan kurtulur.
In that place, we gather as many spare parts as we can so Sensei can continue living.
Orada Sensei'nin yaşamaya devam edebilmesi için gerekli yedek parçaları topluyoruz.
- To spare her the trial.
- Duruşmaya çıkmasın diye.
Oh, please. Spare me the theatrics.
Lütfen, geç şu tiyatral numaraları.
Formerly fellow of Magdalene College, Cambridge, but now, as you can see, sadly impoverished, defrocked, and greatly needful of all you can spare.
Cambridge'deki Magdalene College'nin eski üyesi ancak şimdi sizin de görebileceğiniz gibi ne yazık ki yoksul, meslekten men edilmiş ve hepinizin yardımına son derece muhtaç biri.
( Man ) Hey, man, spare some change?
Dostum, biraz değişiklik yapsan?
She's got a spare bed.
Boş bir yatağı var.
Nelson, how many can state police spare?
- Nelson, eyalet polisi kaç kişi verebiliyor?
I know your deputies just got back to Atlanta, but we need as many as you can spare.
Federal şeriflerin Atlanta'ya daha yeni döndüğünü biliyorum ama verebileceğiniz kadar takviyeye ihtiyacımız var.
- You got any guys you can spare?
- Adam verebilir misin?
Spare me the tall tale, precious.
Beni böyle masallarla kandırmazsın hayatım.
I don't know if you know this, but in my spare time, I like to sculpt a little bit.
Biliyor musunuz bilmiyorum ama boş vaktimde heykel yaparım ben.
- We can't spare anyone now.
- Kimseyi buradan gönderemeyiz.
Spare nothing.
Bana doğruyu söyle.
Spare key is in the third drawer of my desk.
Yedek anahtar masamın üçüncü çekmecesinde.
You can't spare 45 minutes, say good-bye?
Veda edecek 45 dakikan yok mu?
we'd spare you the pressure of feeling like you need to come up to the house anymore.
Düşündük de artık eve gelmen gerektiğini hissetme baskısından seni kurtarmak istedik.
Next time you want a favor, spare me the song and dance, Mr. Strobridge.
Bir daha benden iyilik istediğinizde, bin dereden su getirmeyin Bay Strobridge.
I can use a side of bacon, you got any spare?
- Fazla varsa, domuz pastırması iyi olur.
You don't think I know how my regent spends his spare time?
Vekilimin boş vaktini nasıl geçirdiğini bilmediğimi mi düşünüyorsun?
- I'd spare him if that's what you wish.
- İstediğin buysa canını bağışlayabilirim.
If you can spare a while, do.
Biraz dinlenmeye bak.
Okay, well, if you can spare the time, there's someone I would like you to meet for me.
Pekala, zaman ayırabilirsen tanışmanı istediğim biri var.
We initiated a controlled coma so that we could operate and spare you some of the recovery discomfort but for some reason we couldn't wake you up.
Seni ameliyat edebilmek ve iyileşme döneminin sıkıntılarını en aza indirgemek için suni komaya soktuk ama nedense sonra bir türlü uyandıramadık.
If you want to spare Randall, try.
Randall'ı kurtarmak istiyorsanız deneyin.
But my guess is you're going to confess to the murder when you realize it'll spare you from a paternity test.
İtiraf ettiğinizde babalık testine gerek kalmayacağını öğrendiğinde bence itiraf edeceksiniz.
I, uh, went shopping at lunchtime, and I had bags, and then, when I left, I forgot the purse, and I had to get the spare key from Diane.
Öğle molasında alışverişe çıktım, ellerim poşetlerle doluydu çıktığımda çantamı orada unutmuşum gelince de Diane'den yedek anahtarı almak zorunda kaldım.
Hey, hey. Maybe I can spare you a lot of grief by sharing with you a tidbit I've picked up- - one you seem to have missed.
Belki duyduğum dedikoduları seninle paylaşarak seni birçok felaketten, kaçırdıklarından koruyabilirim.
Maybe I can spare you a lot of grief by sharing with you a tidbit I have picked up- -
Belki de duyduğum dedikoduları acı çekeceğin için seninle paylaşmaya kıyamıyorumdur.
Listen, I want any spare units canvassing the area for anybody who may have seen somebody driving her, all right?
Dinle, elindeki tüm müsait birimler kızımı kullananı görenleri bulmak için bölgeyi tarasın.
I was going to spare you, but someone just made me angry.
Seni bağışlayacaktım, ama birileri beni sinirlendirdi.
Can you spare some meat?
- Biraz et verebilir misin bana?
Let me at least spare you that.
Sizi en azından bundan kurtarayım.
I'll spare us the formalities.
Formaliteleri geçelim.
This is what I'm trying to spare you from.
Seni korumaya çalıştığım şey bu.
Spare the flattery. It's a birth defect. Character doesn't book jobs ;
Maskeli balo için ayın otuzuna sakın, randevu falan, verme.
He will spare you, but not without torturing you first.
Canını bağışlar. Ama önce işkence edecek.
But if you talk of our little group, I will neither torture nor spare you.
Ama grubumuzdan bahsedersen sana ne işkence eder ne seni bağışlarım.
Give me one reason why I should spare your life.
Hayatını bağışlamam için bir sebep ver.
I'm pretty sure you can spare us a couple of minutes.
İki dakikanızı ayırabilirsiniz eminim.
Well, how much can you spare?
- Sen ne kadar ödeyebilirsin?
Spare her life.
Onun hayatını kurtar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]