The bar translate Turkish
24,259 parallel translation
Sir, do you have cameras inside or outside the bar?
Beyefendi, barın içinde ya da dışında kamera var mı?
Okay, he's not in the bar or the restaurant.
Barda ya da restoranda değil.
The bar has a flasher.
Barda teşhirci var.
♪ at the bar, but they can't meet it ♪ Look at that acceleration!
Şu ivmeye bak!
The bar is always open.
Bar, her zaman açık olacak.
I think we're just gonna grab a seat at the bar.
Biz barda otursak daha iyi olur.
The bar pierced her pulmonary artery, her lungs filled with blood, and she drowned.
Çubuk, onun pulmoner arterini delmiş ciğerleri kanla dolmuş ve boğulmuş.
Found at least 12 people that said he was at the bar all night.
O gece, onu en az 12 kişi onu görmüş.
I suppose it would depend on the woman and the bar.
Sanırım bu o bara ve bayanın zevkine göre değişir.
And Luke is at the bar across the street, ready to rumble.
Ve Luke karşı sokaktaki barda, takılmaya hazır.
I sat down for all of five minutes, and when he got up to get drinks at the bar,
Beş dakika buyunca kıpırdamadan oturdum. Bara içki almaya gidince mesaj geldiği yalanını söyledim.
I'm lowering the bar so slowly.
Yavaş yavaş engeli indiriyorum.
Cheese, the keg's gonna go where it always goes, right behind the bar.
Cheese, fıçı her zaman nereye gidiyorsa oraya gidecek, barın arkasına.
Look, I know I told you to prove it, but I got to get back to the bar.
Bak kanıtlamanı söylediğimi biliyorum ama bara geri dönmem lazım.
Okay, look, this has been great, uh, but I got to get back to the bar.
Tamam, bakın, bu harikaydı, ama benim bara dönmem lazım.
Might as well strengthen my alibi being the sad girl at the end of the bar.
Bardaki üzgün kız olup görgü tanıklarımı artırayım.
Shift at the bar?
Barda mesaiye mi kaldın?
The bar looks pretty empty to... me.
Bar bomboş gözüküyor.
Don't worry, Mom's pretty busy at the bar right now.
- Merak etme, annem barda yeterince meşgul.
Mm! If she came to the bar, that would make everything perfect!
Bara gelse her şey çok güzel olurdu!
Uh, what... what are you doing here? Again, I own the bar.
- Yine söyleyeceğim, bu bar benim.
These pictures are gonna bring in so much business to the bar.
Bu fotoğraflar bara iş getirecek.
You guys left these in the bar.
Bunları barda bırakmışsınız.
May I get you something from the bar? You know what?
İçecek bir şey alır mısınız?
Nemo tended bar with Chris, and I was managing the floor.
Ben de pistle ilgileniyordum.
You see Mr. Cushing, our divorce Attorney, finishing off his drink at the hotel bar.
Boşanma avukatımız Bay Cushing'i, otel barında içkisini bitirirken görüyorsunuz.
Peace offering to the man who likes to hog the track.
Domuz seven adam için barış teklifi.
The "Eternal Peace."
"Ebedi barış."
The sway bar bushing on my sidecar needs to be looked at.
Arabamdaki esneme çubuklarına bakılması gerekiyor.
EBT card fits the same timeline, as does a job she picked up at a bar in Dorchester.
Dorchester'da bir bardan almış. Peki ya bu?
Well, you know, with Ron back in the picture and Tommy and T.J. coming back, your life sounds very full.
Ron ile barıştınız, Tommy ve T.J. geri geliyorlar, hayatın çok dolu gibi görünüyor.
We just picked up a bag of money from Shorty's, didn't ask for nothing but a picture for the hit.
Shorty'nin Barı'ndan bir çanta para aldık ve hedefin resmi dışında hiçbir şey istemedik.
At Nick's 50th, game night at the Baxandalls', the Hymans'wedding, the Hymans'kid's bar mitzvah where I gave you cash to tip the valet.
Nick'in 50'inci yaş gününde, Baxandalls'ların oyun gecesinde... Hymans'ların düğününde, çocuklarının yetişkinliğe kabul töreninde. Hatta valeye bahşiş verebilmen için sana para vermiştim.
So, they arrange for Tito to visit Morocco as part of what's called the Path of Peace aboard this ship, the Galeb.
Tito'nun Galeb adında bir gemiyle, Barışa Giden Yol'un bir parçası olarak Fas'ı ziyaret etmesi ayarlandı.
- Um, the bar, I guess.
Bardan galiba.
You served a full term in the Peace Corps.
Tam bir dönem Barış Organizasyonunda görev yaptın.
Hi, this is Marissa from the juice bar.
Selam, ben meyve suyu barından Marssa. AVM'nin güvenliğine ihtiyacımız var.
So after 20 more minutes of scintillating conversation with April and hearing how she thinks world peace would be... good, she and Axl were off to the movies.
April'ın 20 dakikalık harikulade sohbetinden ve dünya barışının'iyi'olacağını duyduktan sonra Axl'la birlikte sinemaya gittiler.
I mean... You know, it's a... it's a bar in the middle of the day. Like, who's there?
Yani... gün ortasında bara kim gider?
It's a, it's a peace offering from the brides to be.
Gelin adayından bir barış teklifi.
Back in the day, I was the on-call doctor at Radley, the, uh, sanitarium not the wine and cheese bar that they turned it into.
O zamanlar Radley'le genç ve iyi bir doktordum, hâlâ sanatoryumken... peynir ve şarap ambarına çevirdikleri yer değil.
You need to keep the peace right now.
Şu anda barışı korumak zorundasın.
The pub closed at 11.
Bar on birde kapanıyor.
Came back expecting the pub to be open till its usual 1am.
Barın her zamanki gibi birde kapanacağını sanarak döndü.
You've got to question him about the pub.
Bar mevzuunda onu sorgulamalısın.
Which was parked right next to the pub.
Barın yakınına park etmiştim.
I was out late last night bar-hopping with some of the cast.
Dün gece dışarıdaydım geç vakitte Yapımdakilerin bir kısmıyla barlarda takıldık.
Yeah, but what the limo driver didn't hear was us squashing our beef,'cause he apologized, said he would set me up for the rest of my life.
Evet, Fakat limuzin sürücüsünün duymadığı şey Onun özür dilediği ve barıştığımız, Hayatımın geri kalanında bana yardımcı olacağını söyledi.
The path of peace.
Barışın yolundan gidendir.
The real sacrifice is to live here, with us, and try to make peace.
Asıl fedakarlık burada bizimle birlikte yaşamak ve barışı sağlamaya çalışmaktır.
We will leave this square peacefully, with the promise to come back tomorrow, and every day after that, until the prayers are allowed to continue on our own terms.
Bu meydanı barışçıl bir şekilde terk edeceğiz. Yarın ve sonraki her gün tekrar gelme sözü veriyoruz. İbadetimize kendi istediğimiz şekilde devam etmemize izin verilene kadar.